Aileler isyan etti: ‘Ulaştırma Bakanı çocuklarımızı nasıl öldürdüğünü izah etsin’

Yayın tarihi: 11 Eylül 2019 Çarşamba 12:28 pm - Güncelleme: 11 Eylül 2019 Çarşamba 4:00 pm

Çorlu’da 25 kişinin hayatını kaybettiği, 300’den fazla kişinin de yaralandığı tren katliamının ikinci duruşması, ikinci gününde bugün Çorlu 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülmeye devam ediyor. Yoğun güvenlik önlemlerinin alındığı Çorlu Halk Eğitim Merkezi’nin konferans salonunda devam eden duruşma öncesi içeri girmek isteyen kayıp yakınları polis engeliyle karşılaştı. Sanıkların ve avukatlarının ifadeleriyle geçilen ve yaklaşık 12 saat süren dünkü duruşmanın ardından bugün, kazada yaşamını yitirenlerin yakınları ile yaralıların beyanlarının alınması bekleniyor.

Binaya girişi engellenen ailelerin “İhtiyaçlarımızı karşılamak için girmek istiyoruz” sözlerine karşılık polis amirlerinin yanıtı “Mahkeme heyetinin kararı giremezsiniz” oldu. Ailelerin, “Bu mahkeme bizim, gireceğiz” sözlerinin ardından duruşmanın başlama saati olan 09.00’dan önce aileler binaya kimlik kontrolü yaparak alınmaya başlandı.

Gazete Duvar’dan Serkan Alan’ın haberine göre, duruşma kazada 25 yaşındaki Bahar Koç’u kaybeden Ali Koçman’ın ifadesiyle başladı. Tüm sorumlulardan şikayetçi olduğunu söyleyen Koçman’ın ardından kazada 16 yaşındaki kızı Sena Köse’yi ve iki yeğenini kaybeden Aysun Köse ifade verdi.

‘İNSANA DEĞER VERİLMEDİĞİNİ ÇOK ACI BİR ŞEKİLDE GÖRDÜM’

İlk defa mahkeme salonunda olduğunu söyleyen Köse, “Bu olay olmasaydı mahkeme salonuna gelmeden ömrümü tamamlayacaktım. İlk hafta TCDD’den taziyeye gelmişlerdi. Yol bekçilerini neden işten çıkardınız dedim. Bölge müdürü bizim işlerimiz sinyalizasyon ile yapılıyor yol bekçilerine gerek yok dedi. Sonrasında bunu araştırdım ve buradaki sinyalizasyon tamamlanmamış. Bana yalan söyleyen bir kurumla karşı karşıyayım. Bilmediğim telefonlarla o hastane bu hastane yönlendirildim. Bize zarar veren her kurumdan şikayetçiyim. Zannettik ki o yol dört saatten iki saate indi güvenlidir. Ben çocuğumu okul gezilerine bile yollamıyordum başına bir şey gelecek diye. Bana TCDD görevlileri geldiğinde ‘yaşın çok daha gençmiş’ dediler. İnsana değer verilmediğini çok acı bir şekilde gördüm. İmza yetkisi olan, teknik olarak bunu yapamayan herkesten şikâyetçiyim” diye konuştu.

Kazada kızları Özgenur ve Gülce Dikmen ile yeğenini kaybeden, kaza sırasında trende olan Fundanur Dikmen ifade verdi. Bir önceki gün de aynı yolu kullandığını ve kazanın meydana geldiği Sarılar mevkiinde trenin yavaşladığını söyleyen Dikmen, kaza sırasında ayakta yolcuların olduğunu söyledi.

‘PAMUK İPLİĞİNE BAĞLI YAŞIYORUZ, TÜRKİYE CUMHURİYETİ’NDEN ŞİKAYETÇİYİM’

Göz yaşları içerisinde sözlerine devam eden Dikmen, “Çocuklarımın üzerindeydim devrilmenin ardından. O sırada patlama meydana geldi. Ben bayılmışım. Bir amca beni uyandırdı. Kendimi dışarıya attım ve çocuklarım yoktu. Etraf çok kötüydü. Biz kendi imkanlarımızla Tekirdağ Devlet Hastanesi’ne gittik. Özge iyiymiş, kızlar da iyiymiş dediler. İnsanların vagon altında olduğu belliydi. Bizim acil güvenlik önlemimiz eğitimimiz yok mu? Türkiye Cumhuriyeti’nden şikâyetçiyim. Biz pamuk ipliğine bağlı çalışıyoruz. O göreve gelenler eğitim almamışlar mı? Herkesten şikâyetçiyim” dedi.

Kaza sırasında trende olan ve yaralanan Bahattin Doğrul ise ifadesinde, “Kondüktör yanımıza geldi bilet kesmedi. Şu an ben boynumdan sakatım. Çocuğum da yaralandı. Devlet hastanesinde tedavi oldum. Siz ücret ödemeyeceksiniz dediler. Hepsinin parasını aldılar. Kendim için 4 bin TL verdim. Tüm kurumlardan şikâyetçiyim” dedi.

Kazada kızı Yağmur Laçin’i kaybeden Cabbar Laçin göz yaşları içerisinde ifadesini verdi. Memlekette kızının ölümünün haberini aldığını ve o andan itibaren bilincinin kapandığını söyleyen Laçin, “Sizin kızınız ölseydi ne yapardınız? Ben gerçek bir adalet istiyorum. Torunumun yüzüne bakamıyorum. TCDD’den kağıt gelmiş gelin tazminatınızı alın diyor. Biz gider dileniriz sizin paranıza muhtaç olmayız. Biraz vicdanlı olun. Benim kapıma bir devlet adamı gelip geçmiş olsun demedi. Biz suçsusuz diyorlarsa sanıklar, raporları kime sunduklarını söylesinler. Bunlar hem kendilerini hem baştakilerini kurtarmaya çalışıyor. Susuyorsun ve işine devam ediyorsun” diye konuştu.

‘BU GARİBANLARLA İŞİM YOK, BEN YUKARIDAKİLERİN BURADA OLMASINI İSTİYORUM’

Kazada eşini kaybeden Ekrem Tuna ifadesinde sanık sıralarını göstererek, “Bu arkadaşların suçu varsa ceza alsınlar. Millet ölsün diye mi bu trenleri yaptılar? Bu garibanlarla işim yok ben yukarıdakilerin burada olmasını istiyorum. Yazık değil mi bu kadar millete” dedi. Vagonların çok dolu olduğunu ve koltuklarda kemer olmadığını belirten Tuna, “Kazadan sonra kimse yanımıza gelmedi. Makinistleri şarampolde gördüğüm. Üstümüzdeki mavi kıyafeti çıkaralım bu millet bizi öldürür burada dediler. Sonra makinistler gidip üstünü değiştirdi. Gözüme toprak girene kadar bu işin peşindeyim” diye konuştu.

‘HİÇBİR ŞEY OLMAMIŞ GİBİ BAŞKANLIK KUTLAMASI YAPTILAR’

Kazada beş yaşındaki çocuğu Ömer Alperen Can’ı kaybeden Ahmet Can, “Bir oğlum öldü, bir oğlum daha var. O da sorumsuzluklar yüzünden ölmesin diye herkesten şikayetçiyim. Dünyanın en güvenilir ulaşım aracı denilen trende ihmaller nedeniyle çocuğumu kaybettim. Olaydan bir gün sonra hiçbir şey olmamış gibi başkanlık kutlaması yapılabiliyor. Devlet acımızı bile görmezden geldi. Allah kimseye çocuğunu mezara koymayı nasip etmesin. Sünnetlik alacaktık, kefene sardık” dedi.

‘SAĞLIK BAKANI GELENE KADAR ÇAMURLA YATTIM’

Alperen Can’ın annesi Melike Can da ifadesinde kazanın ardından herhangi bir ilk yardım yapılmadığını söyledi. Tren devrilmeden önce sesler duyduklarını ifade eden Can şikâyetçi olduğunu belirterek, “Ben yarıma kadar çamur içinde saplıydım. Çocuklarım yok diyerek üzerimdeki kişiyi ittim ve kalktım. En az bir buçuk saat sonra yardım geldi. Benim her yerim yırtık pırtık içindeyken Sağlık Bakanı gelecek diye üzerimi değiştirdiler. Sağlık Bakanı gelene kadar çamurlarla yattım” dedi.

‘SORUMLU OLAN HERKESİN ORTAYA ÇIKARILMASI GEREKİYOR’

Kazada eşi Ersen Gül’ü kaybeden iki çocuk annesi Hatice Canan Gül, “İki çocuğum babalarının cennette olduğunu sanıyorlar. Oraya gitmek istiyorlar. Bize bu acıları yaşatanlardan şikayetçiyim” dedi. Gül’ün avukatı ise, “Gerçeğin ortaya çıkmasını istiyoruz. Bu dört kişiyle sınırlı olmadığını biliyoruz ve sorumlu olan herkesin basamak basamak ortaya çıkarılmasını talep ediyoruz. 25 kişinin öldüğü davada 3 kişiye ceza verelim kalanları aklayalım denemez” diye konuştu.

“Biz asıl kişilerin buraya getirilmesini istiyoruz” diyen kazada yaralanan Emre Kocaağa, “Çorlu devlet hastanesi beni sakat halimle evime gönderdi. Kendi imkanlarımla tedavi oldum. İstasyonda bilet satışı yoktu ben biletsiz bindim. Trenden alınıyor dediler. İçeride yoğunluktan alamadık. Yerlerde kapıların ağzında oturanlar vardı. Çok insan aldığını söylediğimizde bize ters davranıyor biletçiler. Bir şey sorarsın ters ters cevap verirler. Kaza anında tren hızlıydı, acelesi mi var demeye kalmadan tren devrildi” dedi.

‘HELİKOPTERLER HEMEN GELDİ DİYORLAR, HELİKOPTERLERE YARALILAR CESETLER YÜKLENDİ’

Kazada eşi Emel Duman’ı kaybeden Erkan Duman, “Oğlum Efe de trendeydi. 10 gün kritik durumdaydı. Kazadan sonra oraya ilk ulaşanlardanım. Oğlumu buldum. ‘Annem öldü baba’ dedi. ‘Ölmemiştir oğlum’ dedim. ‘Ben de öldüm baba’ dedi. Efe belki beş dakika hastaneye gecikseydi onu da kaybedecektim. Ölüleri kaldırılmamıştı. Ceset torbalarının fermuarları açıktı tek tek eşimi aradım. Helikopter hemen geldi diyorlar. Helikopterlere yaralılar binmedi, cesetler yüklendi. İnsanlar orada can çekişe çekişe öldü. Ne devlet demiryollarının ne de diğer kurumların acil eylem planı yok. Ne itfaiye ne ambulans yolu bile bulamıyordu. TCDD çalışanı değilim ama az çok kimin suçlu olduğunu biliyorum. Baldızımla eşim sırf ilk defa çocukları bindirmek için trene binmişlerdi. 15 gün sonra da uçağa binelim de Anıtkabir’e gidelim diyorlardı. Şu an biz de ölüyüz” dedi.

Kazada altı aylık kızı Beren ile eşi Derya Kurtuluş’u kaybeden Melih Kurtuluş da gözyaşları içerisinde konuştu. Kurtuluş, “Burada TCDD’nin olmaması ayıp. Savcılığın hazırladığı iddianame ayıp. Bilirkişilerin ticari ilişkileri kabul edilmişken yönetimin yargılama dışı bırakılmasını kabul etmiyorum. Sanık 750 kilometrelik alana baktığını, başka menfezle ilgili sorunları söyledi. Belki ileride olacak olaylar burada söylendi. TCDD olmadıktan sonra başka söyleyecek sözüm yok. Bu işin muhatabı TCDD’dir” dedi.

‘KARDEŞLERİMİ, EVLADIMI İHMALLER YÜZÜNDEN KAYBETTİM’

Kazada Bihter Bilgin’i ve kız kardeşlerini kaybeden Zeliha Bilgin, “Ben kardeşlerimi, evladımı ihmaller yüzünden kaybettim. Çocukların toz pembe hayaliydi tren, masallarda dinlemişlerdi çünkü. Çocuklar treni görüyordu, dikkatini çekiyordu. Oyuncaklarda gördüğü treni merak ettiği için gitti küçücük Kemal. Kızımı aradım, ‘anne hiç beğenmedim çok hızlıydı tren’ dedi. Kızım beni aradı kaza öncesinde. Görüntülü aradığında ‘ne yapacaksın anne’ dedi. Ben yemeğimi yaptım ama evladım o yemeği göremedi. Kazayı öğrenince oraya gittik, kıyamet gibiydi. Gözle görünür ihmaller vardı. Bu teknoloji çağında nasıl hava durumunu televizyonlardan öğrenirler? Nerede bu müdürler, şefler? Yapılmadıysa ne için izin verdiğiniz trenin yola çıkmasına? O menfezin yapılması için benim kızımın, kardeşlerimin ölmesini mi beklediniz? Ben ihmaller yüzünden yavrumu kardeşlerimi gömdüm. Çavuş ağabeyi (Sanık Celladdin Çabuk’u kastederek) bu garibanı neden getirdiler benim karşıma. İsa Apaydın’ı, makinistleri, bilirkişi raporunu hazırlayanları burada görmek istiyorum. Sizler de anne baba ya da anne baba adayısınız, size güveniyorum. Pamukova’da gerçek suçlular ceza alsaydı belki Çorlu olmayacaktı. Çorlu için önlem olsaydı belki Ankara’daki kaza olmayacaktı. O banaz duvarı olsaydı benim yavrum bugün okulda olacaktı. Tüm sorumluların yargılanmasını istiyorum. Çavuş dışında hepsinden şikayetçiyim” dedi.

‘BEYİMLE MEZARLIKLARDA YAŞIYORUZ’

İki torununu ve iki kızını kazada kaybeden Mürvet Güvenç, “Bu ihmaller yüzünden dört canım gitti. Benim her şeyim bitti. Ne olur adalet istiyorum. Beyimle mezarlıklarda yaşıyoruz. Bundan büyük insanlar yargılansın. Sana güveniyorum yavrum onlar da yargılansın. Kimseler bizim gibi yanmasın yavrum” dedi.

Kazada oğlu Serhat Şahin’i kaybeden Fatma Şahin de yaralı olarak trenden çıkan isimler arasındaydı. Gözyaşları içerisinde sözlerine başlayan Şahin, “Kocaman trenin altındaydı evladım, başı gözüküyordu. Orada saatlerce durdum. Bir şey yapamayız dediler. Hayatım da orada bitti. Gözümü kapatınca hep oğlumun kolunu görüyorum. Benim oğlum adalete çok inanırdı. Gerçek adalet yerini bulsun. Ben suların içinde kendim çıktım trenden. Kızım da kendi çıktı geldi. Oğlumu kaybettiğimi bile bile hastaneye gittim” diye konuştu.

‘ULAŞTIRMA BAKANI ÇOCUKLARIMIZI NASIL ÖLDÜRDÜĞÜNÜ GELİP İZAH ETSİN’

Kazada oğlu Serhat Şahin’i kaybeden baba Hüseyin Şahin ise, “Olayın üstünden 430 gün geçti. Şimdiye kadar dört duruşma yapılmalıydı. Oğlumun mezarına gidiyorum başım eğik. Oğlumun üzüntüsüyle annemi de kaybettik altı ay sonra kalp krizinden. Annemi kaybetmemizin de sorumlusu da bunlardır. Tek tek isimler çıkarılıp karşımıza gelsin. Ulaştırma Bakanı istifa edip, çocuklarımızı nasıl öldürdüğünü karşımıza gelip izah etsin” dedi.

Kazadan yaralı olarak kurtulan Cihat Subaşı bir buçuk saat sonra acil yardım ekibinin geldiğini söyledi. “112 acil ekibi altımdaki sedye için ç kavga ediyordu. Altımdan sedyeyi almaya çalışıyorlardı” diyen Subaşı, “Keşke herkes benim gibi oradan sağ çıkabilseydi. Keşke onlar da yaşasaydı” dedi.

Faciada eşi Özcan Cesur’u kaybeden Hatice Cesur, “Kapının açıldığını ve eşimin dışarıya fırladığını gördüm. Baktım kimse yoktu. Telefonla insanlara ulaşmaya çalıştım. Eşim 8 gibi vagonun altında bulunmuş. Kopan vagonun arasındaydık. Ben yedi buçuğa kadar oradaydım sağlıkçılar gelmedi. Tren görevlilerinden yardım eden kimse yoktu” diye konuştu.

‘DOSYANIN AKLANMASI İÇİN ELLERİNDEN GELENİ YAPTILAR’

Verilen aranın ardından müştekilerin ifadeleriyle devam ediliyor. Kazada anne ve babasını kaybeden İsmail Kartal kazanın meydana geldiği alana gittiğinde gördüğü manzaranın kargaşa olduğunu söyledi. Kartal şunları kaydetti, “Sanıkların ifadelerinde gördüm ki kurumun içi liyakatsız atamalarla boşaltılmış. Dönemin TCDD Genel Müdürü İsa Apaydın nasıl sorumlu tutulamaz? Ben 45 yıllık babamı tanıyamadım. Kıyafetleri paramparça olmuş, sadece yeni ayakkabıları ayağındaydı. O ayakkabı sayesinde teşhis edebildim. Onlar ölmedi, feci bir şekilde can verdiler. Soruyorum, helikopterle getirilen iki bilirkişi dışında bilirkişi yok muydu? Bu dosyanın aklanması için ellerinden geleni yaptılar.”

‘GÜVENEREK YAPILMASINI BEKLEDİĞİMİZ HATTA PIRIL PIRIL EVLADIMI BIRAKTIM’

Kazada yaşamını yitiren 9 yaşındaki Oğuz Arda’nın annesi Mısra Öz Sel konuşmaya başladı. Bir yıldır bu günü beklediğini söyleyen Sel, “Evladımı gözümün nurunu eline çöp batmadan büyüttüm 9 yaşına kadar. Babasıyla ayrıldığımız için hafta sonu vakit geçireceklerdi. Ne yazık ki güvenerek yapılmasını beklediğimiz hatta ben pırıl pırıl evladımı bıraktım. Oğlum beni görüntülü aradı ve fotoğraf attı. Dönüşte de aradı geleceğini söyledi ama gelemedi. Neden? İhmaller yüzünden. Araçta emniyet kemeri takan çocuğumun kemerinin olmadığını gördüm, kendini güvende hissediyor musun dedim, bir şey olmaz trende dedi. Haberlerde gördüm ve yola çıktım. Ben çıktığımda yayın yasağı gelmişti. Saat sekizde olay yerine ulaştım. Jandarmaya yalvararak su taşıyan bir araca binerek olay yerine gittim. Bu suyu kime getirdiniz yaşayan kimse yok ki dediler. Ellerinde pizza kutularıyla yemek yiyen görevlileri gördüm. Acıkmışlardır tabii” diye konuştu.

‘YALAN İHBARDA BULUNDULAR’

Kazanın ardından ailelere çocuğunuz, eşiniz şu hastanede diyerek telefonlar geldiğini bunların da asılsız olduğunu belirten Sel, “Bizi kaza alanından uzaklaştırmak için yalan ihbarda bulundular” dedi. Sel sözlerini şöyle sürdürdü:

“Savcılar, bilirkişilerin nasıl böyle bir katliamda ulaştırma bakanlığı ve devlet demir yollarıyla bağlantısı olduğunu bilirken bunları atadılar. 13 nolu poşetin içinde a,b, c diye ayrılan poşette benim çocuğum vardı. Hiç mi vicdanları sızlamadı da bu dört kişiyi buraya getirdiler. Üst düzey bürokratların dışarıda gezmesini sağlarken hiç mi utanmadılar. Sizler de bir annenin evladısınız. Bir annenin evladını poşetin içinde görmesi kadar acı bir şey yoktur. Ben sosyal medyada bir yerlere seslenirken Ulaştırma Bakanı evladını kaybeden anneyi sosyal medyada engelliyor. Bu katliamdan sorumlu genel müdür bu annenin sesinin duyurulmasını istemiyor. Bu acıyı yaşatan bilirkişilerden, İsa Apaydın’dan, dönemin Ulaştırma Bakanı Ahmet Arslan’dan, TCDD Taşımacılık ve altındaki tüm çalışanlardan şikâyetçiyim. İddianameyi kabul etmiyorum.”