Şehit cenazeleri, “büyük Türk milletinin” tamamının birlik ve beraberlik göstermesi gereken “ortak yas” alanlarıdır. Hiçbir siyasi parti grubu, şehit cenazeleri üzerinden siyaset yapma hakkına sahip değildir.
Hele hele Kuvayi Milliye ve Cumhuriyetin kurucusu olan ana muhalefet partisini, topyekûn kriminalize etmek, bu ülkenin kan ve gözyaşına boğulmasını istemekle aynı anlama gelmektedir. Unutulmamalıdır ki yurttaşların bir kısmını “makbul” diğer kısmını da “ikinci sınıf” gören anlayış, her anlamda “bölücülüktür.” Unvanı ne olursa olsun, ana muhalefet partisini ve on milyonlarca seçmenini “terörist” olarak yaftalamak; Türkiye’yi ateşe atmaktır.Beka Sorununun Ne Demek Olduğu Artık Anlaşılmıştır!
İktidar bloğunun ayrıştırıcı, düşmanlaştırıcı, suçlayıcı dili Ankara’nın göbeğinde gerçekleştirilen “linç girişimiyle” beraber acı meyvesini vermiştir. Oysa Türkiye; ekonomik ve jeopolitik risklerin tam ortasında yer almaktadır. Doğal olarak ortada Ege Denizi, Doğu Akdeniz, PKK/PYD/YPG ve S-400 meseleleri varken ve iktidar kanadı durmadan “beka sorunu”ndan bahsederken yapılması gereken ilk şey, tüm toplum kesimlerini birleştirmek ve ulusun geleceği konusunda “ortak bir mücadele” ortamı yaratmaktır. Bir yandan “beka sorunu”ndan bahsedip diğer yandan toplumu düşmanlaştırmak ise “bekanın” dahi siyasi emellere alet edildiği anlamına gelecektir. Benzer durum “aynı gemideyiz” söylemleri için de geçerlidir. Türk milletinin aynı bayrak altında yaşaması bir yönüyle “aynı gemideyiz” benzetmesini haklı kılmaktadır. Ancak aynı gemiyi kompartımanlara ayırmak, kaptan köşkünü bir grup “elitin” emrine vermek ve başta CHP’liler olmak üzere, toplumun çok büyük bir kısmını açlık ve yoksulluk içinde geminin penceresiz kısımlarına hapsetmeye çalışmak büyük çelişkidir. Böyle bir bakış açısı “iktidar elitlerinin” tüm filikaları kendileri için ayırdığını ve gemi batarsa kendileri dışında herkesi ölüme yollayacakları manasına gelecektir. Öyleyse “aynı gemide” olma sözünün geniş toplum kesimlerine mal olabilmesinin ilk koşulu, tüm imkanların herkes tarafından eşit olarak kullanıma sunulmasıyla mümkün olacaktır. Türkiye, “beka ve aynı gemideyiz” söyleminin arkasından milli birliğe darbe anlamına gelecek düşmanlaştırıcı siyaset anlayışından kurtarılmak zorundadır.AKP İçi İktidar Mücadelesine Dikkat!
Ankara’nın göbeğinde, bakanların gözleri önünde gerçekleştirilen “linç girişiminin” bir başka yönüyse AKP içinde uzun zamandır devam eden “saray oyunları” olabilir. Özellikle, 31 Mart seçimlerinin hemen sonrasında AKP’nin sağladığı rant olanaklarından mahrum kalma korkusu içine giren bir grup “yandaşın”, yeni bir adım atarak “olası bakan değişikliklerinde” ön almak istemiş olabilecekleri göz önünde tutulmalıdır. AKP içi iktidar mücadeleleriyle yaşanan “provokasyonların” bir ilişkisinin olup olmadığı en geniş şekilde araştırılmalıdır. Türk devletinin yarınları, bir avuç “saray oyuncusunun” bireysel ya da grupsal ikballerine kurban edilmemelidir. Bu anlamda iktidar bloğuna düşen şey, yaşanan bu hain saldırı girişiminin hem faillerini hem de azmettiricisi/örgütleyicisi olabilecek bağlantılarını açığa çıkarmak olmalıdır. Hatırlanmalıdır ki Türk milleti ve Türkiye Cumhuriyeti, iktidar içindeki “hakimiyet mücadelesinden” çok daha önemlidir.Linç Girişimi Kaos Stratejisinin İşaret Fişeğidir
CHP Genel Başkanı Sayın Kemal Kılıçdaroğlu üzerinden tüm ülkeyi hedef alan “linç girişimi”, şüphesiz ki tarihsel bir dönüm noktasıdır. An itibariyle, yeni bir kaos stratejisinin içerden ve dışardan, “ilk işaret fişeğinin atıldığı” kabul edilmeli ve CHP, her anlamda geleceğe hazır hale gelmelidir. Güvenlik görevlilerinin ve bürokratların saldırı esnasında takındıkları umursamaz tavırlar kaygı vericidir. CHP ailesi, artık “yapayalnız” olduğunun farkına varmalı ve mahallelerden başlayarak yeni bir örgütlenme seferberliğine girişmelidir. Partinin her alanda, “yeni bir anlayışla örgütlenmesi, liyakat sistemini esas alması ve kendi iç işleyişinde katılımcı, akılcı, demokratik” bir yapılanmaya gitmesi, gelecekte ortaya çıkabilecek saldırılara da en büyük cevap olacaktır.1919’un 100. yıldönümü ve CHP’nin Kurumsal Değişimi
1919’un 100. yıldönümünde CHP, akıl ve bilim ışığında yepyeni bir siyaset anlayışını 1919 ruhuyla inşa etmelidir. CHP’nin; Türkiye’nin ve Türk milletinin “bekası” için, hayatın her alanında “daha aktif olarak” var olması ve Türkiye’yi yeniden “Atatürk’ün rotasına” sokması tarihsel bir görevdir. Tek başına iktidar amacıyla başlatılması gereken “yeniden yapılanma süreci” hiç şüphe yoktur ki milletin huzurunun ve refahının da en büyük teminatı olacaktır. CHP, altı oklu devrim bayrağının her bir ilkesine “kıskançlıkla” sahip çıkarak ve zamanın değişim hızını yakalayarak Türk milletini felaha ulaştırabilecek tek güçtür.
Muhabir: Alp Yanardağ