Akşener’den Erdoğan’a ‘sürtük’ yanıtı: Bu hakareti denize dökülen Yunanlı etmedi

Yayın tarihi: 8 Haziran 2022 Çarşamba 10:34 am - Güncelleme: 8 Haziran 2022 Çarşamba 12:09 pm

İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener partisinin grup toplantısında açıklamalarda bulundu. Akşener, AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Gezi Direnişi’ne katılan ve destekleyenlere söylediği ‘sürtük’ sözüne tepki göstererek ” bir gün cibiliyetsiz oluyor. Geçtiğimiz hafta da hiç utanmadan, sıkılmadan, zerre duraksamadan bu aziz millete ‘çürük ve sürtük’ dendi. Bu hakareti denize dökülüşünü unutamayan bir Yunanlı etmedi. Yazıklar olsun.” dedi.

Bakan Nureddin Nebati’ye tepki gösteren İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener “Ülkede enflasyon makyajlı haliyle bile yüzde 73.5 olarak açıklanırken beceriksizliğiyle göz kamaştıran Nebati bakan çıkıp ‘Biz bir yol ayrımına gittik. Enflasyonla büyümeyi tercih etti. Bu sistemden dar gelirliler hariç üretici firmalar, ihracatçılar kar ediyor’ diyor. Böyle bir rezalet olabilir mi? ” ifadelerini kullandı.

Köy Okullarının kapatılıp, taşımalı eğitim sistemine geçilmesine de tepki gösteren Akşener “Taşımalı eğitim sistemi denilen garabet bir uygulamaya dönüştü. Köy var, köyde çocuk var ama köyde okul yok. Köy okulları kapatılınca milli bayramlarımız artık köylerimizden kutlanamıyor, anladınız mı niye kapandı? Tarım, hayvancılık bitti.” dedi

Akşener’in konuşmalarının satır başları şu şekilde:

Bir hükümetin iyi veya fena olduğunu anlamak için hükümetten amaç nedir bunu düşünmek gerekir. Hükümetin 2 hedefi vardır. Biri milletin korunması ikincisi milletin refahını temin etmek. Bu iki şeyi temin eden hükümet iyi, edemeyen fenadır. 1923’de yapılan bu tespitteki hakikate bugünlerde tüm çarpıcılığı ile şahit oluyoruz. Bay Kriz ve olağanüstü ekonomi yönetimi sayesinde artık her yeni güne yeni bir zam haberiyle uyanıyoruz. Artık zamla yatıyor, zamla kalkıyoruz. 2 bin 500 lira reva görülen emeklilerimiz, halk ekmek kuyruklarında sıra bekliyor. Akşam evde ne pişireceğini bilemeyen anneler, evine et, süt, yağ, hatta çocuğuna bez bile alamadığı feryat ediyor. Saray şürekasına göre her şey yolunda. Milletimiz yoksullukla boğuşurken 5, 10 maaşlı saray danışmanlarının keyifleri her zamanki gibi yerinde.

Erdoğan’dan Bakan Nebati’ye konuşma yasağı

“UTANMADAN DALGA GEÇİYORSUNUZ”

Ülkede enflasyon makyajlı haliyle bile yüzde 73.5 olarak açıklanırken beceriksizliğiyle göz kamaştıran Nebati bakan çıkıp ‘Biz bir yol ayrımına gittik. Enflasyonla büyümeyi tercih etti. Bu sistemden dar gelirliler hariç üretici firmalar, ihracatçılar kar ediyor’ diyor. Böyle bir rezalet olabilir mi? Utanmadan dalga mı geçiyorsunuz? Uçacak dediğiniz Türkiye böyle mi uçacak? Nebati bakanın bu sözlerine bakınca anlıyoruz ki TÜİK sihirli değneğiyle tez zamanda bu arkadaşımızın yardımına koşacak. Nitekim bunun ilk işaretlerini görmeye başladık bile.

“TÜİK KENDİSİNİ ERDOĞAN’A KARŞI SORUMLU HİSSEDİYOR”

İlk önce TÜFE ve ÜFE oranlarından sorumlu daire başkanını görevden aldılar. 20 bölge müdürünü değiştirdiler. TÜİK bu aydan itibaren patatesin, domatesin kilosunu ne kadardan hesapladığını, kira fiyatlarını ne kadardan hesapladığını yayınlamayacağını açıkladı. TÜİK, yitip giden inandırıcılığını geri kazanmak adına şeffaf olmak yerine ‘AB’den artık böyle talep gelmiyor’ diyor. Yani kendisini bu ülkenin vatandaşına karşı değil, sadece sayın Erdoğan’a sorumlu hissediyor. Tayyip Beyi Üzmeyen İstatistik Kurumu olduğunu kabul ediyor. Açıkladığınız rakamlar işçinin, memurun, emeklinin maaş zammını belirliyor. Ay sonunu getiremeyen insanlarımızın vebali boynunuzda. Gelin iki cihanınızı da karartmayın. Gelin bu milletin ahını daha fazla almayın.

TÜİK’te neler oluyor? Enflasyonun açıklanacağı gün 7 personel izin aldı

“YİNE BU ÜLKENİN CUMHURBAŞKANINI DEĞİL DE ADETA DEVLETE KARŞI MÜCADELE EDEN BİR FANATİĞİ GÖRDÜK.”

Geçtiğimiz Mayıs ayında Danıştay ve Sayıştay’ın yıl dönümüydü. Her iki yargı kurumumuzda kadim devlet geleneğimizden damıttığımız köklü devlet kurumlarımızdır. Sayın Erdoğan’ın en sevmediği kurumlarımızdır. Kendisi adeta devletimize, milletimize ve tarihimize ait ne varsa yıkmaktan, bozmaktan ve yozlaştırmaktan sorumludur. Aksini yapamadığı her şeye ve herkese de uyuz olur. Nitekim iki kurumumuzun yıl dönümü törenlerinde yaptığı konuşmalarda her zamanki gibi yine bu ülkenin cumhurbaşkanını değil de adeta devlete karşı mücadele eden bir fanatiği gördük.

SAYIŞTAYIN RAPORLARI YOLSUZLUK ANSİKLOPEDİSİ GİBİ”

Sayıştay’a çıktı ve her zamanki yakışıksız tarzıyla ayar verdi. ‘Açık aramayın’ dedi. Yani işinizi yapmayın dedi. Hayırdır Bay kriz neden bu kadar korktun? Sayıştay’ın raporları zaten yolsuzluk ansiklopedisi gibi. Hiç kendini yorma çünkü devlet unutmaz.

Erdoğan raporları çöpe atılan Sayıştay’a yapılan yatırımları anlattı

Danıştay’a da hem sopa gösterdi hem de hukuk dersi verdi. Neymiş vesayete koltuk değnekliği yapan gizli, açık örgütlerin arka bahçesi haline dönüşen bir yargı millet adına karar veremezmiş. Peki Danıştay’ın görevi ne? Hayırdır sayın Erdoğan, İstanbul Sözleşmesi’nin Cumhurbaşkanlığı kararıyla feshedilemeyeceğini duymak çok mu zoruna gitti? Cübbesine düğme dikemediğin erdemli ve ahlaklı savcıların olmasına çok mu bozuldun?

MUHALEFET SIRALARINDA OTURUP MEMLEKET NASIL YÖENTİLİR GÖRECEKSİN”

İlk seçimde yetkiyi alıp Türkiye’yi içine soktuğun bu kurumsuzlaşma çukurundan evvel Allah çekip biz çıkaracağız. Sende oturup muhalefet sıralarından memleket nasıl yönetilir kıskançlıkla izleyeceksin.

Son anket! Millet İttifakı fark attı, İYİ Parti yüzde 20’yi aştı

“3-5 FİDAN DİKMEYİ ÇEVRECİLİK ZANNEDEN BETONARME ÇAPSIZLIK BİZLERİN GÖNLÜNDE YARA AÇIYOR.”

Döktüğü betonun yanına peyzaj olarak 3-5 fidan dikmeyi çevrecilik zanneden betonarme çapsızlık bizlerin gönlünde yara açıyor. Cennet doğamıza edilen ihanet değişmiyor. Marmaris Milli Parkı içerisinde bulunan Kızılbük Koyu’nda büyük bir doğa katliamı yapılıyor. Rantiyeler yine iş başında. Buradan kağıt üzerinde Çevre, Şehircilik ve İklim Bakanı olarak geçen, gerçekte ise çevremizin, şehirlerimizin tarumarına sessiz kalan Murat Kurum’a ve Muğla Valiliği’ne sormak istiyorum. ÇED raporu gerekli değildir raporunu hangi amaca, hangi çıkar sahibinin amacına ve hangi beklentiye göre verdiniz? Neyin karşılığında göz yumuyorsunuz?

O sandık elbet milletimizin önüne gelecek. Biz de yetkiyi alınca göz göre göre bu ihanete paydaş olanlardan milletimiz adına hesap soracağız. Yargıyla, Danıştay’la, Sayıştay’la soracağız.

Bir sandıklık siyasi ömürleri kalanların acınası çırpınışlarına, kaçınılmaz sonlarını görenlerin hezeyanlarına, koltuğunu korumak için tüm değerlerini kaybedenlerin hakaretlerine maruz kaldığımız bir haftayı daha geride bıraktık. Artık pis dillerini, öfkelerini, nefretlerini açık etmekten çekinmiyorlar. Millete hesap vereceğine hesap soran, hak yiyeni savunan kirli bir zihniyet ile karşı karşıyayız. Sayın Erdoğan ve arkadaşları sayesinde bugün acaba ne olduk diye uyanıyoruz. Bugün acaba hangi hakarete maruz kaldık diye meraklanıyoruz.

ERDOĞAN’A SÜRTÜK TEPKİSİ

Tarihin her döneminde aziz olan büyük Türk milleti, AK Parti iktidarı nezdinde bir gün hain, bir gün terörist oluyor, bir gün nankör oluyor, bir gün vicdansız oluyor, bir gün cibiliyetsiz oluyor. Geçtiğimiz hafta da hiç utanmadan, sıkılmadan, zerre duraksamadan bu aziz millete ‘çürük ve sürtük’ dendi. Bu hakareti denize dökülüşünü unutamayan bir Yunanlı etmedi. Yazıklar olsun. Sen bu ülkenin cumhurbaşkanı seçildiğinde bir yemin ettin. Bu yemini namusun ve şerefin üzerine ettin. Hani senin nerede yeminin? Hani nerede milletin huzuru ve refahı? Nerede adalet? Nerede Atatürk İlke ve İnkılapları? Sen yeminini bozdun sayın Erdoğan. Kibrinin esiri olup, hakikate kör olurken bozdun. İktidar sarhoşu olup, Meclisimizi vesayetin altına alırken bozdun. Milletin hazinesini yandaşlarına peşkeş çekerken bozdun.

AKP içinden ‘sürtük’ ifadesine tepki! “Kim veriyor bu aklı”

” BEN SENİ ACI GERÇEKLE YÜZLEŞTİRECEĞİM”

Şimdi senin istediğin gibi yaşamıyor, konuşmuyor diye demokrasiyi, adaleti savunuyor diye seni beğenmiyor, istemiyor, oy vermeyi de düşünmüyor diye milletimize hakaret ederek bozdun. Sen kendi egonu ‘hak ettikleri teşhisi koydum’ diye şişirmeye devam et. Sen bu hakareti sadece ‘gezici’ diye yaftaladıklarına ettiğini sanmaya devam et. Ben seni acı gerçekle yüzleştireceğim.

Burdur’da oruç ağzıyla haykıran, bir çiftçi kardeşim diyor ki; “Ben 14 yaşında evlendim. Kocamdan başka bir erkek görmedim. Allah’tan başka kimseye biat etmedim. Ben sürtük değilim. Bize sürtük diyemez, biz halkız!” Ne oldu Sayın Erdoğan? Sadece şehirli kadınlar kızdı zannettin değil mi? Sadece oyuna talip olmadıkların öfkelendi sandın değil mi? Sadece karşı mahalle diye bildiklerine hakaret ettin diye düşündün değil mi? Ama yanıldın, hem de çok büyük yanıldın.

“HİÇ MERAK ETME SANA ASIL DERSİ BU AZİZ MİLLET SANDIKTA VERECEK.”

Gezi başlangıcından bizzat senin elinle rayından çıkarttığın kadar geçen süreçte, sağcısından solcusuna, muhafazakarından sekülerine, yaşlısından gencine herkesin istibdat rejimine karşı sergilediği bir ruh, bir duruş, bir direniştir. Bu işi tetikleyen ise bizzat ‘iki ayyaş’ söylemidir. O gençler ‘yeter artık’ dediler. Sen bunu görmedikçe, oraya katılan kadınlara, erkeklere bu hakaretleri ettikçe çok daha derine batıyorsun sayın Erdoğan. Ne yaparsan yap bu ruhu yenemezsin. Ne kadar sayıp sövsen de işte en sonunda böyle mağlup olursun. Hiç merak etme sana asıl dersi bu aziz millet sandıkta verecek.

Erdoğan’ın ‘sürtük’ sözüne ilk suç duyurusu

“SANDIK GELDİĞİNDE, MİLLETİMİZİN KUTLU İRADESİ, SENİ O SANDIĞA GÖMECEK. EMİN OL, ÇOK AZ KALDI!”

Sen, “milletin dili” diye, edepsizliği haklı çıkarmaya çalışadur, Hakaret ettiğin bu aziz millet, sana en okkalı tokadını sandıkta gösterecek! Çünkü; Birleştireceğine, nefret saçandan Cumhurbaşkanı olmaz! Çünkü; Milletin namusunu koruyacağına, namusa dil uzatandan, Cumhurbaşkanı olmaz! Çünkü; Devletin varlığına sahip çıkacağına, kendini devlet yerine koyandan, Cumhurbaşkanı olmaz! Çünkü; Türkiye Cumhuriyeti’nin, şanını ve şerefini yücelteceğine, ayaklar altına aldırandan, Cumhurbaşkanı olmaz! Çünkü; Vatanın bölünmez bütünlüğünü savunacağına, Vatan toprağını, bir türlü sahiplenemeyenden, kupon arazi olarak görenden, Cumhurbaşkanı olmaz! Çünkü; Hukukun üstünlüğüne, adalete, anayasaya bağlı kalacağına, yandaşa, saraya, koltuğa bağımlı kalandan, Cumhurbaşkanı olmaz! Ez cümle; Sözünden dönenden, yeminini bozandan, emanete hıyanet edenden, Cumhurbaşkanı hiç olmaz! Aziz Türk Milleti, artık senin gerçek yüzünü gördü. Geri sayım başladı, bunun artık dönüşü yok. Sandık geldiğinde, milletimizin kutlu iradesi, seni o sandığa gömecek. Emin ol, çok az kaldı!

“CEBİYLE GENÇLİĞİ ARASINDA SIKIŞMIŞ VAZİYETTELER”

Kaybedeceği hiçbir şeyi olmayanlar cesurdur. Manyakçasına zengin olmayı istemeyenler de cesurdur. Her ne pahasına olursa olsun o sandalyeye oturacağım demeyenler de cesurdur. Gizleyeceği bir şeyi olmayanlar açıktır, nettir. Utanacağı bir şeyi olmayanlar dürüsttür, şeffaftır. İşte bu yüzden biz her türlü yalana, her türlü iftiraya karşı dimdik dururken memleketimizi il il, ilçe ilçe gezerken ve her daim makulu savunurken iktidar mensupları panik içinde koltuklarına tutunmanın heyecanı, hırsı ve mutsuzluğu içindeler. Yalanlarına kılıf arama derdindeler. Annelerin hakkını helal etmediği, babaların da boynunu büken bu eğri düzen elbette en çok çocuklarımızı etkiliyor. Gençlerimiz ağır bir mutsuzlukla mücadele ediyor. Cebiyle gençliği arasına sıkışmış vaziyette nefes bile alamıyor.,

“BU NEDENLE GENÇLERLE BULUŞUYORUM”

Ben de, işte tam da bu nedenle, gençlerimizle buluşuyorum. “Gençler İçin Gençlerle Beraber” diyerek başlattığımız; tersine mentorluk oturumlarımızın yedincisini, geçtiğimiz hafta gerçekleştirdik. Bu defa, ruhunun bir parçası olan müziğinden, özgürlüğü hissettiği sahnesinden, kendisini ifade ettiği sanatından, mahrum kalan gençlerimizle buluştuk. Bir enstrüman almanın bile, imkânsız hâle geldiği bir ortamda, yasaklarla, baskılarla ve fırsat eşitsizliğiyle boğuşan, gençlerimizle dertleştik. Yine onlar içlerini döktü, ben dinledim. Onlar nasıl sıkıldıklarını anlattı, ben öğrendim. Onlar seslerini duyurmamı istedi; Ben de o sesi, başta saraylarda oturup, kürsülerden empati yoksunu nutuklar atanlar olmak üzere, bıkmadan, usanmadan, tüm Türkiye’ye duyuracağım.

Mesela; Henüz 18 yaşında, tiyatro eğitimi alan bir gencimiz diyor ki; “Türkiye’ye dair hayallerim; oyunlarımızı ve fikirlerimizi korkmadan, sansürlenmeden sergileyebilmek. Beni bir öğrenci olarak, en çok finansal zorluklar boğuyor. İmkânım olursa, ben de gitmeyi düşünüyorum maalesef. Ailem bunu vatan hainliği olarak görüyor; ama ben öyle düşünmüyorum. Yine de elimde olsa gitmem. Özgür yaşayabilsem gitmem.”

Mesela; 29 yaşındaki, tiyatrocu bir başka gencimiz diyor ki; “Benim tiyatrodan beklentim şu; başımızı sokacak bir çatımız olsun, karnımızı doyurabiliyor olalım, ve özgürce sanat icra edebilelim. Ama kötü günler geride kaldı, daha kötü günler bizi bekliyor.”

Mesela; 30 yaşında bir kadın sanatçımız diyor ki; “Hepimiz burada, “mış gibi” yapıyoruz aslında. Hayatta mutluymuşuz gibi, yaşıyormuşuz gibi geliyor. Konuşmayı, şarkı söylemeyi her zaman çok sevdim. Bu alanda ilerlemeyi çok istedim. Ama sistem beni öyle bir geriye attı ki… Fikirlerimi ifade edebileceğim bir ortam yok, muhatabım yok. Sürekli çemberin dışındayım.”

Mesela; Başka bir işte çalışıp, bir yandan da, gitar çalan bir genç evladımız diyor ki; “Enstrümanların çoğu şu an döviz kuru üzerinden satın alınıyor ve aşırı pahalı. Her maaş aldığımda, enstrüman benden daha da uzaklaşıyor.”

Mesela; Dans öğretmenliği yapan bir oğlumuz diyor ki; “Evet öğretmen gözüküyoruz ama, sigortasız çalışıyoruz. Sadece ben değil, tüm meslektaşlarım. Çünkü dans okullarının, sigorta yapabilmek gibi bir gücü yok. Bir ay çok güzel paralar kazanıyorum, başka bir ay, ev kiramı ödeyemeyecek duruma geliyorum.”

Mesela; Konservatuar öğrencisi bir oğlumuz diyor ki; “Türkiye’de kaldığım zaman, kontrbas sanatçısı olarak yapabileceğim, 2 iş var; Ya akademisyen olacağım, ya da bir orkestraya girip, kadrolu çalışacağım. O da, orkestra sınav açarsa… Geçen sene, Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası, 13 yıl aradan sonra, 29 tane kadro verdi. Devlet tiyatroları da aynı şekilde, 13 yıl aradan sonra, geçen sene kadro verdi. Okullarda da, kadro doluluğu var. Dolayısıyla, akademisyen de olamıyoruz ve işsiz olarak hayata atılıyoruz.”

Mesela; Tıp okuyup, bir yandan da müzikle uğraşan bir gencimiz diyor ki; “Kendime diyorum ki; ‘lütfen yurt dışına git.’ Ama yok yani, bir şekilde burası bizim ülkemiz. Bu düzenin değişmesi lazım. Bizim bu değişimin bir parçası olmamız lazım. Bir şekilde birilerinin, bu vatana sahip çıkması lazım. Yani kalacağız gibi duruyor maalesef.”

‘DAHA KÜÇÜK ŞEHİRLERDE YAŞAN GENÇLERİN DURUMU DAHA DA VAHİM’

Üstelik bu çocuklar, “şanslı” olarak nitelendirilebileceğimiz koşullarda yaşaması gereken çocuklar. Büyükşehirde yaşayan gençlerimiz bile, bunları yaşıyor. Daha küçük şehirlerde, köylerde yaşayan, gençlerimizin, çocuklarımızın durumu, daha da vahim. Onlar, derin bir yokluk, yoksulluk ve imkânsızlık içinde yaşıyorlar. Çünkü; Onların elinden, Cumhuriyet’in imkânlarını aldılar. Çünkü; Onların elinden, fırsatlarını aldılar. Çünkü; Onların elinden, yükselme, başarma, hayallerine kavuşma umutlarını aldılar. Ez cümle; Onların elinden, çocukluklarını, gençliklerini, en güzel yıllarını çaldılar. Bunun için de ilk önce, eğitime saldırdılar.

Kılıçdaroğlu Kayseri’de İzmir Marşı okuyan gençlere seslendi! “İyi ki varsınız”

KÖY OKULLARI TEPKİSİ

Hatırlayın: Cumhuriyet için eğitim; köyü, şehri, zengini, fakiri ayırt etmeden, her tüten ocağın, geleceğe dair güveniydi. Karda kışta, tüm zorluklara rağmen, gençleri okutan, yetiştiren azimdi. Onları geceleri, sobanın başında bile, ders çalıştıran umuttu. Her türlü koşulda, ideallerinin peşinden koşacak, memleketi, muasır medeniyetler seviyesine taşıyacak nesillerin teminatıydı. Cumhuriyet eğitim seferberliğini; Köy okullarıyla başlattı. Önce, köylere gönderilecek öğretmenler yetiştirdi. Sonra o idealist öğretmenleri, köylere dağıttı. Bilimin ve fennin ışığını, memleketin dört bir yanına yaydı. Ne acıdır ki; bugün Cumhuriyetin bu vizyonundan, olabildiğine uzaktayız. Ak Parti’nin eğitimde yol açtığı en önemli tahribatlardan biri, hiç şüphesiz, köy okullarının kapatılması politikasına, hız vermesiyle yaşandı. Son 20 yılda, 20 binden fazla köy okulu kapatıldı

“MİLLİ BAYRAMLAR ARTIK KÖYLERDE KUTLANMIYOR”

Taşımalı eğitim sistemi denilen, garabet bir uygulamaya geçildi. Sonuçta ortaya çıkan manzarada; Köy var, köyde çocuk var, ama okul yok… Bugün tam tamına, 722 bin 845 çocuğumuz, Köylerinden, şehir merkezlerine taşınıyor. Köy okulları kapatılınca; Millî bayramlarımız artık köylerimizde kutlanamıyor. Artık İstiklal Marşımız, her Pazartesi köylerimizde okunmuyor. Bayrağımız göndere çekilmiyor. Köy okulları kapatılınca; Köy hayatı da, canlılığını kaybetti. Tarım bitti, hayvancılık bitti. Oysaki, Atatürk’ümüz ne diyordu: “Köyler ülkemizin kılcal damarları, köylüler de milletin efendisidir.”

“SON 20 YILDA 1 MİLYON KIZ ÇOCUĞU MAHKEMEYLE EVLENDİRİLDİ”

İşte biz, İYİ Parti olarak; Köylülerimize hak ettikleri itibarı, yeniden kazandırmak için çalışıyoruz. Bugün maalesef; Cumhuriyet’in geleceği emanet ettiği o nesiller, artık o köylerden çıkmıyor. Çocuklarını köyden uzağa göndermek istemeyen ana babalar, ilk 4 yılın sonunda, çocuklarını okuldan alıyor. Özellikle kız çocuklarımız, erken yaşta okuldan alınıyor. Herhangi bir meslek sahibi olamıyor. Kimisi çocuk yaşta evlendiriliyor. Gelecek hayali kuramıyor. TÜİK rakamlarına göre, kız çocuklarımızın erken yaşta evlendirilme oranı, erkek çocuklarımızın, tam 21 katı. Son 20 yılda, 1 milyon kız çocuğumuz, yaşları tutmadığı için, mahkeme kararı sonucu evlendirildi. Bu sayı, resmî nikahlardan çıkan sonuç. Bunun üzerine bir de, kayıt altına alınmayan evlilikler var. Artık kızlarımız; “Titrerim mücrim gibi, baktıkça istikbalime” diyorlar. Halbuki mücrim olan onlar değil… Esas mücrim olan; Bizzat Bay Kriz, uyguladığı yanlış politikalar ve bu ucube sistemin kendisidir. Bu kadar basit.

“UNUTTURULMAK İSTENEN DEĞERLERİMİZE, YENİDEN SAHİP ÇIKACAĞIZ”

AK Parti iktidarının, 2013-2020 yılları arasında; Köy okullarını kapatıp, hiçbir denetimi olmayan, karda kışta gidilemeyen, ya da 40–50 kilometre yol gidilen, taşımalı sistem için harcadığı para, eldeki verilere göre, 20 milyar lirayı aşmış durumda. Artan mazot fiyatları ve gıda enflasyonunu da dikkate alırsak; bugün, bu mali yükün, çok daha fazla olduğu, apaçık ortada…

Oysa bu 20 milyar lira ile; ortalama maliyeti, 1 milyon liradan, kapatılan 20 bin köy okulu, fiziki olarak güçlendirilebilir, ve teknolojik imkânlarla donatılabilirdi. Ama bunu düşünmek için vizyon lazım. Bunu bilmek için akıl lazım, sağduyu lazım, donanım lazım. Bunu yapmak için; Bu memleketi sevmek lazım. Ve işte Ak Parti iktidarı da, tam olarak bu konulardaki yoksunluğu sebebiyle, kılını bile kıpırdatmıyor. Ama İYİ Parti olarak, bizde bu vizyon var. İYİ Parti olarak bizde; ortak akıl, istişare ve sağduyu kültürü var. Biz de o donanımlı kadrolar, ve memleketini çok seven insanlar var. İşte bu yüzden, İYİ Parti olarak; Allah’ın izni, milletimizin takdiriyle, iktidara geldiğimizde, ilk iş olarak, taşımalı eğitim için harcanan parayla, terkedilen köy okullarını, yeniden tamir edeceğiz. Her birini teknolojik yönden iyileştireceğiz. Dahası, yeni açacağımız köy okullarında, bir yıl zorunlu anaokulu eğitimi de olacağı için; en az 50 bin atanamayan öğretmenimizin, atamasını yapacağız.

Bu öğretmenlerimiz, çalıkuşlarının yolundan ilerleyecek. Görev yerlerine gitmeden önce, iyi bir hizmet içi eğitimden geçecek. Oryantasyonları tamamlanacak. Köylerde de, her türlü olanaktan faydalanacak. Köy okullarını açtığımızda; Nitelikli fırsat eşitliğiyle, çocuklarımızın öğrenme yoksulu olmalarının önüne geçeceğiz. Hiçbir çocuğumuzu geride bırakmayacağız. Doğdukları yeri, bir dezavantaj olmaktan çıkaracak, köylerinde, iyi bir eğitim almalarını sağlayacağız. Teknolojiyse teknolojiyi sağlayacak, Laboratuvarsa laboratuvar kuracak, Bilimsel ve beceri temelli eğitim vereceğiz. Köy okullarını açtığımızda; Kız çocuklarımız okullarına devam edecek, erken yaşta evlendirilmeyecek. Kızıyla erkeğiyle, pırıl pırıl çocuklarımız, meslek sahibi olacak. Doktor olmanın, öğretmen olmanın, mühendis olmanın hayaline ulaşacak. Köy okullarını açtığımızda; Unutturulmak istenen değerlerimize, yeniden sahip çıkacağız. Köylerimizde yeniden İstiklal Marşımız okunacak. Andımızın gür sesi yeniden duyulacak. Millî bayramlarımız yeniden coşkuyla kutlanacak. Hiç merak etmeyin; Çok az kaldı!

 

Köy okulları için yönetmelik değişikliği kağıt üstünde kaldı