CUMHURİYETİN DEĞERLERİNİ SAVUNMAK
Kimse CHP’den sosyalist bir sınıf partisi olmasını beklemiyor. Bu gerekmiyor da… Ancak, CHP’nin kuruluş ilkelerinden birini oluşturan “devrimcilik” ise tarihin ve bu partiye gönül verenlerin beklentisi oluyor.
Kuşkusuz CHP bir kitle partisidir. Bu nedenle, bir burjuva demokratik devrimine önderlik eden ve Cumhuriyeti kuran parti olması sıfatıyla en geniş toplum kesimlerini kucaklaması gerekiyor. Dolayısıyla, dar bir sınıf ya da ilke partisi olmak yerine tutarlı bir cumhuriyetçi ve halkçı parti olması yeterli görünüyor.
Yukarıda örnek olarak değindiğimiz imam hatip okulları konusunu biraz daha açarak ne demek istediğimi daha iyi anlatacağımı düşünüyorum:
Bu bahiste alınması gereken tutum açıktır; ihtiyaç fazlası imam hatip ve kız imam hatip okullarının (İslam’da kadınlar imam da vaiz de olamıyor) yerlerine fen ya da teknik meslek liselerinin kurulacağını cesaretle ilan etmektir. Dahası, imam hatip okullarının Milli Eğitim sisteminin dışına alınarak Diyanet’e bağlı meslek okullarına dönüştürülmesini, böylece eğitimde birlik ilkesinin yeniden sağlanacağını savunmaktır.
Bütün tarikat okulları ve yurtları ile kaçak Kuran kursları ve pansiyonlarının kapatılmasını savunmaktır. Muhalefet budur. Cumhuriyet karşıtı olmayan muhafazakar ve merkez sağ seçmenin güveni de ancak böyle sağlanır. Cumhuriyetçi sağ havzadaki yurttaşlar da bu tutuma esasından karşı çıkmayacaktır.
SİYASAL CESARET YOKSUNLUĞU
CHP uzunca süredir cumhuriyetin başlangıç ilkeleri ve kuruluş varsayımlarına sadakat, devrimcilik, halkçılık, laiklik ve kamuculuk konusunda da açık bir tutuma sahip değildi. Dahası bu yönde bir inancı da yoktu. Belirsizlik, muğlaklık, kararsızlık ve her an geri adım atmaya hazırlıklı olmak, sanki partinin genel çizgisi haline gelmiş durumdaydı.
Örneğin; bazı partililerin kişisel tutumunu - CHP’li birçok dostumuzun doğru tutum içinde olduğunu biliyoruz- bir yana bırakırsak eğer; bu partinin özelleştirmelere, yani bu ülkenin ulusal birikimi ve halkın varlıklarının yağmalanmasına karşı mı değil mi, bilmiyoruz.
Parasız eğitim ve sağlık hizmetlerinin kamusal (anayasal) bir görev olması gerektiği konusunda resmi olarak açık bir fikre sahip mi, emin değiliz. Bu anlamda bazı kamulaştırmalara gidecek mi, böyle bir politik perspektife sahip mi, kimsenin bir fikri yok. Daha kötüsü, dünya solundan habersiz olduğu anlaşılan CHP’nin böyle bir niyeti de yok! En azından son Kurultay’a kadar genel tablo bu yöndeydi.
Aynı şekilde Kürt sorunun çözümünde sorumluluk üstlenmeye cesaret edemeyen, Meclis’te temsil edilen demokratik siyaset alanındaki Kürt hareketiyle ilişki kurmaktan korkan bir CHP, bu tutumunu sürdürdüğü sürece gerçek anlamda ülkenin önünü açacak bir parti olamaz. İktidar partilerinin “terör örgütüyle ilişki kurmak” gibi hiçbir temele ve kanıta dayanmayan, kara propagandasının etkisinde kalan CHP, yasal Kürt partileriyle açık ilişki ve ittifak oluşturmak gibi girişimlerden uzak durdu.
Oysa AKP, doğrudan İmralı’da Abdullah Öcalan ile görüştüğünde bunun adını, “demokratikleşme, açılım, çözüm süreci” diye koyup, “analar ağlamasın” gibi ajitatif ifadelerle savunurken, CHP’nin demokratik Kürt partileriyle ilişki kurmaktan korkmasının hiçbir açıklaması yok. Bunlardan birine “demokratikleşme ve açılım” diğerine ise “terörle işbirliği” denilmesini elinin tersiyle itecek bir parti olmadan, gericilik ve faşizmle mücadele edilemez.
YAZININ TAMAMI İÇİN TIKLAYIN