Sn. Kılıçdaroğlu Cumhurbaşkanlığı  adaylığını açık edince, yüzündeki perdeyle siyaset oynayan Sn. Akşener derhal peçesini kaldırdı ve biz “orijinal” Akşener’le yüz yüze geldik! Gerçek Akşener, Fatih Altaylı’yla yaptığı söyleşide Kılıçdaroğlu’nu kastederek; "Siz Alevisiniz, hem bu kimliğiniz nedeniyle seçim kazanamazsınız, hem de ben noter değilim, adaylığınızı onaylamam” demeye getirdi. İç dünyasında “Alevi Cumhurbaşkanı istemem” demeye mi çalıştı bilemem ama Kılıçdaroğlu’nun adaylığına karşı duracağına şahit olduk. En azından ben böyle anladım. Böylece Akşener kendi mahallesinde yaşatılan Alevi fobisine ortak oldu, kullandı, sansüre bile gerek duymadan yüzümüze çarptı! Oysa biz Aleviler rüyamızda 6’lı masanın mimarı yurttaş Kılıçdaroğlu’nu Cumhurbaşkanlığı koltuğunda görmüş, binlerce yıl öteden sürüp gelen, iftiradan, bölücülükten, hak-hukuk gaspından kurtulacağımızı ummuş, bir demet mutluluk yaşamıştık… Rüyamızda, sağ siyasetin kullandığı iğrenç bir maymuncuk olan Alevifobi’nin tarihe gömüleceğine dair umutlar yeşertiyorduk. O rüyada Akşener “lider” olmuştu. Kılıçdaroğlu’nun aidiyetini dert etmek bir yana ima bile etmiyor, bunu öne süren seçmenlerine dönüp; “Bu çağda kimlik siyaseti yapmak utanç vericidir. Bunu duymak istemiyorum, biz insanların inancına değil yeteneklerine, insanlığına, yurtseverliğine, birikimine bakarız” diyor, müesses nizama karşı çıkıyordu. Kahrolası mezhep bölücülüğünü halk nezdinde mahkûm ediyor, ülkemizi bir yalancı bagajdan kurtararak tarihe gömüyor, ahlaken ve siyaseten doğru bir hat izliyordu. Ve elbette sempati kazanıyordu. Dedim ya, bütün bunlar rüyaymış! Akşener ve şürekâsı, AlevilerinCumhurbaşkanlığı rüyası görmesine bile tahammül edemedi ve biz suratımıza yediğimiz Akşener tokadıyla sarsılarak uyanıp, 3. sınıf yurttaş gerçeğimize geri döndük! Akşener’in verdiği mülakatı böyle anladım; incindim, aşağılandığımı hissettim… “Noter değiliz, o olmaz, bu olur, kazanacak aday” diyerek, içinde sakladığı “dertlerini” arka arkaya boca edince, “ne kadar biriktirmiş, ne kadar dertliymiş” diyerek irkildim! Siyaset yarıştır, kazanmayı istemek meşrudur eyvallah ama siyaset ahlaki kriterden, nezaketten, vefa ve saygıdan muaf mıdır? Ya da şöyle soralım; Alevilere dair bin yıldan buyana söylenen; “ana-bacı tanımaz, rafizi, zındık” iftirasına karşı çıkmak, alenen mahkûm etmek yerine faydalanmaya çalışmak ahlaki midir? Bu lanet olası ezberi öne sürerek, bir kişinin / toplumun hak ve hukukuna ipotek koymak en koyusundan bir ilkellik örneği değil midir? Akşener, Kılıçdaroğlu’nun adaylığına elbette karşı çıkabilir. Ama bu karşı çıkışın gerekçesi kişinin mezhebi aidiyetini öne sürmek, aleyhine kullanmak, bunu kasten ve alenen yapmak, gözümüze sokarak bizi rencide etmek ya da ima etmek mi olmalıdır? Akşener, Kılıçdaroğlu’yla bir araya geldiği özel görüşmelerden birinde bu durumu lisanımünasiple aktarabilir, hatta hiçbir gerilime neden olmadan kendisini ikna bile edebilir, Alevileri üzmez, itmez, 6’lı kervan yürüyüşünü sürdürürdü. Ama Akşener, siyasi çıkarı ve o kötü ezberin kullanıcıları olan partili “elebaşlarını” mutlu etmek adına o iftiraya sarıldı, ima etti, kullandı. Sonuç; Sn. Akşener Türkiye’yi bir cendereden kurtarmak yerine kendisini sıkboğaz eden ırkçı-dinci arkadaşlarını mutlu etmeyi tercih etti! Olmadı Sn. Akşener. Siyasi çıkarınızı değil, Türkiye’nin çıkarını öne almanın tam zamanıydı. 12 Eylül sonrasının ideolojik tutsaklığından kurtulup, toplumum bir bölümünün değil tümünün derdiyle dertlenseydiniz lider olacaktınız. Son tavrınızla, partili “şahinlerin” eleştirilerini bertaraf ettiniz ama “umut” diye gösterilen Akşener’in de cüceleşip sıradanlaşmasına neden oldunuz. Bilesiniz ki, Türkiye’nin üstünde tepinen; çete, cemaat ve dincileri mutlu etmekle kalmayıp, bunlardan kurtulma umudunun bilinmeyen bir bahara kalmasının faturasıyla da karşı karşıya kaldınız… 01 Ekim, 2022 Murtaza DEMİR Pir Sultan Abdal Kültür Derneği ve 2 Temmuz Vakfı Kurucu Bşk.

Muhabir: Barış Önal