Bugün, solun üzerindeki liberal, ezilen ulus milliyetçiliğine dayalı etnik-ulusalcı ve islamcı etkinin artık büyük ölçüde kırıldığını söyleyebiliriz. Bu etkinin kırılmasında bizlerin, devrimci sosyalistlerin, her türlü saldırıyı ve tecrit edilme tehdidini göze alarak yürüttüğü ısrarlı ve kararlı mücadelenin önemi büyüktür. Sosyalist hareketi tarihsel temelleri ve referans alanlarından hareketle zenginleştirerek ve kendi geleneği üzerinde yeniden üretme çabası da bu süreçte kırılmaya çalışıldı. Öyle ki, pek özgürlükçü gerekçelerle direnenleri “aforoz” etmeye çalışan, liberalizmin derin etkisi altındaki solun ve dönekliğin saldırılarına karşı koymak hiç de kolay değildi. Ama hep birlikte başardık.
Zor günlerdi. Direnmek için, “darbeci Kemalist, askeri vesayetçi, ergenekoncu vb” gibi ideolojik, tarihsel ve siyasal bakımdan temelsiz, ahlaksız ve vicdansız bir dizi suçlamayı göze almak gerekiyordu. Üstelik bu saldırının failleri, nesnel olarak AKP ve Cemaat iktidarına, dolayısıyla bir anlamda gerçek darbecilere, gericilere destek veren ya da böyle bir destek verdiğinin farkında bile olmayan “ahmak” solcular ve liberallerdi. Türkiye ve sol, liberal bir ihanet döneminin yarattığı enkazdan yeni çıkmaya başladı.
Dolayısıyla; yukarıda da belirttiğim gibi, CHP ve sosyalistler arasında geleceği birlikte kurmanın yolunu açacak demokratik bir ittifakın kurulması için, bu partinin de sağa kayışının durdurulması gerekiyor. Bu anlamda bir yakın tarih CHP değerlendirmesi ve eleştirisi kaçınılmazdır. Benim daha önce birçok makalemde dağınık olarak ifade ettiğim eleştiri ve analizlerimi derli toplu şekilde ve bir yazı dizisi olarak ortaya koymakta yarar görüyorum.
Kurultay sürecini yaşayan CHP’nin siyaset ve dolayısıyla muhalefet yapma tarzı hakkında, bugüne de ışık tutacak şekilde geriye dönük bir tartışma yapmak gerekli olacaktır. Vergi kaçırmadan yapılacak bir tarihsel ara bilanço çıkarma çabası, sadece CHP için değil, bütün sol için yararlı olacaktır. Diğer bir ifade ile; dostça bir tartışma ve yapıcı bir eleştirinin, eğer karşılıklı olarak hakkı verilebilirse CHP’ye de katkıda bulunacağına inanıyorum. Özellikle Özgür Özel liderliğindeki yeni CHP yönetiminin bu analiz, eleştiri ve tartışmalardan yararlanacağını düşünüyorum.
Böyle bir tartışma yapmanın önemi de nedeni de açıktır; CHP islamo faşist bir diktatörlüğe doğru sürüklenen Türkiye’de hiç kuşkusuz en büyük direniş potansiyelini temsil ediyor. Dahası, tarihsel temelleri ve toplumsal bağları en güçlü olan tek muhalefet partisidir. Osmanlı-Türk aydınlanma ve modernleşme geleneğini temsil eder. Yakın geçmişte hakkını pek vermese de muhalefet alanının amiral gemisidir. Bu bağlamda CHP’nin tarihsel sorumluluğu büyüktür.
SALDIRILARI KABULLENDİ
Bu nedenle, önce CHP’nin son 30 yıldır izlediği muhalefet tarzını ele almak yerinde olacak. Sınıfsal yapısı, tarihsel karakteri ve müesses nizam ile ilişkilerini şimdilik bir kenara bırakarak, CHP’nin yakın tarihsel dönemde yaşadığı sorunların kaynağında yatan etkeni basitçe şöyle özetleyebiliriz; sağcı, liberal, dinci ve muhafazakar eleştirinin etkisi altında kalarak rota belirlemeye çalışmak.. Derin bir özgüven yitimi ve tuhaf bir suçluluk kompleksinden kaynaklandığını söyleyebileceğimiz bu hastalıklı tutum ile CHP’nin etkili bir muhalefet hattı geliştirmesi imkansızdı.
Böyle bir kompleks ve özgüven yitimi ile CHP yönetimi, kendi sözünü ve hangi siyasal hedefler için mücadele edeceğini değil, öncelikle liberal, sağcı ve dinci çevrelerin kendisi hakkında ne söylediğine bakıyordu. Parti liderliği, dünyada ve ülkedeki büyük sağa savrulmanın da etkisiyle kendisine yönelik “vesayetçi, darbeci, tek partici vb.” gibi suçlamaları örtük şekilde kabullendi. Dolayısıyla sürekli savunma hattında kalan bir siyaset yürüttü. Bu tutumun kaçınılmaz bir sonucu olarak, kendisini Cumhuriyetin bütün kötülüklerinin sorumlusu gibi gördü. Öyle ki, neredeyse Cumhuriyeti kurduğu için özür dileyecekti. Oysa, kısa dönemli birkaç koalisyon hükümeti dışında, son 70 yıldır tek başına iktidar bile olmamıştı.