AKP'li Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, kabine toplantısı sonrası yaptığı açıklamada tutuklu iş insanı Osman Kavala'nın serbest bırakılması yönünde çağrı yapan büyükelçilere yanıt verirken 'cemevi' ve 'azınlık' çıkışı yaptı.

AKP'li Cumhurbaşkanı Erdoğan, kabine toplantısı sonrası gündem değerlendirmelerinde bulundu. Erdoğan, Osman Kavala'nın serbest bırakılması yönünde çağrı yapan 10 büyükelçi ile ilgili "Bühtandan geri dönülmüştür" ifadelerini kullandı. CHP ve CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'na yüklenen Erdoğan, dolar ve euronun zirveyi görmesine değinmeden "Şu an her evde araba var" dedi. Konuşmasına Afrika ziyareti hakkındaki değerlendirmeleriyle başlayan Erdoğan'ın açıklamalarından öne çıkanlar şu şekilde: "Türkiye'nin Afrika'ya bakışı batı ülkelerinden farklıdır. Tarihinde sömürgecilik lekesi ve katliam ayıbı bulubmayan bir ülke olarak kıtaya insan merkezli yaklaştığımızı muhataplarımız da görüyor. Bunun için de özellikle bizi farklı bir yere koyuyorlar. Türkiye'nin birlikte kazanmaya ve paylaşmaya dayalı politikaları kök salmaya karşılık bulmaya başlamıştır. Kıtadaki pek çok bölgeyle 500 yıllık geçmişe sahip kültürel ve beşeri ilişkilerimizin bulunması işimizi kolaylaştırıyor. Kızılay, TİKA, insani yardım kuruluşlarımız gibi kuruluşlarımızla kıtada yürüttüğümüz faaliyetler müsbet bir iklim oluşturmuştur. Bu altyapı üzerinde Afrika'yı pazar değil ortak olarak gören yaklaşımla güçlü dostluk ve iş birliği köprüleri kuruyoruz. Türk iş insanlarının Afrika'daki yatırımlarının sürekli büyüdüğüne şahit oluyoruz. Son seyahatimizde de her 3 ülkede toplam 18 ekonomik ve kültürel anlaşma imzalandı. Ortak bildiri yayınlandı. Türkiye'nin Afrika'da attığı her adım kıtayı kendi arka bahçeleri olarak gören sömürgecileri rahatsız ediyor. Ülkemiz aleyhinde batıda yürütülen kampanyaların gerisindeki sebeplerden biri de budur. Kimse kusura bakmasın biz Afrikalı dostlarımızla ortak bir gelecek inşa etmeyi, sömürgecilere rahatsızlık vermeyi sürdüreceğiz. Tarihin her döneminde olduğu gibi bugün de kimi iç kimi dış kaynaklı sıkıntılarımız mutlaka vardır. Türkiye diye bir devletin Türk milleti diye bir milletin sahip olduğu gücü ve imkanları bırakın varlığına bile tahammülü olmayanlar bugün de boş durmuyor. Kendi güvenlikleri ve refahları söz konusu olduğunda dünyayı ateşe atmaktan çekinmeyenlerin ülkemize saygı göstermelerini elbette beklemiyoruz. Bunun örneğini darbelerden, terör örgütleri konusunda sergilenen çifte standarda kadar sayısız örnekte gördük. Küresel yönetim sisteminin vanasını elinde tutanlar kendi sınırları içindeki tek bir olumsuzluk karşısında dahi her türlü hak ve hukuku askıya almayı meşru sayarken milyonlarca insanın ölümünü duyarsızlıkla seyrediyor.

'BÜYÜKELÇİ' YANITI: HAKARETTİR

Son dönemde bazı ülkelerin büyükelçileri tarafından yapılan hadsiz açıklama herhangi bir kişi ve konuyu değil doğrudan ülkemizin yargısını hedef almıştır. Bu tavır ülkemizdeki yargı teşkilatımızı, hakimlerimiz, savcılarımız, avukatlarımızla birlikte tüm yargı mensuplarımıza yapılmış hakarettir. Türk yargısı kimseden talimat almaz. Kendi yasama ve yürütme organlarımızın bile anayasa gereği işine karışamadığı yargımızı bir grup büyükelçinin sineğe çekmesine tahammül edemeyiz. Bugün aynı büyükelçilikler tarafından yapılan yeni bir açıklamayla yargımıza yönelik bühtandan geri dönülmüştür. Viyana Sözleşmesi'nin 41.maddesine ülkelerin kanunlarına uyulacağı, içişlerine karışılmayacağı taahhüdüne bağlılıklarını ifade eden büyükelçilerin Türkiye'nin egemenlik hakları konusundaki beyanlarında daha dikkatli olacaklarına inanıyoruz. Ülkemizin bağımsızlığına ve milletimizin hassasiyetlerine saygı duymayan hiç kimsenin sıfatı ne olursa olsun bu ülkede barınamayacağını da ifade etmek istiyorum. Bu süreçte kimin ülkenin ve milletin yanında durduğunu kimin de ellerin kılıcını çaldığını gördük. Türkiye'nin bugün yaşadığı en büyük sancılardan biri de bu tür meselelerde yerli ve milli meselelerde yerli ve milli duruş sergilemeyi bir türlü başaramayan kimi siyasetçi, diplomat ve medya mensubundan oluşan güruhtur. Kişisel hırsları, ideolojik saplantıları ve kinleri uğruna kendi ülkeleri aleyhindeki kampanyaların sözcülüğünü üstlenen mankurtları milletimiz yakından takip etmektedir. Önümüzdeki dönemde güvenlikten ekonomiye pek çok sorunumuzla birlikte bu hastalıklı zihniyetten de kurtulacağız.

"EKONOMİ POLİTİKAMIZIN SEBEBİNİ ANLAMAYANLAR SON 8 YILA BAKSIN"

Gezi olaylarında ülkemizden yapılan canlı yayınları hatırlayın. Benzer hadiseler Avrupa başkentlerinde yaşandığında aynı çevreler tek bir kareyi bile dışarıya sızdırmadılar. 17-25 Aralık emniyet-yargı darbe girişiminin ardından kopartılan fırtınaları, HDP'nin 6-8 Ekim sokak olayları sırasında yaşananları, 15 Temmuz darbe girişimini de hatırlayın. Bunların hangisinde ülkemize her fırsatta demokrasi ve hukuk diskuru çekenlerin haktan, adaletten, meşruiyetten, insanlıktan yana tavır aldığını gördünüz mü? Terör ve darbeyle yapamadıklarını ekonomiyle yapmak için başlattıkları sinsi saldırıları da çok ciddi bedeller ödeme pahasına engelledik. Ülkemizin izlediği ekonomi politikasının sebebini ve amacını hala anlamamış olanlar dönüp milli mücadeleye, çok partili siyasi hayatımızda yaşadıklarımıza ve son 8 yılına bakmalıdır.  Türkiye gibi bir ülkede hiçbir karar tesadüfen alınmaz. Biz ne yaptığımızı da ne için yaptığımızı da sonucunda nelerin ortaya çıkacağını da gayet iyi biliyoruz. Avrupa'nın ve dünyanın en kıdemli lideri olarak tüm bu tecrübeler ışığında başlattığımız demokrasi ve kalkınma hamlesini sonuçlandırarak büyük ve güçlü Türkiye'yi inşa etmeye çalışıyoruz. Bu hedefe çok yaklaştık. Dışarda ve içerde artan gürültülerin sebebi bu gerçeğin bilinmesidir. Dünyanın en güçlü sağlık altyapısını biz kurduk. Şehir hastaneleri gibi eşi benzeri olmayan bir modeli hayata geçirdik, koronavirüs salgını döneminde bunun meyvelerini topladık.

KILIÇDAROĞLU VE CHP'YE  YÜKLENDİ

76 vilayette üniversite varken şimdi 207 vilayette üniversitemiz var. Bundan niye rahatsız oluyorsun bay Kemal? 207 üniversiteyle biz ilim irfan dağıtıyoruz. Sizin yapamadıklarınızı yaptık, yapıyoruz. Bu örnekleri her alana yaymak mümkündür. Bugüne kadar sadece eser ve hizmet siyaseti yaptık. Büyük ve güçlü Türkiye'nin silüetinin şekillenmeye başladığı şu dönemde ülkemizi 2023'te kavşağında yeniden eski düzene, siyasi kaos, ekonomik yıkım iklimine döndürmek isteyenler var. Kim bunlar? CHP. CHP deyince de çılgına dönüyorlar. Dışarda ve içerde tek bir koro halinde yürütülen kampanyanın amacı bizden kurtulmak değil. Ülkemizin hanesine yazdırdığımız demokrasi ve kalkınma kazanımlarını yok etmektir. Dertleri bu. Onların bilmediği bir şey var. Milletimizle birlikte ekonominin de diplomasinin de dilini çözeli çok oldu. Buradan bir kez daha tekrarlıyorum. Başaramayacaksınız. Ya bu devletin büyüklüğünü kabul edeceksiniz ya da nefesiniz tükenene kadar içinde çırpındığınız kibir ve nefret çukurunda debelenmeye devam edeceksiniz.

"KAPICIDA DA ARABA VAR"

Dünyayı ve ülkemizi okurken insanlarımızın yaşadığı sıkıntıları görmezden geliyor, çözümü için çalışmaktan geri durmuyoruz. Yedi düvelle mücadele ederken insanımızın sofrasındaki ekmeğinin aşının, elektriğinin, kazancının kendi ve ailesi için kurduğu hayallerin derdiyle dertleniyoruz. Utanmadan sıkılmadan aşı yok, evine götürecek ekmeği yok diyor. Böyle bir yalan olur mu? Kim bunu diyen? CHP'lisi İP'lisi. Bunlarda edep, haya yok. Şu anda her evde araba var. Kapıcısında araba var. Şu anda 2. el araba yetişmiyor zaten. Bunları nasıl görmezlikten geliyorsunuz. Bunu televizyon ekranlarından vatandaşa anlatabilirsiniz ama bizi kandıramazsınız. Biz hepsinin istatistiklerini tutuyoruz. Bir diğer taraftan koronavirüs salgınından iklim değişikliğine kadar nice küresel krizin ülkemize etkileriyle uğraşırken kadınlarımızın gençlerimizin işçilerimizin sesine de kulağımızı ve kalbimizi açık tutuyoruz. Büyük vizyonlara odaklanırken burnumuzun dibindeki meselelere sırtımızı dönmüyoruz. Terörle mücadeleyle işsizlikle mücadele bizim için aynı mesafededir. Küresel krizlerin üstesinden gelmekle içerdeki pahalılığın haksızlığın önüne geçmek aynı derecede mühimdir. Bunların hepsi de aynı makinenin farklı parçaları gibi birbiriyle ilişkilidir. Bu dönemdeki talihsizliğimiz küresel kriz ile ülkemize dönük saldırıların aynı dönemde zirve yapmış olmasıdır. Salgınla bozulan küresel ekonomik dengeler yaygın kullanımı olan pek çok ürünün ham maddesinde ciddi fiyat artışlarının yaşanmasına yol açtı. Türkiye bu fiyat artışlarını halkına en az yansıtan ülkelerin başında geliyor.

'CEMEVİ' VE 'AZINLIK' ÇIKIŞI

Bu sıkıntılı sürecin olumsuz etkilerini dünyada daha fazla göreceğiz. Türkiye olarak artan üretim ve lojistik gücümüzle yaşanan sıkıntıları kendimiz için bir fırsata dönüştürme yolunda emin adımlarla ilerliyoruz. Bu arada yaşanan fiyat artışları ve diğer sıkıntıların insanlarımızı bunaltmaması için gereken tedbirleri alıyoruz. Tarım ürünlerinde belirlediğimiz oldukça yüksek alım fiyatları bu tedbirlerden biridir. Kamu işçi ve memurlarının ücretlerinde yaptığımız artışlarda da bu durumu dikkate alarak çıtayı yüksek tuttuk. Elektrik ve doğalgaz fiyatlarında maliyet satış oranlarında epeyce ciddi seviyede sübvansiyon yapıyoruz. Bugünkü kabine gündemimizde talimatımızla ülkemizin 58 ilindeki 1585 cemevi ziyaret edilerek hazırlanan kapsamlı bir çalışmayla görüştük. Aynı şekilde insan hakları eylem planında yer alan azınlık vakıflarının seçim usulüyle ilgili hususu da değerlendirdik. Hangi meşrebe mensup olursa olsun Türkiye'nin 84 milyon vatandaşımızın her birinin meselesi bizim meselemizdir."
Muhabir: Alp Yanardağ