Direnişin ve kazanmanın yolu
Yayın tarihi: 12 Aralık 2021 Pazar 10:06 am - Güncelleme: 12 Aralık 2021 Pazar 10:06 amAKP, şiddet aygıtlarını harekete geçirerek, yer yer İslamcı milisleri ve bazı mafya çetelerini kullanarak halkı sindirme yolunu deneyecektir. AKP iktidarının izleyeceği bu siyaset, ancak aynı kararlılık, alternatif netlik ve sertlikte bir karşı koyuş ile yenilgiye uğratılabilir.
Daha önce yine BirGün’de yazdığım (24 Ekim) bir makalede Türkiye’nin önünde üç yol bulunduğunu vurgulamış ve bu yolları şöyle sıralamıştım; “Türkiye yüz yılı aşkın bir süre sonra yine benzer bir tarihsel kavşakta duruyor. Ülkenin önünde bugün üç çıkış yolu bulunuyor; islamo-faşizm, cumhuriyetçi restorasyon ve devrimci demokratik cumhuriyet.” Yazıda işaret ettiğim siyasal ve toplumsal durum daha da belirginlik kazanarak devam ediyor. Asıl önemli olan da şu; zaten öne çıkan ikinci seçenek, yani restorasyon alternatifi giderek güç kazanıyor.
Diğer yandan dinci-faşizan ittifaka dayalı iktidarın yenilgiye uğrayacağına ilişkin bir iyimserlik hali, muhalefet çevrelerini, dahası bütün toplumu içine alarak genişliyor. Bu erken iyimserlik halinin son derece yanıltıcı olabileceğini düşünüyorum. Çünkü, oyun devam ediyor ve Erdoğan-AKP iktidarı yeni hamleler yapmayı, gücünü tahkim etmeyi sürdürüyor. Bu nedenle, etkin bir direniş hattı kurmak, sonuç almaya yönelik bir mücadele stratejisi oluşturmak ve kesintisiz bir eylem çizgisi izlemek gerekiyor.
Şunu unutmamak gerekiyor; Erdoğan-AKP iktidarı yakaladığı tarihsel fırsatı hiçbir şekilde kaçırmak istemeyecek ve kutsal dava dediği hedeflerine ulaşmak için sonuna kadar direnecektir. Durumu daha iyi kavramak için kısa bir anımsatma ve yeniden değerlendirme yapmakta yarar var.
AKP iktidarı, 15 Temmuz 2016’daki Fethullahçı darbe girişiminin bastırılması ile İslami bir rejim kurmak için tarihsel bir fırsat yakaladı. Darbenin bastırılmasının sağladığı meşruiyeti ve ahlaki inisiyatifi cumhuriyetin kurumlarını yıkmak için sonuna kadar kullandı. Oluşan kriz ve kaos ortamını fırsata çevirmek için harekete geçmekte tereddüt etmedi, 20 Temmuz’da olağanüstü hal ilan edildi. Erdoğan’ın darbenin bastırılmasını “Allah’ın bir lütfu” diye nitelendirmesinin anlamı buydu.
Darbeden sadece 10 ay sonra yapılan referandum ile yürürlüğe giren 2017 Anayasası üzerinden, -o güne kadar elde edilen kazanımların da sağladığı zemine basılarak- yeni rejimin inşa süreci başlatıldı. Referandum, darbe rejimlerinde görülebilecek bir yöntemle Yüksek Seçim Kurulu, tarafından sahte oylar geçerli sayılarak ve ancak kıl payı denilecek bir farkla (yüzde 51) adeta gasp edildi.
ÜLKEYİ ATEŞE ATMAYA NİYETLİ
Süreç, bütün semptomları ve çatışma eksenlerinde biriken gerilimlerle devam ediyor. Türkiye hala 15 Temmuz-20 Temmuz darbe mekaniğinin içinden geçiyor. İslamcı hareket kutsal amacı (kutlu dava) için bütün ülkeyi ateşe atmaya hazır görünüyor. Güncel tehlike ve tehdidin kaynağını da söz konusu amaç için her şeyi yapma saplantısı oluşturuyor.
Erdoğan-AKP iktidarı, artık sandık ve seçim yoluyla daha fazla mesafe alamayacağını da biliyor. Baskı, rant dağıtım araçlarının etkin kullanımı, dolayısıyla kamu mallarının yağması, takiyye, hile ve sahtekarlık ile gidilebilecek yolun sonuna ulaştığının da farkında.
Öte yandan AKP’yi iktidara getiren iç ve dış dinamiklerde büyük bir değişim yaşandı. AKP, dar İslamcı programını uygulamaya yöneldikçe egemen sınıf ve güçler arasındaki ortak zeminlerin de imha olmasına yol açtı. Eski iktidar bloku büyük ölçüde dağıldı, buna karşın yeni bir iktidar bileşimi oluşturulamadı. Oluşturulamıyor da..
Uzunca bir süre emperyalizm, küresel sermaye ve Türkiye büyük burjuvazisi için en kullanışlı araç olarak işlev gören AKP’nin artık bu konumunu artık yitirdiğini, sermaye içi daha dar (dinci) bir çevreye sıkışmaya başladı. Dolayısıyla, başlangıçta AKP iktidarına belli çekincelerle de olsa destek veren ve bu süre içinde bütün kirli işlerini gördüren büyük sermaye çevrelerinin de artık bütünlüklü olarak Erdoğan’ın arkasında durmadığını söyleyebiliriz.
Unutulmamalıdır ki, büyük sermaye ve emperyalizm için tek seçenek ve vazgeçilemeyecek ortak yoktur.
Özetle; AKP ve Erdoğan artık sermaye sınıfının bütün bileşenlerinin ortak çıkarlarını temsil eden bir siyasal hareket olmaktan çıktı. AKP, Cumhuriyeti (daha doğrusu cumhuriyetten geriye ne kaldıysa) yıktı yıkmasına, ama yerine kendi düzenini tam olarak kuramadı. Buna gücü, müktesabatı, görgüsü, bilgisi, birikimi, insan kaynakları yetmedi. İşte, günümüzdeki siyasal ve toplumsal gerilimin ana kaynağını, bu durum, yani dinci faşizan bir rejim kurmak için toplumun ve tarihin zorlanması oluşturuyor.
Yazının tamamını okumak için tıklayın
21 Ocak 2024 Pazar - Seçimler ve laiklik mücadelesi
14 Ocak 2024 Pazar - Hilafet, Osmanlı ve Türkiye-II
7 Ocak 2024 Pazar - Hilafet, Osmanlı ve Türkiye-I