Fehim Taştekin: Montrö’yü iptal edemedikleri için Kanal İstanbul devreye giriyor

Yayın tarihi: 6 Nisan 2021 Salı 8:37 pm - Güncelleme: 6 Nisan 2021 Salı 8:37 pm

Ortadoğu Uzmanı ve Gazeteci Fehim Taştekin 103 emekli amiralin yaptığı ortak açıklamayla gündeme gelen Montrö Sözleşmesi ve Kanal İstanbul’un birbiriyle bağlantılı olduğunu açıkladı. Taştekin, “Montrö’yi iptal edemedikleri için Kanal İstanbul devreye giriyor” dedi.

Montrö Boğazlar Sözleşmesi’nin iptal edilebileceğine dair iktidar kaynaklı bir tartışma var. Erdoğan’ın Montrö’ye bakışı aşağı yukarı belli. Şu anda bunu göze alacak durumda değiller ama bir şekilde uluslararası koşullar olgunlaşırsa, iç
kamuoyu buna hazır hale gelirse bunu yapabileceklerine dair bir işaret veriyorlar. Çünkü burada genel bakış açısı şu ana kadar, yani 1936’dan beri devletin tüm kademelerinde yapılmış yorumun aksine Montrö’nün Türkiye’nin egemenlik ve hakimiyet haklarını tam karşılamadığı yönünde bir bakış açısı var. Bu sır değil aslında ama bunu yanı sıra “Montrö’yü iptal edemezsek, Kanal İstanbul Projesi ile zaten Montrö’den bağımsız bir şekilde hareket edebileceğimiz bir su yolu oluşacak” diye düşünülüyor; ikinci yaklaşım da bu.

AMAÇ MONTRÖ SÖZLEŞMESİNİ KANAL İSTANBUL İLE BAYPAS ETMEK

Kanal İstanbul Türkiye’nin bütün hakimiyetini sergileyebileceği bir alan olarak görülüyor. İşin doğrusu Montrö böyle bir anlaşma değil. Montrö sadece İstanbul Boğazı ile ilgili bir sözleşme değil. Montrö yürürlükte olduğu sürece Kanal İstanbul’u da bağlayan tarafları olacaktır. Her şeyden önce Karadeniz ile ilgili, Karadeniz’in statüsüyle ilgili; Karadeniz’de bulunacak yabancı savaş gemilerinin sınırlandırılmasıyla ilgili ve aynı zamanda Çanakkale Boğazı ile ilgili. Bu sözleşmenin genel kurgusu, hem Karadeniz’in hem Akdeniz’in hem de Ege Denizi’nin birlikte istikrara kavuşması ve istikrarın anahtarının da Türkiye’de olması yönünde. Çerçevesi böyle son derece geniş olan bir sözleşmeyi Kanal İstanbul’la baypas ederiz şeklinde bir yaklaşım sergileniyor. Bu elbette hem Karadeniz’in uluslararası alanda oluşturduğu stratejik önem açısından son derece tehlikeli bir yaklaşım hem de Türkiye’nin deniz stratejisiyle ilgili yaklaşımında çok ciddi bir sapmayı ifade ediyor.