Dünyaya başka yerden bakanlar da var!
Corbyn yalnızca İngiltere için, Sanders de yalnızca Amerika için umut ışığı değillerdi. Kazansalardı dünya değişmese bile, başka bir bakış açısı ortaya çıkacaktı. “Böyle gelmiş, böyle gider” tartışmasına “hayır böyle gelmemiş, böyle de gitmez” halkası eklenecekti…
Her şeyi güvenliğe ve tekçiliğe indirgeyen otoriterliğin yerine demokrasinin konuşulduğu, eşitsizlik karşısında sosyal devletin, parasız eğitimin ve sağlığın, toplu taşımanın öne çıktığı, barınma ihtiyacının ortadan kalktığı, suyun, elektriğin, enerjinin ve iletişimin kamuya ait olduğu, üretimde ve tüketimde kooperatifçiliğin belirleyici olduğu, çevreci ve eko-sosyalizmi öne çıkaran bir dünya hayali en azından konuşuluyor olacaktı…
Sanders 79 yaşında, Corbyn 71 yaşında olmasına rağmen, 30 yaş altındaki gençleri, öğrencileri, siyahileri, ötekileri ve eşitsizliğe itiraz edenleri heyecanlandırıyor onların oyunu alıyordu. Hayata yoksul bir göçmen ailesinin çocuğu olarak başlayan Sanders, Latin Amerika kökenli seçmenlerin “Bernie Amcası” bile olmuştu. ABD gibi bir yerde ciddi bir siyasi cüretle, Castro'nun eğitim politikalarını ve Sandinista hareketini bile övüyordu…
Sanders ABD’de “demokratik sosyalizm”den bahsederken, Corbyn “Büyük Britanya”da “21. Yüzyıl sosyalizmi”nden bahsediyordu. Ancak sonuç değişimden yana değil, statükodan yana tercihi öne çıkardı…
Yaşayan en ünlü düşünürlerden Noam Chomsky, “Sanders'in kampanyası olağanüstü başarılı oldu ve tartışılan konuları ve tartışmayı tamamen değiştirdi" dese de her ikisi de, Sanders de, Corbyn de “müesses nizam” karşısında kaybettiler. Biri genel seçimde, diğeri de ön seçimde…
Gücünü iktidardan değil, fikirlerden alan bu yaklaşım kaybetmiş olsa da şimdi yeni bir hamlenin ayak sesleri duyulmaya başlandı. Çünkü dünya kapitalizm ve komplo teorileri dışında başka bir gerçekle yeniden tanışmak zorunda. Pandemi sonrası eşitsizliği daha da derinleştireceği kesin gözüken vahşi kapitalizm dışında, omurgası eşitlik ve adalet üzerine kurulu başka bir çıkış, başka bir bakış mümkün…
Adı “İlerici Enternasyonal” olan bu oluşum aslında 2016’da Bernie Sanders’ın ve Sriza’dan ayrılan Yunanistan’ın eski Maliye Bakanı Yanis Varufakis’in hamleleri ile şekillendi. Sanders’in de Varufakis’in kurduğu DİEM 25’in de istenilen başarıyı yakalamamış olmaları İlerici Enternasyonal’in hayata geçmesini yavaşlattı.
Öyle görülüyor ki, Koronovirüs’ün etkisiyle de “yeni bir düzen arayışı” hızlanacak. Eylül’de İzlanda’da kuruluş zirvesi yapılacak. İzlanda Başbakanı’nından Noam Chomsky’e, Varoufakis’den Ertuğrul Kürkçü’ye uzanan bu girişim ”otoriterliğin yükselişiyle mücadele için yeni bir ortak cephe” kurmayı hedefliyor.
İlerici Enternasyonal, “alternatif küreselcilik (alter-globalization), toplumsal ekoloji, eko-feminizm, büyümeyi aşmak (post growth) ve kapitalizmi aşmak (post-capitalism), temel yurttaşlık geliri” gibi yaklaşımları öne çıkarıyor. “Brüksel bürokrasisi”nin yerine “milletlerin kendi kaderini tayin hakkını tanıyan ve iktidarını ulusal parlamentolar, bölgesel meclisler ve yerel yönetim konseyleriyle paylaşan bir egemen parlamento etrafında tam boy bir demokrasi” yaratmayı hedefliyor.
Covid-19 salgınının “herkes için sağlık, işçilerin korunması ve uluslararası işbirliğine duyulan acil ihtiyacı açığa çıkardığını” ifade eden girişim “bu ölçekteki meydan okumaları yalnızca bir İlerici Enternasyonal’in göğüsleyebileceğini ve korku, bağnazlık ve yabancılaşmadan çıkar sağlayanlara karşı kolektif haklar için ayağa kalkabileceğini” söylüyor…
Hadi bakalım…
Türkiye’nin de dünyanın da yeni bir bakış açısına ihtiyacı var. İlerici Enternasyonal en azından ünlü enternasyonal marşında olduğu gibi “Tanrının, beyin, patronun, ağanın ve sultanın” gücünü aşacak olan “kendi gücümüzü” bize hatırlatabilir, marştaki gibi “asalaklara tanımayız hak, her şey emeğin olmalı” diyebilir…