Kendimize bir kara kedi bulmuşuz. Devleti arayıp duruyoruz. Devleti yöneten ise neredeyse çeyrek asırdır “alternatifi yok” bahanesiyle sürekli seçtiğimiz ekip. Aynı iktidar aynı muhalefet. Son yirmi yıldır aynı isimler yönetiyor. İçlerinde 7 dönem vekil olanlar var. Şaka gibi!

Yetmiyor yanlış ekonomi politikalarıyla yaşam standartı iyice düşmüş emekliye, asgari ücretliye fatura kesiyoruz. Diyoruz ki, “paşa paşa gitti, oy verdi, hükümeti destekledi, ona yaşadıkları müstahak.”

“Onun gittiği yerlerde, sızdığı boşluklarda sen niye yoktun?” Desen diyecek sözü yok. Hakir görmekten, halkı görmeyi unutmuş bir elit kesim var. Atilla İlhan’ın işaret ettiği komprador aydınları çok bu ülkenin.

Müstahak bulduğu, yaşam ile ölüm arasında sıkışan refah! İpin ucu kaçarsa hiç düşünme, kendinde kusur arama, vur abalıya!

Türkiye’nin kronikleşen sorunu “sadece kendi çıkarının derdinde olan yurdum insanı.” Demokrasi yüzünü yeni despotizme döndüyse eser hepimize ait.

Bak mesela örnek vereyim. İş arayışınızı söylersiniz belediyede, kurumlarda tanıdığı olanlara kadro için para isterler. Başka ülkelerde var mı bilmiyorum. Özel okula giriş ücreti gibi bazı kurumlarda çalışmanın kadro ücreti var. Kurum yöneticileri biraz bilir, çokça bilmez bu durumu.

İşe girersiniz sizin üzerinizden milyonları götüren patronlarınız, sizi günde 10 saat hatta bazen 14 saate varana kadar çalıştırır, karşılığında asgari ücrete tabi olursunuz. Üstelik bu asgari ücret anlayışı standartları zorlar halde. Okur yazar olsan da, iki üniversite mezunu olsan da asgari ücretle çalıştırılabilirsin. Aynı iş koluna dün dahil olmuş olabilirsin veyahut 20 yıldır aynı sektörde kıdemli olabilirsin farkı yok; asgari ücretli olma şansın var. Çünkü ortada gerçekler, herkes herkesin sırtından kazanma peşinde. Dün sömürülen de üstelik yolunu bulmuş bugünün sömürgeni. Devran böyle döner olmuş. Kölelik sistemine karşı olan yok. Sadece bazılarımız kendi köle olmak istemiyor.

Ticarette yalan söylemek marifet. Kul hakkı yemek en lezzetli şey. Muhakkak tatmalısın dostum, zenginlik şimdi buradan geliyor.

Zengin sömürmeye doymuyor. Ekonomi politikaları ile devlet yönetiminde söz sahibi olanlar buna çanak tutuyor. Bir tarafta ultra zenginin vergi afları konuşuluyor, diğer tarafta verginin vergisine tabi tutulan çalışan kesim. Asgari ücretli gelirine göre azami oranda vergi yüküne tabi!

Vekiller sadece kendine vekil. 43 bin TL zammı kendi maaşlarına yaparken sorunları yok. “Emekliye 2.500 TL zam yeter” diyorlar. İki gün sonra kamera karşısında hükümete muhalif, halkın yanında gözüküyorlar. Evde neysen sokakta da o olacaksın.

Evler tertemiz, sokaklar pislik içinde. Mevki sahibiysen başka türlü selam verilir, değilsen yüzüne bakmaktan aciziz! Günaydın bile çıkara tabi, hatta tebessüm satmış kendini güce tamaha.

Büyük büyük hastane binaları içi boş. Yakının yoksa devlet hastanesinde acil vaka olsan bile 3 ay sonraya çıkar MR sırası. Yakının varsa 2 günde çekilir. “Kimden neyi sakınırsın? Bu neyin iş güzarlığı?” diyene rastlamadım. Ama “ayrıcalıklıyız başkan bize torpil yaptı” diye övünenleri bilirim. Kendi başkalarının önüne geçsin de sistem var yok sorun değil. Başkanı tanımayan, torpilsiz daha hasta belki ama onun hakkına girmeyim diye düşünen de yok.

Enerji şirketleri, 1978’den kalma ağaç direklerle köylüyü başbaşa bırakmış halde. Köylü yangın mevsimi direk nöbetinde. Geçenlerde iki gencimizi kaybettik. Sorumlu kim? diye sorsan herkesten önce “ben değilim” diye yanıtlıyor sorumlu şirket! Helalinden kazanmak telaşı yok çoğunluğu müslüman olan ülkede.

Trafikte yaya geçidini takan yok. Köprüler birilerini daha zengin yapmaya kurulmuş sanki. Devletin yoluna, vergi verdiğin sokağına aracını park edersin belediye eliyle ihaleyi kazanan şirketin otopark ücretine tabi tutulursun. Halkçı belediye kimi kendine halk seçti dersiniz, otopark ihalesini kazananı mı? Biz de büyük nereye küçük oraya.

Yasa “kıyılar halkındır” der. Sen denize gireceğim diye şezlong şemsiye kiralamak ya da kotalı alışveriş senedi imzalamak zorunda kalırsın. Vergiler ne içindi ? sorusuyla beynin yanar…

Örnek çok yerim dar. Daha diyeceğim var da demeyeceğim. Kıssadan hise, bir şaman öğretisi şöyle der; “doğada hiçbir şey kendisi için yaşamaz. Nehirler kendi suyunu içemez. Ağaçlar kendi meyvelerini yiyemez. Güneş kendisi için ısıtmaz. Ay kendisi için parlamaz. Çiçekler kendileri için kokmaz. Toprak kendisi için doğurmaz. Rüzgar kendisi için esmez, bulutlar kendi yağmurlarından ıslanmaz. Doğanın anayasasında ilk madde şudur: Her şey birbiri için yaşar. birbiri için yaşamak, doğanın kanunudur. ”

Doğanın kanununa ters düştüğümüz, o da benim, bunu da ben alayım, onu da ben sömüreyim dediğimiz müddetçe üzgünüm dostlar iki yakamız bir araya gelmez!

Haydi esenlikle güzel günlere…