Dünya Gıda Günü 2023: Su Yaşamdır
“Su yaşamdır, su gıdadır. Kimseyi geride bırakmayın” olarak belirlenmiş.
SU GERÇEKTEN YAŞAMSAL MI?
Su yeryüzünde yaşam için gerçekten yaşamsaldır. İnsan bedeninin yüzde 50’sinin üstündeki kısımın sudan ibaret olduğunu biliriz. Yeryüzünün yaklaşık yüzde 71’ini oluşturduğu gerçeği ya bilinmez, ya bilinse de pek önemsenmez. Hele bu suyun sadece yüzde 2,5’unun temiz su olduğu anımsanırsa suyun değeri daha da iyi anlaşılır. Temiz su derken, içmek, tarım ve sanayinin çoğu için gerekli suyu kastediyoruz. Su insanlar, ekonomiler, doğa ve gıdamız için temel bir unsurdur. Anımsatalım, küresel temiz suyun yüzde 72’si tarımda kullanılmaktadır. Tüm doğal kaynaklar gibi temiz su da sonsuz değildir.
NÜFUS VE SU
Hızlı nüfus artışı, kentleşme, ekonomik kalkınma ve iklim değişikliği gezegenimizin su kaynaklarımız üstünde her gün daha fazla stres oluşturmaktadır. Rakamlarla konuşursak “kişibaşına temizsu su kaynağı” geçtiğimiz on yıllarda yüzde 20 düşmüş durumdadır. Suya ulaşılabilirliğin ve kalitesinin bozulmasının nedenlerinin başında geçtiğimiz son on yıllarda su kaynaklarının yanlış ve aşırı kullanımı ve yönetimi, zemin suyunun aşırı çıkarımı, çevre kirlenmesi ve iklimsel değişiklik gelmektedir. Bu konuda değerli kaynağımızın riskini geriye dönülemez biçimde arttırıyoruz.
Bugün 2,4 milyar kişi su stresi çeken ülkelerde yaşıyor. Birçok kişi küçük çiftçi olup, günlük gereksinimlerini karşılamakta güçlük çekiyorlar. Bunların arasında özellikle kadınlar, yerliler, göçmenlerin ve sığınmacıların altını çizmeliyiz.
600 milyon kişi dolayında bir nüfusun en azından kısmen suya dayalı gıda sistemine yaşamlarını sürdürdüklerini ve bunların iklim değişikliği başta olmak üzere çevre kirlenmesi, sürdürülemez uygulamalardan dolayı yaşam standartlarının çok kötü olduğu görünen bir gerçektir. Birleşmiş Milletler’in “Çok Boyutlu Yoksulluk Endeksi’nde yer alan 10 göstergeden biri “içme suyu” olarak belirlenmiş ve ölçülmektedir.
SUYU AKILLICA KULLANMANIN ZAMANI GELDİ DE GEÇİYOR!
Suyumuzu hem bireysel bazda hem kurumsal bazda akıllıca kullanmak için çaba harcanıyor belki ama yeterli mi?
Örneğin bireysel bazda su tüketimimizi etkin yönetiyor muyuz? Mutfaktan banyo-tuvalete dek tüm yaşam alanlarında suyu etkin kullanım politika ve araçlarını yaşama geçiriyor muyuz? Bu dolaysız kullanımın yanı sıra bir de gereksiz satın alma-tüketme aracılığıyla dolaylı su tüketimimizi yönetiyor muyuz? En iyisi bireysel su ayak izimiz başta ve yanı sıra ekolojik ayak izimizi ölçmeliyiz. Tanımlayamadığınızı ölçemez, ölçemediğinizi de yönetemezsiniz!
Aynı şeyi kurumlar da ve devlet de yapmalı. Suyun etkin biçimde korunması ve kullanımı için yasal düzenlemeler ve düzenekler tesis edilmelidir.
NEOLİBERALİZM AKIMIYLA BİRLİKTE SUYUN METALAŞMASI
Su kıtlığı neoliberalizme ve egemenlerine suyu metalaştırma olanağı sunmuştur. Uluslararası sermaye çevreleri ve şirketleri su kaynaklarına “özelleştirilme” yoluyla doğrudan veya dolaylı olarak el koyarak, suyu ticari mal haline getirmekte eşdeyişle metalaştırmaktadırlar. Bu konuda halkları kandırmak için suyun kamusal bir varlık olması halinde israf edildiği şeklinde bir görüşü işlemekte ve yaygınlaştırmaktadırlar. Esas suyun israfı tüketim kapitalizminde ortaya çıkan “aşırı tüketimci bireyler” üzerinden olmaktadır. Elbette emperyalist merkez ülkelerdeki (alışılmış adıyla Kuzey) zengin bireylerin kişi başı dolaylı ve dolaysız su tüketimi ile ezilen / sömürülen çevre ülkelerindeki (alışılmış adıyla Güney) bireylerin kişi başı dolaylı ve dolaysız su tüketimleri arasında ciddî bir eşitsizlik olduğunun da altını çizelim.
TÜRKİYE SU YOKSULU BİR ÜLKE Mİ?
Henüz değil ama o yolda hızlıca ilerlemektedir diyenler var ise de esasen su yoksulu bir ülkeyiz. Çünkü bugün 1519 metreküp olan kişi başına su miktarı 2030 yılında 1100 metreküpe düşecek ve su yoksulu bir ülke olacağız.
Geçtiğimiz 50 yılda 3 Van Gölü büyüklüğünde 1,3 milyon hektar sulak alan yitirmişiz. Bugün tatlı su kaynaklarımızın yüzde 74’ü tarımda, yüzde 15’i evsel kullanımda ve yüzde 11’i de sanayide kullanılmaktadır.
SONSÖZ
Öncelikle, suyun metalaşması ortadan kaldırılmalıdır. Suyun yeni kuşak insan haklarından çevresel haklardan biri kapsamında bir hak olduğunu savunmamız gerekir.
Ardından suyun etkin kullanımı için hem bireysel bazda hem de kurumsal bazda düzenekleri yaşama geçirmemiz gerekiyor. Tüm paydaşlar ellerini taşın altına koymalıdır. Burada halkçı bir devlet otoritesi gerekir elbette. Örnekse, üç-beş zengin golf oynayacak diye o kadar geniş arazi tahsisi ve o kadar bakım için tonlarca su harcaması akıl işi mi?
Bu işin uzun vadeli ve kökten çözümünün aşırı üretimi kışkırtan tüketim kapitalizminden vazgeçilmesinden geçtiği açıktır.
Kapitalizmden vazgeçmezsek ancak çevrecilik yaparız, ekolojik yaklaşım ancak ve ancak toplumculuk ile olanaklı! O halde savsözümüz şu olabilir: “Ya barbarlık ya toplumculuk”. Çünkü emperyalizmin barbarları şöyle diyor: “hem suyunu hem canını”!
Okurlarımızın kimileri bilirler ve severler Pink Floyd’u! İlk çıktıklarında adları Sigma 6 idi. İstatistikte 6 sigma 1 milyon fırsatta hata sayısının 3,4 adetten az olması anlamına gelir, tesadüf işte! Bu grubun 1973’de ilk büyük çıkışına vesile olan “ The Dark Side of The Moon (Ayın Karanlık Yüzü)” albümünde bir parça vardır : “Eclipse (Tutulma)”.