CHP’li İslam: Israrla söylüyorum, HDP Millet İttifakı’nda yer almalı

Yayın tarihi: 8 Mayıs 2021 Cumartesi 3:29 pm - Güncelleme: 8 Mayıs 2021 Cumartesi 3:32 pm

CHP Milletvekili Cihangir İslam, ittifaklara ilişkin bir soruya, “Israrla söylüyorum, HDP Millet İttifakı’nda yer almalı” diye yanıt verdi.

Saadet Partisi’nden ayrılıp 1 yıl bağımsız milletvekili olarak görev yaptıktan sonra CHP’ye katılan Prof. Dr. Cihangir İslam, Saadet Partisi’nden ayrılma, CHP’ye katılma süreçlerini, siyasetin gidişatını ilişkin değerlendirmelerde bulundu.

Independent Türkçe’den Can Bursalı’nın sorularını yanıtlayan CHP’li Cihangir İslam ittifaklar ilgili bir soru üzerine, “Israrla HDP’nin de Millet İttifakı’nın içinde olmasını başından beri savundum, hala daha savunuyorum” ifadelerini kullandı.

İslam, Saadet Partisi’nden ayrılma sürecine ilişkin, “Saadet Partisi’nin, parti olarak ortaya koymaya çalıştığı şeylerle benim öncelik olarak gördüğüm şeyler tam olarak örtüşme içinde olmadı” ifadesini kullandı. İslam, ‘Örnekleyebilir misiniz?’ sorusuna, “Saadet Partisi anlayamadığım şekilde İstanbul Sözleşmesi’ne karşıydı” yanıtını verdi.

Röportajdan bir bölüm şöyle:

*Siyaset, 3 yıldır ittifaklar üzerinden devam ediyor. Sizce CHP’nin içinde bulunduğu Millet İttifakı’nda HDP de yer almalı mı?

Israrla HDP’nin de Millet İttifakı’nın içinde olmasını başından beri savundum, hala daha savunuyorum. Tabi birtakım problemler tek taraflı değil, siyasetin içinden baktığınız zaman daha farklı. Sivil toplum bize şunu öğretti; farklı kimliklerle, benzer siyasetler güdülebilir. Yani bugün siyasete baktığınızda bazı siyasetçiler -bugün bizi yönetenler de öyle düşünüyor- zannediyor ki ben tek bir kimlik yaratırsam, tek bir kimlik oluşturursam, ülke düze çıkar. Hayır böyle değil. Önemli olan şudur: Farklılıklarımıza rağmen sizinle biz aynı mekânı bir hukuk sistemi, bir adil sistem içerisinde paylaşabiliyor muyuz? Birbirimizin arkasını kollayabiliyor muyuz? Birlikte iş yapabilme becerimiz var mı? Yöneticimizi bu ülkeyi yöneteceğimizi, mevzuatımızı birlikte tayin edebiliyor muyuz?

İstanbul seçimlerinde tesettürlü çarşaflı Saadet Partisi elemanları ile son derece modern giyim içerisindeki CHP üyelerinin birlikte seçim yaptığına birlikte, el ele çalışma yaptığına verilen molada lokmasını ekmeğini, suyunu paylaştığı bir ortama şahit olduk. Türkiye’nin şartları bu durumu bu noktaya getirdi, iyi ki de bu noktaya getirdi. Bu çok büyük bir kazanım.

“BAZEN ŞERDEN HAYIR ÇIKAR”

*Söylediklerinizden, muhalefetteki birleşmeyi AK Parti’nin sağladığı sonucu çıkar mı?

Evet bazen şerden de hayır çıkar. Yani maruz kaldığımız ortak bir kötülük karşısında, hem iyinin ne olduğunu düşünmeye başlarız, hem de bu iyiyi nasıl pratize edeceğimizin yollarını ararız. Ben bu halkın bunu becereceğini zaten umuyordum, biliyordum, hissediyordum. Ama şimdi artık gün geçtikçe yayılıyor. Şu anda ne oluyor, şu anda başkasını kendisi gibi düşünmeye ve olmaya zorlayanlar aslında son derece gayrı medeni ve hatta yabani duruyorlar ve toplumun önemli bir kesimi tarafından da bir anlamda yadırganıyorlar. Özellikle CHP’nin İyi Parti’nin Saadet Partisi’nin, Demokrat Parti’nin, ısrarla HDP’nin de bu işin içinde olmasını başından beri savundum, hala daha savunuyorum. Gelecek Partisi ve Deva Partisi de bu ittifakın içinde yer almalı. Büyümeye elverişli taraf, bu çoğulcu taraftır. Ve her geçen gün de büyüyor. Zaten şu anda bütün anketler gösteriyor ki, muhalefet büyüyor. Türkiye’de bugün AK Parti MHP, BBP, Vatan Partisi gibi düşünmeyenler çoğunlukta.

“SAADET PARTİSİ ÖNCELİKLEMİZ ÖRTÜŞMEDİ”

*Saadet Partisi’nden ayrılıp 1 yıl bağımsız kaldınız ve sonunda CHP’ye katıldınız. Bu süreç nasıl gelişti?

Rahmetli Erbakan döneminde Saadet Partisi’nin kurucusu oldum ve Genel İdare Kurulu üyeliğine kadar seçildim. Sonrasında da gönülsel bir kopmadan bahsetmiyorum. Ama çalışma alanı bulamadım. Yani bir kırgınlık falan yaşamadık. İttifaktan bahsetmiyorum, ama Saadet Partisi’nin, parti olarak ortaya koymaya çalıştığı şeylerle benim öncelik olarak gördüğüm şeyler tam olarak örtüşme içinde olmadı.

“SAADET PARTİSİ ANLAYAMADIĞIM BİR ŞEKİLDE İSTANBUL SÖZLEŞMESİ’NE KARŞIYDI”

*Örnekleyebiliyor musunuz?

Mesela bir İstanbul Sözleşmesi meselesi idi. Saadet Partisi İstanbul Sözleşmesi’ne anlayamadığım bir şekilde karşı idi. Halbuki kadına şiddeti önlemeye çalışan bir sözleşme o. Başka yönlerden mahzurlu buluyordu. Olabilir. Yani saygı duyarım. Yani kendi geliştirdikleri bu siyaset içerisinde ben onlara faydalı olamıyordum. Bunu böyle söyleyebilirim. Hani nasıl söyleyeyim belki bir ekol farklılığı diyebilirsiniz buna. Yani onların ihtiyaçlarına cevap verebilecek şeyler yok benim kafamda.

Benim anlayabildiğim kadarı ile Sayın Kılıçdaroğlu ve Sayın Karamollaoğlu bir anlamda beni siyasette görmek istediler. Belki de ortak kararları idi. İnanın detayına çok da girmedim. Evet, Sayın Kılıçdaroğlu ile Adalet Yürüyüşü yaptık. Bir yandan da Sayın Karamollaoğlu ve ekibi ile daha eskiden yaptığımız yürüyüşler var. Ben de bütün bu iyi insanların hepsinin bir arada, olmasını istedim. Bir anlamda biz Millet İttifakı’nın ön çalışması gibiydik orada. Mesela bir panel yaptık, 4 partinin genel başkan yardımcılarını falan topladık ilk defa panelde. Bu önemli bir şeydi. Taksim Hill Otel’deydi toplantı. Biz işin bu yönünde idik. Biz bir anlamda bu insanların bir araya gelmesini istiyorduk.

CHP’ye katılan Cihangir İslam: Gerisi kolay!

*Sizin CHP’ye katılımınızdan sonra tepkiler oldu, istifa edenler oldu. İstifalara yönelik ne diyeceksiniz?

3 kişi istifa etti.

*Etkili görevlerde değillerdi belki ama sosyal medyada yine bir tepki vardı. Siz 90’lı yılların, 2000’li yılların ilk 10 yılının CHP’sine katılır mıydınız?

İstifa edenlerden ikisi zaten herhalde yeni bir oluşumun il başkanı olacak. Hayırlı olsun kendilerine. Benim CHP örgütleri ile tanışıklığım 1 ay önce başlamadı. Benim CHP örgütleri ile tanışıklığım, Adalet Yürüyüşü’de başladı. Sayın Kılıçdaroğlu ile 25 gün gece gündüz bir aradaydık. En azından akşamları zaman zaman bir araya geldik, ülke meselelerini konuştuk. Onun aklından geçenleri dinlemek bana büyük güven verdi. Sayın Kılıçdaroğlu’nun ve CHP’nin siyasetini genişletme hamlesi, 30 Ekim 2013’e dayanır. Nedir 30 Ekim 2013? 4 tane başörtülü milletvekilinin TBMM’ye girmesi ve CHP ‘nin bunu desteklemesi.

O günden sonra ben gerçekten CHP’ye kulak kesilen bir insan oldum. Çünkü bu farklı bir şeydi. Bu iyiye doğru bir evrimleşmeydi. Daha sonra Adalet Yürüyüşü’nde bunları detaylı konuşma fırsatı bulduk. Baktım ki Sayın Kılıçdaroğlu ile demokrasi, insan hakları gibi konularda kaygılarımız çok farklı değil. Bu ülkede herkes kendi kimliği ile yaşasın. Daha açık söyleyeyim yani Kürt kendi kimliği ile yaşayabilsin. Alevi kendi kimliği ile yaşayabilsin. Veya herhangi bir kınamaya maruz kalmasın.

*Yani bu süreçte siz CHP’ye değil, CHP mi size yaklaştı?

Estağfurullah. CHP bana yaklaştı meselesi değil bu. Ben Sayın Kılıçdaroğlu yönetiminin her geçen gün halkı daha iyi kucaklayabildiğini, şemsiyesini büyütebildiğini gözlemliyorum ki bu iktidara soyunan bir siyasi partinin yapması gerekendir.

*Mehmet Bekaroğlu’nun, Aytun Çıray’ın CHP’ye katılmasından sonra ‘CHP sağcılaşıyor’ tartışması var. Sizin CHP’ye katılmanızla birlikte bu tartışma tekrar yaşandı…

Ben hayatı sağ sol üzerinden okuyan bir insan değilim. Ben hayatı idealizm, materyalizm üzerinden okuyan bir insan değilim. Sağcı dediğiniz biri çıkıp özgürlük, insan hakları mücadelesi yapmaz. Bunlar daha evrensel değerlerdir. Sağcılık dediğimizde daha lokal bir bakış anlarız. Bir anlamda mevcudun korunması siyasetini anlarız. Ben hayata bir Müslüman olarak bakan insanım. Benim kastettiğim Müslümanlık sadece dinden ibaret değil. Hayata felsefi olarak nasıl baktığımı da bir anlamda gösteren bir şey.

Bize İslami kesimde solcu derler. Buradan bakınca bunu diyenler sağda oluyor. Bu niteleme hoşuma gidiyor benim. Çünkü en azından yapmak istediğiniz şeyi az çok yaptırabiliyormuşuz özgüvenini veriyor. İslami cenahın da solcu demesine bakarak, ben de onlara diyorum ki, siz sağcılaştınız. Yani bu bakış açısını kaybedip sağcılaştınız o yüzden beni solda görüyorsunuz. Yoksa objektif bir şekilde, gerçekten akıl ve kalp ile bunları masaya yatırdığınız zaman, iki tarafın da haklılıklarını ve haksızlıklarını rahatça görüyorsunuz. İşte ben Sayın Kılıçdaroğlu’nun bu sağcılık solculuk çekişmesinden biraz kurtulup siyasette yeni bir sentez ortaya koymaya çalıştığını hissediyorum.

*CHP’yi siyasi yelpazenin neresinde görüyorsunuz sorumun ikinci kısmıydı…

Evet, şu anda tabii ki bir atağa kalkmış bir CHP’den bahsediyoruz. Felsefeye biraz girerek anlatmak istiyorum… Şimdi İstanbul’dan sizinle bir gemiye bindik ve New York’a gidiyoruz. Hedefimiz belli, rotamız belli, nereye gideceğimiz belli ve geminin içinde kimlerin olacağı belli. Ve yol boyunca da bu geminin bütün parçalarını değiştirdik. Yani İstanbul’dan çıkan gemi ve New York’a varan gemiyi düşündüğünüzde, New York’a varan gemi bütün parçaları değişti. Bu gemi aynı gemi midir? Şekle takılıyorsanız aynı gemi değilsiniz. Ama hedefe, istikamete bakıyorsanız bu gemi aynı gemidir. Bir yandan gemiyi yüzdürerek salimen hedefe ilerlerken diğer yandan ihtiyaç duyulan parçaları yenilemek maharettir; işin güzelliği buradadır. Şimdi ben Sayın Kılıçdaroğlu’unun siyasetinin hem duyguya hem akla hitap eden bir siyaset olduğunu ve bu siyasetle CHP’nin önünü açacağını düşünüyorum.

*Peki, ülkede bir iktidar değişimi bekliyor musunuz?

Elbette bekliyoruz.

*Umut etmek değil ama sorduğum şey, sizin CHP olarak bir planınız programınız, iktidar değişimi halinde kadronuz, buna hazırlıklı bir kadronuz, var mı?

Elbette var. Bugün CHP ve bütün muhalefeti dikkate aldığınızda bunların hepsi bir şekilde devlet tecrübesinden geçmiş insanlarla dolu. Yani kadro yönünden bir sıkıntı yok. Türkiye’de yapılması gereken, çok zor bir şey değil. Türkiye’de önce normalize etmeniz lazım. İnsanlar herhangi bir siyasi parti ilçe başkanına il başkanına gitmeden kendi hakkını alabilmeliler. Devlet önünde kendi haklarını arayabilmeliler. Türkiye’yi böyle bir ortama getirmemiz lazım. Bunun için inanın masraf gerekmiyor. Bütçede milyarlarca dolar harcamanız gerekmiyor. Şu anda siz Türkiye’de buharlaşan paranın önünü kesseniz, yani buharlaşamaya mani olsanız, israfa mani olsanız ve bu elinizdeki parayı korunmasını sağlasanız, yatırıma yönlendirseniz, istihdama yönlendirseniz, Türkiye gerçekten çok kısa bir sürede ayağa kalkabilecek bir ülke. Bunu görüyoruz, defalarca da bu tip tecrübelerden geçtik.

Siyasetin alanını belki biraz daraltmalıyız, her şey siyasi olmamalı sokakta. Vatandaş da bunu böyle görmüyor, görmek istemiyor. Konulmak istenen ekmek büfesi bile gerilime neden olabiliyor. Bakın iktidarda kalma hırsı aklın önüne geçmiş bir vaziyette. Şöyle oturup herhangi bir insan gibi bu belediye başkanları bunu düşünse inanın buna karşı çıkmazlar. Ama artık akıl bir kenara konmuş ve sadece iktidarda kalmak hedefine kitlenmiş durumdalar. İşte Türkiye’de bu ortamı biraz gevşetmek lazım.

*HDP’nin içinde olduğu bir formülün Türkiye için daha sağlıklı olduğunu söylüyorsunuz. Parti yönetimine de ilettiniz mi bu görüşünüzü?

Öncelikle sorularımı parti adına değil, kendi adıma yanıtladığımı belirteyim. Bütün partiler içerisinde İyi Parti’de de CHP’de de HDP ile mesafeli olanları ve HDP ile daha yakın ilişkide olmak isteyen gruplar var. Bu belli. Saadet Partisi’nin içinde de böyle olduğunu söyleyebilirim. Ama ben Türkiye’de çoğulcu bir demokrasinin yerleşmesi için bütün partiler kendi kimliklerini koruyarak, ortak prensipler ölçüsünde birbirine yaklaşmalı. Yani şu anda muhalefetin iki görevi var. Birincisi devleti yeniden yerine oturtmak, ikincisi kendi programını uygulamak. İşte bu devleti ve ilişkilerimizi yeniden sağlıklı bir şekilde yerine oturtacaktır. İttifakımızın kapısı herkese açıktır. Yani MHP’ye de AK Parti’ye de açıktır, onlar da katılabilir. Ama onlar tek başına ve şeffaf olmayan, otoriter bir biçimde yönetmek istiyorlar.

RÖPORTAJIN TAMAMI