CHP’den Kanal İstanbul için peş peşe hamle

Yayın tarihi: 27 Aralık 2019 Cuma 3:29 pm - Güncelleme: 27 Aralık 2019 Cuma 3:29 pm

CHP İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal, Kanal İstanbul projesinin ÇED raporunu hazırlayanlar hakkında “görevini kötüye kullanmaktan” suç duyurusunda bulundu. Tanal, savcılıktan rapordaki eksikliklerin tespiti için bilirkişi ve keşif talep etti. CHP İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu da Kanal İstanbul Projesi’nin iptali için itiraz dilekçesini bugün Beşiktaş’taki Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü’ne teslim ederken, CHP İstanbul Milletvekili Sibel Özdemir, TBMM Kanal İstanbul projesinin araştırılması için soru önergesi verdi.

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) İstanbul Milletvekili Av. Mahmut Tanal, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı İnceleme ve Değerlendirme Komisyonu’nca yeterli bulunup kabul edilen ve halkın görüş ve önerileri için 3 Ocak 2020 tarihine kadar askıda kalacak olan Kanal İstanbul projesinin ÇED (Çevresel Etki Değerlendirmesi) raporunu düzenleyenler hakkında suç duyurusunda bulundu. Tanal, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’na gönderilmek üzere Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’na sunduğu suç duyurusu dilekçesinde, “Görevlerini kötüye kullandıkları” iddiasıyla Kanal İstanbul ÇED raporunu hazırlayanların kimlik tespitlerinin yapılarak cezalandırılmaları için kamu davası açılmasını talep etti.

BİLİRKİŞİ İNCELEMESİ VE KEŞİF YAPILSIN

CHP’li Tanal ayrıca, savcılıktan raporda yer alan eksikliklerin ve yanlışların tespiti için bilirkişi incelemesi ve proje alanında keşif yaptırılması talep etti.

ÇED RAPORU KENDİ İÇİNDE ÇELİŞİYOR

Tanal dilekçesinde, Kanal İstanbul Projesi’ne ilişkin hazırlanan ÇED raporunun, olumsuz çevresel etkileri bertaraf edecek düzenlemeler içermediğini, bilimsel yeterlilikten uzak olduğunu belirtti. Ayrıca Kanal İstanbul’un olumsuz etki yaratacak birçok noktasına raporda yer verilmediğini dile getirdi.

Dilekçesinde anılan ÇED raporunda proje güzergahı için “…güzergahında; tarım alanları, su kütleleri ve iskan alanları ilk üç sırayı paylaşmaktadır” ifadesinin yer aldığına dikkat çeken Tanal, “Buna rağmen değerlendirme yapılırken projenin tarım alanına zarar vermeyeceğinden bahsedilmiştir. Böylesi bir yıkımı içeren projenin tarım alanlarına zarar vermemesi mümkün değildir. Rapor adeta kendi içerisinde dahi çelişmektedir. İstanbul Çevre Mühendisleri Odası verilene göre, proje alanında işlenen tarım arazileri, İstanbul ilinde işlenen toplam alanların yüzde 13’ünü oluşturmaktadır. Bu oran proje bölgesinin, İstanbul’un en önemli tarım alanı olduğunu göstermektedir. Nitekim ÇED raporunda da bölgenin genel itibariyle tarım alanı ve su kütlesi olduğu kabul edilmişken, yine de düzenlenen ÇED raporunda tarım alanlarına ve su kütlelerine zarar gelmeyeceğinin belirtilerek uygunluk raporu verilmesi kabul edilemez” dedi.

CHP İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal, dilekçede, Kanal İstanbul projesinin etki alanı içinde bulunan ve İstanbul’a içme suyu sağlayan tesislerin su toplama havzalarının, İstanbul’un yüz ölçümünün yüzde 46’sı kadar bir alanı kapladığını anlatarak, şunları kaydetti: “Kanal İstanbul ve rezerv alanlarının yapılaşmaya açılması ile bu su alanlarının neredeyse tamamı yok olacaktır. Sazlıdere ve Terkos havzası İstanbul’un en önemli su kaynağıyken bu proje ile Sazlıdere tamamen kuruyacak, Terkos Barajı ise yüzde 20 verime inecektir. Kanal hattında, tuzlu su girişimi ile Terkos ve Sazlıdere havzalarında toplam 427 Milyon metreküp içme suyunun elden çıkması, İstanbul’un bir anda susuzlukla karşı karşıya kalmasının muhtemel bir sonuç olacağı anlaşılmaktadır.”

ÇIKACAK HARFİYATIN MİKTARI DÜŞÜK GÖSTERİLDİ

Suç duyurusu dilekçesinde, hazırlanan ÇED raporunda kanaldan çıkacak harfiyat miktarının düşük gösterildiğini belirten Tanal, şöyle devam etti: “ÇED raporuna göre Kanal İstanbul, kara kazısı ve deniz göl taramasıyla birlikte toplam 1.155.668.000 metreküp hafriyat oluşacaktır. Uzman kişilerden alınan görüşlerde ve TMMOB raporlarında, ÇED raporunda belirtilen hafriyat miktarının, gerçekte oluşabilecek hafriyat miktarına göre daha az olduğu belirtilmiştir. ÇED raporunda belirtilen verilerin doğru olduğunu varsayıldığında dahi, bu miktar günde en az 10 bin hafriyat kamyonunun 4 yıl boyunca aralıksız çalışması anlamına gelmektedir. Devasa bir hafriyat ve inşaat çalışması olacağından mekanik ve nakliyat işlemlerinden kaynaklı emisyonların da ciddi boyutlarda olacağı aşikârdır. Buna rağmen ÇED raporunda bu hususa ilişkin yeterli değerlendirme yapılmamıştır. Emisyondan kaynaklı çevre kirliliği ile nasıl mücadele edileceği belirtilmemiştir.”

BÜYÜK RİSKE RAPORDA YER VERİLMEMİŞ

TMMOB Çevre Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi’nin raporunda, Kanal İstanbul projesi nedeniyle kuşların doğal yaşam alanlarının ortadan kalkacağının ifade edildiğini, kuşların göç yollarında konaklama, üreme ya da kışlama için kullanabileceği tek açık alanın İstanbul Havaalanı çevresinin kaldığını aktaran Tanal, “Havaalanı çevresinde binlerce kuşun konaklaması ve göç yolu olarak kullanılması gerek havacılık sektörü gerekse de kuş familyaları için çok büyük riskler barındırmaktadır. ÇED Raporunda bu hususa hiç değinilmemiştir” ifadelerini kullandı.

RAPOR BİLİMSEL VE TEKNİK AÇIDAN KUSURLU

Suç duyurusu dilekçesinde, günlerdir kamuoyunda tartışılan, konunun uzmanlarının, bilim insanlarının, yetkili kurumların dile getirdiği risk ve tespitlerin hiçbirine Kanal İstanbul projesinin ÇED raporunda yer verilmediğine işaret eden Tanal, şunları ifade etti: “ÇED raporu hazırlanırken yetkili kişiler görevlerini gereği gibi yerine getirmemiştir. Bir çok husus raporda değerlendirilmemiş ya da eksik olarak ele alınmıştır. Rapor, bilimsel ve teknik açıdan eksik ve kusurludur. ÇED raporu hazırlayan personel tarafından görevin sorumlulukları tam anlamı ile yerine getirilmemiştir. Kamu ve çevre sağlığı açısından önemli birçok konu eksik olarak değerlendirilmiştir. Rapor hazırlanırken gerekli dikkat ve özen gösterilmemiştir. Kanal İstanbul Projesi ÇED Raporu’nu hazırlayan kişi ya da kişilerin Türk Ceza Kanunu 257. madde kapsamında ‘Görevi Kötüye Kullanma’ suçunu işledikleri aşikardır. Ayrıca Sayın Savcılığınızdan raporda yer alan eksikliklerin ve yanlışların tespiti için bilirkişi incelemesi ve proje alanında keşif yaptırılması talep etmekteyiz.”

 

CHP İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu da bugün Beşiktaş İlçe Başkanı Gözde Fil ile birlikte Beşiktaş’taki Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü’ne gelerek itiraz dilekçesini teslim edenler arasındaydı. Müdürlük binası önünde sıra bekleyen vatandaşlarla tek tek sohbet eden Kaftancıoğlu, mücadelelerinden dolayı İstanbullulara teşekkür etti.

“KENTİMİZ, KENDİMİZ VE GELECEĞİMİZ İÇİN…”

Hafta sonu ve yılbaşı tatilleri nedeniyle itiraz süresinin kısaldığını söyleyen vatandaşlardan biri Kaftancıoğlu’na “8 gün vermişler 3 buçuk günü tatile gidiyor. Engellemek için elinden geleni yapıyorlar dimi?” diye sordu.

Kaftancıoğlu da vatandaşlara “Ellerinden geleni yapsınlar. İstanbullular bu yağmurda çamurda gelip buralarda hakkını arıyorlarsa hiçbir şey olmaz, bu cinayeti işletmeyeceğiz. Şu duygu oldukça bu ülkenin sırtı yere gelmez. Kentimiz için kendimiz için geleceğimiz için.

Hepinize çok teşekkür ediyorum bu kente sahip çıktığınız için. İyi ki varsınız. Biz dilekçelerimizi vereceğiz. Başka şekillerde de hukuki haklarımızı sonuna kadar arayacağız. Kente cinayet işlenmesine izin vermeyeceğiz” sözleriyle yanıt verdi.

“İSTANBUL HALKI NE GEREKİYORSA ONU YAPIYOR”

CHP’li Kaftancıoğlu, itiraz dilekçesini teslim ettikten sonra basın mensuplarına açıklamalarda bulundu. İstanbulluların hakkını aramasından dolayı çok mutlu ve umutlu olduğunu belirten Kaftancıoğlu, “Bu kalabalığı görünce şunu hissediyorum ki İstanbul halkı, İstanbul’un hakkını korumak için ne gerekiyorsa onu yapıyor.

Bu mücadele olduğu sürece bu inanç olduğu sürece biz bu kentte kent cinayeti işlenmesine asla ve asla izin vermeyeceğiz. Ben burada şunu bir kez daha hissettim ki İstanbul halkı bu haklılıkta ve bu inançta olduğu sürece hiçbir şeyi yapamazlar.

Hep ne diyoruz: Halk için, hak için hakikat için mücadele ediyoruz ve bu halk bunu gösteriyor. Kendi adıma mutlu olmanın ötesinde çok duyguluyum. Vatandaşın İstanbul’a sahip çıkmış olmasından dolayı duyguluyum ve bu duygu hali de korkunç bir umut veriyor bana” dedi.

“BİR ŞEYLER OLUYOR AMA NE OLUYOR ANLAMIYORUZ” DİYEBİLİRLER

Kanal İstanbul projesiyle ilgili hazırlanan ÇED raporuna itirazların 2 Ocak 2020 tarihinde sona ereceğini hatırlatan Kaftancıoğlu, “31 Mart seçimleri için ‘’Bir şeyler oldu ama ne oldu anlamadık’ demişlerdi. Şimdi Çevre ve Şehircilik Bakanı ya da Kanal İstanbul cinayetini hayata geçirmek isteyenler her an ‘Bir şeyler oluyor ama ne oluyor anlayamıyoruz’ diyebilirler.

Çünkü bilime, halka, ortak akla değil de sadece kendilerinin söylediklerinin doğru olduğuna inanmasalar bile bunun üzerinden iş yapan insanların ne söyleyeceğinin bir kıymeti yok. Ocak ayında bilim insanları bir araya gelecekler ve Büyükşehir Belediye Başkanımız bu konuda çağrıyı yaptı.

Bütün siyasilere de çağrı yaparak orada sizin, benim, siyasetçilerin değil bilim insanlarının, ortak aklın değerlendirilmesi yapılacak. Bence onların ne söyleyeceği önemli” diye konuştu.

“BU MÜCADELE KENTİNE SAHİP ÇIKANLARLA KENTİNE İHANET EDENLERİN MÜCADELESİ”

Kaftancıoğlu açıklamasının devamında ise şunları söyledi:

*Bunun siyasi bir mücadele olmasının ötesinde hakikaten vatandaşın kentine sahip çıkma mücadelesi olarak görüyorum ama şunu söylemek lazım burada bir seçim varsa bu siyasi bir seçim değil, kentine sahip çıkanlarla kentine ihanet edenlerin mücadelesidir.

*İşçiye sembolik bir yüz küsur lira artış yapıp da siz milyarlarca lirayı Kanal İstanbul’a aktarıyorsanız eğer kimin için mücadele ettiğiniz aşikârdır.

*Bugün buraya CHP İstanbul İl Başkanı olarak değil, ben bugün buraya İstanbul’un halkının hakkını koruyan bir vatandaş olarak geldim ve burada vatandaşlarımızın bu duyguyla gelip haklarını arıyor olmalarından da sonsuz mutluyum.

*Bütün İstanbullulara tekrar çok teşekkür ediyorum.

TBMM Kanal İstanbul Projesini Araştırsın

CHP İstanbul Milletvekili Sibel Özdemir, Meclis Başkanlığına sunduğu önergesinde, “‘Biz bu şehre ihanet ettik, bundan ben de sorumluyum’ diyen dönemin Başbakanı tarafından 2011’de bir seçim kampanyasında “çılgın proje” olarak duyurulan Kanal İstanbul Projesi’nin su kaynakları, ormanlar, meralar, tarım alanları, kayba uğrayacak yeşil alanlar, deprem riski, doğal kaynaklar, denizlerimiz, deniz varlıklarımız, ulusal stratejik güveliğimiz, trafik sorunu, nüfus hareketliliği, küresel ısınma ve bugüne kadar yapılan arazi satışlarının; ülkemizin ve 16 milyon İstanbullunun ve hatta 82 milyon yurttaşımızın önceliği olup olmadığının araştırılması, ilgili tüm bilim çevrelerinin ve uzmanların görüşlerinin alınması amacıyla Meclis Araştırma Komisyonu açılmasını talep ediyoruz” dedi.

Karadeniz ile Marmara arasında yeni bir kanal açılacağının kamuoyuna duyurulmasının üzerinden geçen sekiz sene boyunca çok sayıda bilim insanı, uzman ve ilgili sivil toplum kuruluşlarının ‘projeye’ ilişkin çok ciddi uyarıları olduğu, İstanbulluların projeye ilişkin yeteri kadar bilgilendirilmediği ve yayınlanan ÇED raporunun da bilimsel ve teknik yönden eksikliklerinin olduğu, bazı kurum ve kuruluşların görüşlerinin rapora dahil edilmediği, ciddi endişe ve kuşkular taşındığı belirtilen önergede özetle şu hususlara değinilmekte:

“Projeye ilişkin bazı kamu kurumlarının ve sivil toplum kuruluşlarının yapmış oldukları uyarılar özetle şöyledir:

Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın Kanal İstanbul projesi için başlattığı ÇED sürecinde Devlet Hava Meydanları İşletmesi’nin 27.02.2018 tarihli yazısında, “İstanbul Yeni Havalimanı’nın mânia planı içinde kalan Kanal İstanbul proje alanının bir kısmı mevcutta inşaatı tamamlanan en batıdaki pistin üzerinden geçmekte, diğer alanlar ise yaklaşma-kalkış yüzeyi, iç yatay yüzey ve konik yüzeyde kalmaktadır. Bu proje ile İstanbul Yeni Havalimanı’nın uçuşa açılması imkânsız olacaktır. Kanal İstanbul ve İstanbul Yeni Havalimanı projeleri birbirine zarar verici değil, tamamlayıcı olmalıdır.” denilerek ciddi riskler konusunda uyarıda bulunulmuştur. Ancak bu uyarı ÇED sürecine dahil edilmemiştir.
Devlet Su İşleri’nin 03.12.2019 tarihinde Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na yazdığı yazıda; “Genel Müdürlüğümüzün 20.08.2018 tarih ve 281270 sayılı resmi yazımız ile görüşümüz bildirilmiştir. Nihai ÇED Raporuna kuruluşumuzun ÇED başvuru dosyasına ve raporuna ilişkin verdiğimiz görüş eklenmelidir.” görüşünü ortaya koymuştur. Oysa raporunda Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın iddia ettiği gibi Terkos Gölü, Yıldız Dağı’ndan gelen ve Sazlıdere Barajı’ndan elde edilen suyun 32,7 milyon değil 427 milyon metreküpünün kaybı olacağı belirtilmektedir. Fakat bu görüş de ÇED raporuna eklenmemiştir.

İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından ÇED raporu için hazırlanan raporda kanal kazısı sonucu ortaya çıkacak hafriyatın, Karadeniz kıyılarında oluşturulacak dolgu alanları ile bertaraf edilmesinin planlandığı aktarılarak bu durumun coğrafyada geri dönülemez değişikliklere neden olacağı vurgulanmıştır. Proje güzergahı ve etrafı boyunca; Sazlıbosna Gölü havzasının kuzeyindeki İstanbul’un kırılgan coğrafyasında yaşamsal destek sistemlerini oluşturan su havzaları, tarım alanları, orman gibi doğal kaynakların ekolojik sürdürülebilirliğini sağlamakta yetersiz kalacağına dikkat çekilmiştir. En çok da iklim değişikliğine neden olacak olan projenin İstanbul’un bu bölgede sahip olduğu ormanların, yer altı ve yer üstü su kaynaklarının, çayır ve meraların, kıyı kumullarının, endemik türlerin projenin inşaatı sırasında ve sonrasında mevcut imar planlarına aykırı yeni oluşacak gelişme alanlarından dolayı yok olma aşamasına geleceğine dikkat çekilmiştir.
Türkiye Erozyonla Mücadele Ağaçlandırma ve Doğal Varlıkları Koruma Vakfı (TEMA), Kanal İstanbul projesi alanının yüzde 52’sinin tarım arazisi olduğunu vurgularken Karadeniz ve Marmara’yı herhangi iki deniz gibi birleştirmenin Marmara Denizi’ndeki ve hatta İstanbul’daki yaşamı önemli bir riskle karşı karşıya bırakacağı uyarısını yapmaktadır. İstanbul’da gerçekleşmesi beklenen depremle ilgili de uyarıda bulunan TEMA, “Kanal İstanbul projesi ile 8 milyon nüfuslu, 97 bin 600 hektarlık bir ada oluşturuluyor ve bu alanda nüfusun daha da artması söz konusudur.

Böylesine yoğun nüfuslu ve deprem bölgesinde olan bir alanda yapılması planlanan kanalın olası bir depremde yanal ve düşey hareketlere karşı nasıl bir tepki vereceği ÇED raporunda öngörülmüyor. Ayrıca ÇED raporunda olası bir depremde adada yaşayacak nüfusun nasıl tahliye edileceği konusuna da değinilmiyor.” ifadelerine yer verilmiştir.
TMMOB İstanbul İl Koordinasyon Kurulu, ise şu uyarılarda bulunmuştur: “Bugün İstanbul, içme suyunun %70’ini başka illerden karşılamak zorunda bırakılmış bir şehir iken mevcut su kaynaklarının yok edilmesi söz konusu bile olamaz. Kuzey ormanlarını, meraları, tarım alanlarını, tüm hassas ekosistemleri yok edecek bu proje savunulamaz. Üç aktif fay hattının geçtiği bölgeye nüfus ve yapılaşma baskısı yükleyerek afet riskini artıran bu projeyi kabul etmiyoruz. Kentin tüm kuzey bölgesini ve hassas ekosistemlerini, kentsel, arkeolojik ve doğal sit alanlarını baskısı altına alacak bu projeyi kuvvetle reddediyoruz. Denizlerimize, su havzalarımıza, tarım, mera, orman alanlarımıza, hassas koruma alanlarımıza, arkeolojik alanlarımıza, doğal ve kentsel sit alanlarımıza, su ve yaşam hakkımıza müdahale eden ve telafisi imkânsız tahribatlar yaratması kaçınılmaz olan bu projeyi reddediyoruz ve tüm ilgili kurum ve kuruluşları sorumlu davranmaya davet ediyoruz.”
“Bu uyarılara ek olarak, projenin hayata geçirilmesi halinde sadece İstanbul’da değil, Trakya’ya kadar tatlı suların beslediği tarım alanları yok edileceği için bölgede tarım ve hayvancılık yapılamaz hale geleceği öngörülmektedir. Açıklanan ÇED Raporuna göre 1.155.668.000 m3 olan kazı materyalinin taşınmasıyla bozulan ekosistem halkın sağlığını tehdit edeceği ve üç aktif fay hattının geçtiği bölgeye nüfus ve yapılaşma baskısı yükleyerek afet riskini artıracağı uyarılarında bulunulmaktadır. Yine ÇED raporunda, zaten ciddi bir trafik sorunu yaşanan kentte, bu sorunun daha da derinleşeceği tahmin edilmektedir.

“Öte yandan, projesinin geçeceği güzergahın kamuoyu ile paylaşılmasından önce, bir dönem “cemaat” olarak bilinen FETÖ mensuplarınca bir şekilde öğrenildiği ve buralarda arsalar kapattıkları kamuoyunda uzun bir süredir tartışılmaktadır. Ancak üç yıl önce yapılan bu haberde yer alan iddialar üzerine ilgili bakanlığın bir araştırma veya inceleme yapmadığı bilinmektedir.
“Bugün İstanbulluların yüzde 85’inin konuyu bir şekilde duyduğu fakat neredeyse tamamının projeye dair bir fikrinin olmadığı belirtilmektedir. Sadece İstanbul’un değil ülkenin en büyük projelerinden biri olarak gösterilen bu projeden en çok da Katarlıların haberdar olduğu iddia edilmektedir. Öyle ki, Katar Emiri’nin annesinin dahi Başakşehir’de 100 bin TL sermayeli bir şirket kurup 1,5 ay kadar sonra Kanal İstanbul güzergahında 44 dönüm arazi satın aldığı kamuoyuna yansımıştır. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı verilerine göre, 2003 yılından önce Türkiye’de hiç mülk sahibi olmayan Katarlıların 16 yılda 795 bin 552 metrekare taşınmaz satın almış olması da benzer bir sürecin neticesi olarak değerlendirilmektedir. Bunun yanında, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin kamuoyu ile paylaştığı bilgilere göre, güzergâh üzerinde en büyük arazisi olan üç şirketin de yabancı sermayeli şirketler olduğu iddiasının da araştırılması ve çok yönlü olarak değerlendirilmesi gerekmektedir.

“Yukarıda paylaşılan bilimsel rapor, bilgi ve uyarılar çerçevesinde, ÇED raporu yayınlanan Kanal İstanbul Projesi’nin su kaynakları, ormanlar, meralar, tarım alanları, kayba uğrayacak yeşil alanlar, deprem riski, doğal kaynaklar, denizlerimiz, deniz varlıklarımız, ulusal stratejik güveliğimiz, bugüne kadar yapılan arazi satışları; ülkemizin ve 16 milyon İstanbullunun ve hatta 82 milyon yurttaşımızın önceliği olup olmadığının tespit edilmesi, konuyla ilgili olan tüm bilim insanlarının, uzmanların, kurum ve kuruluşların görüşlerinin alınması ve projenin telafisi olmayacak tahribatlarının tüm boyutlarıyla incelenerek raporlaştırılması ve projenin durdurulması da dahil gerekli önlemlerin alınması amacıyla bir Meclis Araştırmasının açılmasına ihtiyaç bulunmaktadır.”