Emekli Emniyet Müdürü Yusuf Fidan Tele1 için yazdı...

Dört aylık pandemi arası sonrasında TBMM Genel Kurulu ilk toplantısında “Çarşı ve Mahalle Bekçileri Kanunu Teklifi”ni görüştü. Meclis uzun arayı vermeden önce, Ocak sonunda bu teklif İçişleri Komisyonunda alelacele görüşülerek geçirilmiş ama Meclis Genel Kuruluna getirilememişti. Bu yasanın acilen çıkartılmasındaki ısrar nedendir, bunu açmaya çalışacağım? 2 Ocak 2020’de Cumhurbaşkanı Erdoğan “Artık içerideki düzeni sadece kolluk gücüyle sağlayamayacağımız bir yere gelmiş durumdayız” dedikten 20 gün sonra yeni Bekçilik Yasası teklifi Meclise verildi. Ülkedeki düzen neden sadece kolluk gücüyle sağlanamaz bir duruma gelmiş, neden yeni güçlere ihtiyaç duyulmuş, bu husus açıklanmadı. Tasarının Meclis İçişleri Komisyonundan geçişi sonrasında 1 Şubat 2020’de bir yazı yazmıştım. Son gelişmeler üzerine konuyu tekrar ele almakta yarar görüyorum.

Yeni Bekçilik Yasasının Sakıncalı Düzenlemeleri

Anayasa Profesörü İbrahim Kaboğlu’nun ‘parti kolluğu ve paralel kolluk yaratma çabası’ olarak tanımladığı bu yasa teklifinin sakıncalı görülen maddelerini kısaca değerlendireceğim. 1.) Yeni yasa ile yardımcı kolluk olan bekçiler istediği zaman sizi durdurabilecek, kimliğinizi sorabilecek, araçlarınızı ve üzerinizi arayabilecekler artık. “Bir suç veya kabahatin işlenmesini önlemek amacıyla durdurma, kimlik sorma” gibi yetkilerin yasal sınırlarını polisin dahi tam bilmediğini (ya da önemsemediğini) sıklıkla görüyoruz. Bu yetkileri bekçilerin daha da yersiz kullanabileceklerini, henüz yasa çıkmadan yaşanan örneklerden anlıyoruz. 2.) Yeni yasa bekçiye, durdurulan kişi üzerinde silah veya tehlike oluşturan diğer bir eşyanın bulunup bulunmadığının tespiti için el ile dıştan kontrol” yetkisi vermektedir. Bu işlem kişinin üstünü aramaktır ve hâkim kararı ya da gecikmesinde sakınca bulunan hallerde kanunla yetkili kılınmış merciin yazılı emri koşulunu öngören Anayasa 20/2 maddesine aykırıdır. 3.) Polisin “zor ve silah kullanma yetkisini” düzenleyen Polis Vazife Ve Salȃhiyet Kanunun 16. maddesi; en çok tartışılan, yetki sınırlarını oldukça muğlak belirleyen bir yasal düzenlemedir. Bu yetkinin olduğu gibi bekçilere de verilmesinin sıkıntılı sonuçlarını yakın gelecekte sık sık yaşayacağız. 4.) Bu yasa ile bekçilere “Kamu düzenini bozacak mahiyetteki gösteri, yürüyüş ve karışıklıkların önlenmesi amacıyla önleyici tedbir alma yetkisi” de veriliyor. Polisin görev ve yetkilerini düzenleyen Polis Vazife Ve Salȃhiyet Kanununda bulunmayan, yani polise verilmeyen bu yetki ve görev, bekçilere verilmektedir. Bekçiler bu görevi nasıl yerine getirecekler? Muhtemelen muhalif izlenim veren tüm gösteri ve yürüyüşleri “karışıklık” veya “kamu düzenini bozacak mahiyette” olduğu tespitinde bulunacak ve önleyici tedbir alacaktır. Amaçlananın da zaten bu olduğu anlaşılmaktadır. Mevzuatımızda bu konular 2911 sayılı Toplantı Ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu ile düzenlenmiştir. Bu kanunun 3. maddesine göre “Herkes, önceden izin almaksızın, bu Kanun hükümlerine göre silahsız ve saldırısız olarak kanunların suç saymadığı belirli amaçlarla toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahiptir”. Bu yasanın verdiği haklar fiili olarak zaten yıllardır kullanılamaz hale getirilmişken, bu defakto durumun korunması bekçilere görev olarak verilmektedir.

Kolluk Sınırlı Yetkilerini Aşmada Her Zaman Israrlı Olmuştur

“Yasa bekçilere bu yetkileri sınırsız şekilde değil, özel koşullarda veriyor” diyenler olacaktır. Durum maalesef öyle değil, Türkiye’de yaşıyoruz ve olumsuzlukları öngörmek için her zaman çok fazla nedenimiz oluyor, açıklayalım. Kolluk kuvvetlerinin çoğunlukla olmayan yetkilerini varmış gibi kullanmaları ülkemizde oldukça yaygın bir uygulamadır. “Kamu düzenini korumak” adına, yasalarımızda yer verilen istisnai ve koşullu yetkilerin süreklilik arz edecek şekilde kullanılmasına toplum artık alıştı. Hatırlayınız, yetkileri olmadığı halde bekçilerin insanları durdurup kimlik sormaları ile ilgili kısa süre önce mahkemelere davalar açılmıştı. İç İşleri Bakanlığı kamuoyundaki bu tartışma üzerine “bekçilerin bu yetkilerinin bulunduğunu” açıklamıştı. Demek ki bakanlık doğruyu söylememiş, bekçilerin bu yetkileri yokmuş ki yeni kanuna bu hususu yazma gereği duyuyorlar. Polislerin durdurma ve kimlik sorma yetkisini kullanılabilmeleri için kanuna göre objektif makul bir sebebin bulunması gerekiyor ve “süreklilik arz edecek, fiili durum ve keyfilik oluşturacak şekilde durdurma işlemi” yapamazlar. Ancak tüm şehir ve ilçelerin giriş ve çıkışlarında oluşturulan sabit güvenlik noktalarında bu işlemler sürekli yapılıyor. Çarşıda ve sokakta bekçi, polis sürekli ve makul sebep koşulu aramaksızın durdurma ve kimlik sorma işlemleri yapıyorlar, bu yüzden tartışmaların, sert müdahalelerin yaşandığı biliniyor.

Bekçi Alımları Partizanlık Uygulamalarına Çok Açık

Bekçilik yasa teklifi; bekçi alımlarında temel kriterleri, sınavların şekli ve adayların eğitimleri gibi önemli konuları tamamen yönetmeliklere bırakmış durumdadır. Yönetmelikler bakanlıklar, yani siyasal iktidarlar tarafından çıkartıldığı için temel hukuk kriterlerine aykırı bir durumdur bu husus. Mevcut 2018 tarihli “Çarşı Ve Mahalle Bekçiliğine Giriş Sınavı Yönetmeliği”ne göre adayların ilkokul mezunu olmaları yeterli görülüyor. Sınavlar üç aşamalı düzenlenmiş; yazılı, fiziki yeterlik ve sözlü mülakat. İlk aşama olan yazılı sınavdan ve ikinci aşama olan fiziki yeterlilik sınavından alınan puanların yüzde 25’leri, sözlü mülakattan alınan puanın ise yüzde 50’si alınarak 100 puan üzerinden değerlendirme yapılıyor, adaylar buna göre sıralanıyor. Bu düzenlemeye göre; yazılıda 50 ve fiziki yeterlik sınavında 60 taban puanları alan “referanslı” adaylara mülakatta 100 tam puan verilerek sınavı geçmeleri sağlanabiliyor. Ancak bu iki sınavdan 100’er tam puan alan (ama istenmeyen) adaylara mülakatta verilen düşük puanlarla elenmeleri sağlanabiliyor. Zaten yönetmelikte; yazılı ve fiziki sınav puanlarının sonuç puana katkılarının mülakattan çok daha düşük tutulmasının sırf bu amaçla düzenlendiğini anlamak zor değil. Objektif kriterlere göre değil komisyonlara verilen listelerle (!) adayların memuriyete alındıkları konusunda toplumda yaygın bir kanaatin bulunduğu bilinmektedir. Bu yönetmeliğe göre ayrıca, bekçi adayının “Türk toplum telakkilerine göre kötü şöhretli (!) tanınmamak” özelliği de aranıyor, ne demekse? Bekçilerin eğitimleri ise illerde bulunan Polis Meslek Yüksek Okullarında 5 hafta süreli veriliyor. Polislerin 2 yılda aldıkları eğitimi bekçilerin bu kısacık sürede kavramaları ve hukuka uygun düzeyde uygulamaları mümkün mü? Bugün Emniyet Teşkilatında 21.305 Çarşı ve Mahalle Bekçisi görev yapıyor. Bunların yarıdan fazlası son iki yılda alındı ve onar binlik partiler halinde alımlar devam edecek. AB Ortalamasının İki Katı Kolluk Gücümüz Var Ülkede kolluk sayısında bir yetersizlik mi var da bekçiler bu kadar çoğaltılıyor, buna yakından bakalım. AB istatistik kurumu Eurostat Avrupa Birliği ülkelerindeki genel kolluk sayılarını inceleyen bir rapor yayınlıyor. Bir yıl önceki bu rapora göre AB ülkeleri genelinde 2009’dan itibaren 10 yıl içinde genel kolluk (polis ve jandarma) sayısı yaklaşık yüzde 3.4 azalarak 1.6 milyona indi. Bu rapor Türkiye’de genel kolluk sayısında   son 10 yıl içinde (2018 sonu itibariyle) yaklaşık yüzde 36 oranında bir artış olduğunu gösteriyor. Ülkemizde (Aralık 2019 itibari ile) 306 bini Emniyet ve 200 bini Jandarma teşkilatında olmak üzere, yarım milyonu aşan güvenlik kuvveti görev yapıyor. Ülke nüfusuna oranladığımızda 100 bin kişiye yaklaşık 600 polis/jandarma düşüyor. Avrupa Birliği ülkelerinde 100 bin kişiye düşen ortalama güvenlik görevlisi sayısı ise 318, yani bizimkinin yaklaşık yarısı kadar. AB’de toplam 1.6 milyon, Türkiye’de ise 500 bini geçen güvenlik kuvveti sayıları dikkate alındığında, onların 27 ülke toplamının üçte birine yakın genel kolluğumuz olmasını nasıl değerlendirmeliyiz acaba? Türkiye nüfusu 2007’de 70 milyon iken, 13 yılda yüzde 20 artış ile 2020’de nüfus 84 milyon oldu. Polis sayısına baktığımızda ise; 2007’de 187 bin olan mevcut 2020’ye geldiğimizde 306 bine çıktı. Yani nüfus yüzde 20, polis sayısı yüzde 60 arttı. Son 18 yılda personel sayısında benzer oransal artış bir de Diyanet kurumunda görülüyor. 2002 de 74 bin olan personel 2019’da yaklaşık 2 katına, 145 bine çıkmış Diyanet kurumunda. Bekçilik Kurumuna Neden İhtiyaç Duyuldu? Ülkede zaten yeterli sayıda polis ve jandarma teşkilatları varken daha az eğitimli gençlerden oluşan üçüncü bir silahlı kolluk kuvvetine neden ihtiyaç duyuldu acaba? Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Artık içerideki düzeni sadece kolluk gücüyle sağlayamayacağımız bir yere gelmiş durumdayız” açıklamasının bu konu ile bağlantısı olabilir mi? Oldukça güçlendirilmiş Polis ve Jandarma teşkilatlarımız dururken ve gerekirse daha da artırılmaları mümkünken, bunlara silah ve zor kullanma gücüne sahip daha az eğitimli yerel güçler, bekçiler ekleniyor. Buradaki asıl amacın kamu düzeni ve şahısların güvenliği değil, yakın geleceğini riskte gören iktidarın korunması ve kollanması olduğu yönünde toplumda yaygın bir kanaatin olduğu görülmektedir.
Muhabir: Alp Yanardağ