Faşizmin değişen yüzü – Neoliberal çağda faşizm – 3

Görünmezlik ilkesi

Devletin zor aygıtları hep görünür olmuştur. Yani mücadele eden için zor aygıtı hep görünürdür, yani hedef ortadadır. Ama aynı şeyi ideolojik aygıtlar için söylemek oldukça zordur. Daha önceki yazılarımızda belirtmiştik, mücadele içinde olan sınıflar için patronlar da görünmezlik perdesi arkasındadır artık. Aynı şey ideolojik aygıtlar için de geçerlidir. Althusser bunu şöyle açıklıyor: “İlk aşamada, devletin bir tek baskı aygıtı olmasına karşın, birden çok sayıda DİA olduğunu gözlemleyebiliyoruz. Ve DİA’lar arasında bir birlik olduğunu varsaysak bile, DİA’ların bu çokluğunu bütünleştiren birlik dolaysızca görülemez... Eğer DİA’lar ideolojiye öncelik vererek işliyorsa, onların çeşitliliğini birleştiren şey de, işte bu işleyiş olmalı; çünkü işleyişlerini sağlayan ideoloji, bütün çeşitliliği ve çelişkilerine karşın, egemen sınıfın ideolojisi olan egemen ideolojinin altında, aslında daima bir birliğe sahiptir.” Ve şöyle devam ediyor: “Bildiğimiz kadarıyla, hiçbir sınıf Devletin İdeolojik Aygıtları içinde ve üstünde kendi hegemonyasını uygulamadan devlet iktidarını kalıcı olarak elinde tutamaz. Devletin baskı aygıtının birliği, iktidardaki sınıfların sınıf mücadelesi siyasetleri uygulayan, iktidardaki sınıfların temsilcilerinin yönetiminde birleşmiş-merkezileşmiş örgütü aracılığıyla sağlanmasına karşın, değişik DİA’lar arasındaki birlik egemen ideoloji tarafından, egemen sınıfı ideolojisi tarafından, çoklukla çelişkili biçimlerde sağlanır.” Tam da bu noktada, bu çelişkiler ideolojik aygıtları hem saptanamaz hem de görünmez kılar. Devletin İdeolojik Aygıtları, iktidardaki sınıfların değişimiyle, aslında üretim ilişkilerinin ve yapısının değişimiyle doğrudan ilgilidir. Eğitim, devletin en ideolojik aygıtı gibi durmaktadır, o yüzden eğitim üzerinden bir örnek verelim. Feodal toplumda, kiliseler hem din ideolojik aygıtını temsil ederken, hem de eğitim kısmını elinde bulunduruyordu. Burjuvazi devrimiyle birlikte, kilisenin yerini okullar almıştır. Burjuvazi eğitim sistemi, tam da burjuva sınıfına uygun olarak dizayn edilmiş, yani ideolojik hegemonya aracına dönüşmüştür. Örneğimizi biraz daha genişletirsek, otokrat kapitalizm döneminde eğitim üretim aygıtlarını (emekçiyi) üreten bir kurum haline gelirken, yapısal olarak buna evrilmişken, neoliberalizm döneminde okullar, bireyi yeniden esnek olarak (neoliberalizmin temeli, esnek üretim modelidir) yetiştirmek, onu topluma o şekilde hazırlamaktadır. Okul biraz abartarak söyleyecek olursak neredeyse üreticiyi eğitmek yerine, bir tüketiciye nasıl dönüştürürüm modeli üzerine kuruludur. Kurumun kendisi de özelleştirilerek (eğitim kurumlarının özelleştirilmesine bu gözle de bakmak gerekir) bir tüketim haline getirilmiştir. Konuyu diğer makalelerimde daha fazla analiz ettiğim için yer darlığından burada kesiyorum ama anafikri söylemiş olduğumu düşünüyorum. Aile kurumu da ideolojik aygıtlara girer. Ailenin yapısı nasıl feodal toplumdan burjuva toplumuna geçerken değişim göstermişse, otokrat kapitalizmden neoliberalizme geçişte de aile kurumu anlam ve yapısal olarak değişmiş, neoliberal üretim modeline göre dizayn edilmiştir. Burada da bize düşen, bu yapısal dönüşümün kendiliğinden oluşmadığı, bir sistem dahilinde (ideolojik olarak) dönüşüme uğradığını saptamaktır. Althusser bunu şu şekilde ifade eder: “Okul aile çifti, Kilise-Aile çiftinin yerini aldı (feodalizmden kapitalizme geçiş). Tüm DİA’lar, hangisi olursa olsun, aynı hedefe yönelir: Üretim ilişkilerinin yeniden-üretimi, yani kapitalist sömürü ilişkilerinin yeniden-üretimi. Her biri bu tek hedefe kendine özgü yoldan katkıda bulunur: Siyasal aygıt bireyleri devletin siyasal ideolojisine uydurur – bu, ya demokratik, dolaylı ideolojidir, ya da dolaysız faşist ideoloji. Haber aygıtı, tüm yurttaşları basın, radyo, televizyon ile günlük milliyetçilik, şovenizm, liberalizm, ahlakçılık vb. dozlarıyla besler. Kültürel aygıt da aynı şeyi yapar. Dinsel aygıt ölüm, doğum, nikâh gibi önemli törenler ya da vaazlarla...” Tüm DİA’lara neoliberal üretim modeliyle bakmak zorunluluktur. “Yeni faşizm”in dayandığı noktalar bunlardır. Zorlu kısmı ise, görünmez oluşlarıdır, tam da bu nedenden dolayı daha fazla dikkat edilmelidir. Ama benim bu yazının son kısmı olarak düşündüğüm bölüm, bireylerin nasıl dönüştürüldüğü. Birey kavramının nasıl bir değişime uğradığı ve bunun “yeni faşizm”e nasıl evrildiği. Haftaya “yeni faşizm” konusunu tamamlamak ve görüşmek üzere.