CHP’nin muhalefet tarzı ve iktidar stratejisi

Yayın tarihi: 5 Aralık 2021 Pazar 11:10 am - Güncelleme: 5 Aralık 2021 Pazar 11:10 am

CHP’nin bu tarihsel eşikte sorumluluğu büyüktür. Ancak, bu tarihsel ve toplumsal sorumluluğunu yerine getirdiğini söylemek çok zordur. Bu durumun temel nedeni, hiç kuşkusuz CHP’nin ideolojik-politik hattındaki yanlışlıkların yanı sıra, belirsizlikler ve siyaset yapma tarzındaki yaşamsal sorunlardır.

Alanlara çıkma kararı alan CHP’nin Mersin mitingi, bu partinin ifade ve ima ettiği politik hattı aşan bir anlam taşıdığı gibi, başarılı bir siyasal etkinlik olması bakımından da dikkat çekti. Bağımsız televizyon kanallarının canlı yayınlamasına karşın, yaklaşık 150 bin kişinin katıldığı mitinge, etkinlik öncesinde yapılan tahminlere göre 40 bin kişinin gelmesi bekleniyordu. Bu anlamda, Çukurova’nın miting alanına aktığını söylemek abartılı olmayacaktır. Bu tablo gerici-faşizan iktidar blokuna karşı halkın tepkisinin bir çığ gibi büyüdüğünü göstermesi bakımından önem taşıyor.

Bu vesileyle CHP’nin siyaset tarzını, dolayısıyla muhalefet ve iktidar stratejisini ele almakta yarar var. Bu konuda 4 yıl önce (Ocak 2018) yazdığım bir yazıda CHP’nin “tarz-ı muhalefeti” ni incelemiş ve bu çerçevede kimi değerlendirmeler yapmıştım. Aradan geçen sürede yaşananlara baktığımda belli bir değişimin olduğunu gözlemlemekle birlikte esasa ilişkin sorunların yerinde durduğunu görüyorum. Bu bağlamda bazı değerlendirmelerimi yineleyerek, CHP’nin muhalefet tarzını ve iktidar stratejisini analiz etmekte yarar görüyorum

Dostça bir tartışma ve yapıcı bir eleştirinin, eğer hakkı verilebilirse, CHP’ye de katkıda bulunacağına inanıyorum. Çünkü bu tartışmayı yapmanın önemi de nedeni de açıktır; CHP ve öncülük yaptığı ittifak, dinci-faşizan bir diktatörlüğe doğru sürüklenen Türkiye’de, bu saldırıya direnen muhalefet alanının hiç kuşkusuz en önemli gücüdür.

Eğer büyük bir hata yapmazsa, bu sürüklenişi durduracak güçler arasında en büyük potansiyele, tarihsel köklere ve örgütsel kapasiteye sahip tekpartidir. Hakkını verse de vermese de nesnel bakımdan siyasal tablo budur.Dolayısıyla bir siyaset tartışmasında, bizim gibi yaşama soldan bakanlar için görmezden gelinecek, ihmal edilecek bir hareket ya da yapılanma değildir.

CHP’nin bu tarihsel eşikte sorumluluğu büyüktür. Ancak, bu tarihsel ve toplumsal sorumluluğunu yerine getirdiğini söylemek çok zordur. Bu durumun temel nedeni, hiç kuşkusuz CHP’nin ideolojik-politik hattındaki yanlışlıkların yanı sıra, belirsizlikler ve siyaset yapma tarzındaki yaşamsal sorunlardır.

SİYASETTE YENİ EKSEN

Eleştirel irdelemelere geçmeden öncelikle belirtilmelidir ki, ülkenin kaderinin yeniden belirleneceği bu tarihsel dönemeçte CHP’nin siyasetteki bölünmeyi cumhuriyetçiler ve cumhuriyet karşıtları (gerici-faşizan güçler) şeklinde yeniden tanımlamasının –bu kavramlarla ifade edilmese de- kendi siyasal pozisyonu bağlamında doğru olduğunu saptamak lazım. Dahası, bu siyasetin tuttuğu ve toplumsal karşılığını bulduğu da ortadadır. Bu bağlamda CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun da sabırlı tutumuyla başarılı bir profil verdiği de kabul edilmelidir.

Yukarıda “başarılı” diye nitelendirdiğimiz siyasal taktiği aklımızda tutarak devam edelim o halde. CHP’nin sınıfsal karakteri (son çözümlemede bir burjuva partisidir) ve müesses nizam (kurulu düzen) ile ilişkilerini şimdilik bir kenara bırakarak-ki daha farklı bir tartışma gerektiriyor- bu partinin siyaset yapma tarzının temelinde yatan yanlışlığı şöyle özetleyebiliriz; sağcı, dinci ve muhafazakar eleştirinin etkisi altında kalarak rota belirlemeye çalışmak. Derin bir özgüven yitimi ve tuhaf bir suçluluk kompleksinden kaynaklandığını söyleyebileceğimiz bu tutumdan kurtulmadan, CHP’nin etkili bir muhalefet hattı geliştirmesi, iktidara gelse bile başarılı olması çok zordur.

Konuyu açalım; CHP yönetimi, son günlerde belli bir farklılık gözlense de, esas olarak kendi sözüne ve hangi siyasal hedefler için mücadele ettiğine değil, öncelikle sağcı-dinci çevrelerin kendisi hakkında ne söylediğine bakaraksiyaset yürüttü. Dolayısıyla sürekli savunma hattında kalan bir yol izledi. Aynı tutumun bir sonucu olarak, kendisini adeta cumhuriyetin bütün kötülüklerinin sorumlusu gibi gördü. Son olarak Kılıçdaroğlu’nun toplumun çeşitli kesimleriyle “helalleşme” çağrısı bile örtük olarak böyle bir anlam taşıyordu. Durum böyle olunca, CHP yıllardır dosta düşmana kendisinin değiştiğini kanıtlamaya çalıştı.

Yazının tamamını okumak için tıklayın…