Kılıçdaroğlu: Tepeden tırnağa vurgun tablosudur

Yayın tarihi: 30 Mart 2021 Salı 1:47 pm - Güncelleme: 30 Mart 2021 Salı 4:26 pm

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu partisinin grup toplantısında gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Kılıdçaroğlu, Meclis Başkanı Şentop’un “Montrö’den çekilmek mümkün” sözleri için, “TBMM Başkanı Montrö Sözleşmesi’nin ne anlama geldiğini bilmiyorsa o koltukta oturmaz. Oturmamalıdır” dedi. Kılıçdaroğlu, uyuşturucu kullanırken görüntülenen ve lüks yaşamıyla dikkati çeken AKP’li Kürşat Ayvatoğlu için, “Buradan kokain şeker falan bunlardan söz etmek istemiyorum. Tepeden tırnağa vurgun tablosudur” ifadelerini kullandı.

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, TBMM’de partisinin grup toplantısında konuştu.

Usta sinema oyuncusu İlyas Salman da CHP parti rozeti takarak CHP grup toplantısına katıldı.

Kılıçdaroğlu’nun konuşmasından öne çıkanlar şöyle:

YÖNETENLERİN EN BÜYÜK İLHAMI ELEŞTİRİDİR: Devlet bilgiyle yönetilir, gelenekleriyle yönetilir, ilimle, irfanla yönetilir. Kin ve öfkeyle yönetilmez. Devletin dini adalettir. Biz devletimizi böyle biliyoruz. İsteriz ki devleti yönetenler aynı duyguyu devleti yönetirken de hissetsinler. Devleti yönetenler eleştirilere tahammül etmek zorundalar. Devleti yönetenlerin ilham alacağı en büyük kaynak eleştirilerdir. Eleştirdi diye insanı hapse atmak çağdaş devletlerde söz konusu değildir. Devleti yönetenler, devletin kaynaklarını özel çıkarları için kullanmazlar. Çünkü ahlaklı yöneticiler bilir ki bu paraların tamamı halka aittir. Bunun da altını özenle çizmek isterim. Devleti yönetenler harcadıkları her kuruşun hesabını halka vermek zorundadırlar. Her kuruşun hesabını vermek demek demokrasiye inanmak, insana saygı duymak demektir.

DEVLET BAŞINDAKİNİN 13 UÇAĞI OLAMAZ: Yine çağdaş devletlerde devleti yöneten siyasi iktidar, israftan olabildiğince kaçınır. İsraf haramdır o zaman görkemli işlerden devleti yönetenden kaçınırlar. Devleti yönetenler israf batağında yüzerlerse alay konusu olurlar. Devletin başındaki kişinin 13 uçağı olmaz. 13 uçak milletin hakkının gaspı demektir. Devleti yönetenlerin mütevazi yaşamları olur. ‘Bizi yönetenler kaynakları toplum için kullanıyor’ denir. Bizim temel felsefemiz budur. Devleti yönetenler kinle devletle yönetemezler.

HANGİ İNSANLIK KABUL EDER: Cumartesi Anneleri var. Kimi eşini kimi çocuğunu arıyor. Devletin görevi nedir? Bu annelerin taleplerini karşılamak. Cumartesi anneleri, ‘eşimin çocuğumun mezarını gösterin’ diyor. Siz topluyorsunuz, yargılıyorsunuz. Hangi devlet anlayışında bu vardır? Hakkını talep eden anneyi zorla mahkemeye çıkarıyorsun. Hangi ahlak, hangi insanlık bunu kabul eder? Geçmişte AK Parti’ye, MHP’ye oy vermiş kardeşlerime anlatıyorum. Böyle devlet yönetimi şiddeti getirir. Biz şiddetten uzak toplum istiyoruz.

BİR SİYASİ PARTİNİN BAŞKANI MAHKEME BAŞKANI TAYİN EDEMEZ: Devleti yönetenler hukukun üstünlüğüne, yargı bağımsızlığına, medya özgürlüğüne inanmak zorundadırlar. Yargıya müdahale ettiğiniz an devlette çürüme başlar. Çürümenin özü nedir? Vatandaş hakka hukuka inanmamaya başlar. ‘Bu mahkeme başkanı falan partilidir’ der. Adalet çürümeye başlarsa, devlet çürümeye başlar. AK Partili kardeşlerim, bir siyasi partinin genel başkanı mahkemelere başkan tayin edemez, etmemelidir. Devleti yönetenler adalete önem verdikleri zaman huzurlu bir toplum inşa etmiş olurlar. Kimse kimsenin kimliği ile, inancı ile, yaşam tarzı ile ilgilenmez. Her evde huzur, bereket olur. Devleti yönetenlerin temel amacının bu olması gerekiyor.

10 MİLYON HANEDE SORUN VAR: Yine devleti yönetenlerin işsizliği bilmesi gerekiyor. Bütün kötülüklerin anası işsizliktir. İşsiz insan, kendini toplumdan koparmış kişi demektir. Hele hele aylardır yıllardır iş bulamayan kişinin derdini kim bilebilir? Devlet, işsizlere iş bulmak zorundadır. Bakın daha bugün ÇAYKUR mevsimlik işçi alacak. 210 kadroya 23 bin kişi başvurdu. AK Partili kardeşlerime seslenmek isterim; bu tablodan memnun musunuz? Sizin içinizden bazılarınızın çocuklarının çok iyi yerlerde olduğunu da biliyorum, ama bu ülkenin evlatları hepimizin evlatlarıdır. Neden çocuklarımız işsiz? Hangi gerekçe ile işsiz? 19 yıl devleti yönetecek 10 milyon üstünde işsiz yaratacak? 10 milyon hanede sorun var demektir? Sarayda oturanlar farkında mı?

İLK YAPACAĞIMIZ BORÇLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ’NÜ KAPATMAK: Benim içim yanıyor, ama onların içi yanmıyor. Zaten temel sorunumuz da bu. Devleti yönetenler, Türkiye’nin ekonomik ve siyasal bağımsızlığına korumak zorundadırlar? Niye söylüyorum, Türkiye’nin ekonomik bağımsızlığı yara alıyor diye? Borç alan emir alır. Duyun-u Umumiye’yi de biliyoruz. Allah’ın izni olursa ilk yapacağımız şey Borçlar Genel Müdürlüğü’nü kapatmaktır. Devleti yönetenler dış politikada ülkenin çıkarlarını korumak zorundadır, kendi özel çıkarları için Türkiye Cumhuriyeti’ni feda edemezler.

HİÇ KARAKTER YOK MU SİZDE? HESAP SORULACAK YERDE HESAP VERMEYE GİDİYORSUN: Mısır ile, Suriye kavga ettiniz, ne oldu? 40 milyar Suriye için harcadınız, ne oldu? İdlib’te şehitlerimiz oldu, hesaplarını sormadılar. Putin’in kapısında beklediler. Türkiye Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanı 34 şehidimiz var, vuran Rusya, sen Rusya’ya gidiyorsun, kapıda bekliyorsun, sonra ‘itibar kazandırdım’ diyorsun. Ne itibarı. Ağrıma gidiyor, gerçekten. Bunlar sarayda oturuyor. Hiç karakter yok mu sizde? Hesap sorulacak yerde hesap vermeye gidiyorsun. Ne işin var Mısır’a gittin. İhvancı dış politika senin ne işin? Yeter! Kaybeden kim? Türkiye. Biziz. Saraydakiler oturuyor. Allah inandırsın, yüzleri bile kızarmaz. Böyle bir devlet yönetimini dünyanın hiçbir ülkesi görmemiştir. Devleti yönetenler işi ehline teslim ederler. İşi ehline verirsin, bakarsın yapıyor mu? Adam işi hiç bilmiyor ama yandaş, ‘Bunu getireceğim.’ ‘Benim açığımı kimseye söylemez.’ Türkiye bir avuç insan tarafından soyuluyor. İşi ehline vermek bir işin en sağlıklı ve tutarlı şekilde yapılması demektir.

O ZORBA GİDECEK, İSTANBUL SÖZLEŞMESİ GELECEK: Küçük ayrıntılarda iş bölümüne giden ülke gelişmiş ülkelerdir. Bütün işleri tek kişiye verilmiş ülke de felaket ülkesidir. Devleti yöneten kadroların asgari düzeyde kendi tarihlerini bilmesi lazım. Kendi tarihlerini bilmeyen insan sağlıklı talimat veremez. Eğer Türkiye’de TBMM Başkanı Montrö Sözleşmesi’nin ne anlama geldiğini ne kadar önemli olduğunu bilmiyorsa, o koltukta oturamaz, oturmamalı. Şimdi ‘ben öyle söylemedim’… bırakın onları. Bir gece yarısı TBMM iradesine ipotek kondu. İstanbul Sözleşmesi’ni feshettim’ diyor. Meclis Başkanı’ndan haber var mı ‘İpotek alamazsın’ diyemiyor, koltuğu ona borçlu, bir kişiye hizmet ediyor. Bir kişiye hizmet edenler 83 milyona hizmet edemezler. AK Parti ve MHP milletvekillerinin tamamı bir kişiye hizmet ediyorlar, bir kişiden talimat alıyorlar. Niçin el kalktı, indi, haberleri yok. İradesini bir kişiye teslim edenler, milletvekili olamazlar. Sarayın vekili ile milletin vekili ayrıdır. O zorba gidecek, İstanbul Sözleşmesi geri gelecek. Kimse endişe etmesin.

GELECEĞİM VE ATAYACAĞIM: Devleti yönetenlerin adaletli olması lazım dedik. Devletin kurumlarına saygılı olması gerek. Muhtarlardan söz ediyorum. Sayın Bahçeli, 13. Kurultayı’nda açıklama yapıyor, Erdoğan da… Fırsat yakalamışlar ya, ‘Bay Kemal kalkmış, muhtarlara özel kalem müdürleri diyor, gelirsen atarsın.’ Geleceğim ve atayacağım. Devleti yönetenlerin en azından kendi tarihlerini bilmesi lazım. ‘Kizir’ ne demek bilirler mi? Muhtar yardımcısı demek. Ben yardımcı vereceğim. Muhtar bir yere gittiğinde kapatıyor. Yardımcı personel olsa kapatmayacak. Hem yardımcı personel vereceğim hem özel bütçe vereceğim. Tarihi bilmeyenler benimle aşık oynamaya kalkıyorlar. Sen tarihi bil tarihi. Sen ne Milli Kurtuluş ne Osmanlı tarihini bilirsin. Devlet bilgi ile birikimle yönetilir.

FATURA KİME KESİLDİ? Her kesimin sorunu var. Devleti yönetenlerin tutarlı olması lazım. ‘Pandemi var, sokağa az çıkalım.’ Güzel, koro halinde söylüyorlar. Peki Türkiye niye kırmızı? Lebalep doldurdun, sonra övündün, sonra doktorluğa soyundun, ‘kar yağdı mikroplar öldü.’ Şimdi kapanma. Fatura kime? Esnaf kardeşim sana sesleniyorum. Beni biliyorsun, ailemi, çoluk çocuğumu, nasıl yaşadığımı da biliyorsun, saraydakileri de biliyorsun. Her türlü destek olacağım. Sen Türkiye Cumhuriyeti’nin orta direğisin. Devleti yönetenlerin ahlakları ile örnek olması lazım. 50 bin avroluk çanta ile gezemezsiniz. Bu kadar fukaralık varken, 50 bin avroluk çanta ile kimse gezemez, ahlaklı olan kimse gezemez.

SANA 2 BİN 825 TL YANDAŞINA 24 BİN TL: Asgari ücretli, 2 bin 825 lira net alıyor. ‘Zam yapın’ dedik. Biz bütün belediyelerimizde 3 bin yaptık. Bizim yaptığımızı devletin kadroları veremedi. En küçük belediyemizden en büyük belediyemize işçimizin hakkını vermeye çalışıyoruz. Borsa İstanbul var, onlar da zam yapmış ama asgari ücret gibi değil yüzde 33. Niye, enflasyon yüzde 33 de o yüzden. Asgari ücretli 752 lira vergi öderken, Borsa İstanbul 5 kuruş vergi ödemiyor. Bu mudur devleti yönetmek, bu mudur ahlak? Bütün asgari ücretlilere sesleniyorum. Sana 2 bin 825 lira veriyorlar ama kendi yandaşlarına net 24 bin lira. Vicdan sahibi olan herkese soruyorum: Bu kadar büyük uçurum neden yaratılıyor? Bir avuç insana dünyanın parası, dünya insana asgari ücret. Hesabını soracağız, her birinin burnundan fitil fitil getireceğiz.

KABAHAT SURİYELİ’DE DEĞİL: Ak Parti’nin Suriye politikasını en sert şekilde eleştiren benim ama asla ırkçılık yapmam. Darp edilen üç kardeşime seslenmek istiyorum. Kabahat Suriyeli’de değil, Suriyeli’yi Türkiye’ye gelmeye mecbur eden de. O adam sarayda oturuyor.

BİR HAFTADA FELAKET YAŞANDI: Neredeyse her hafta Merkez Bankası Başkanı değişiyor. Ne oluyor Allah aşkına? 20 Mart ile 27 Mart arası bir vurgunu anlatacağım. Neden Merkez Bankası Başkanı sık sık değişti? Merkezi yönetimin dış borcu; 20 Mart’ta dolar kuru 7.28 iken 765 milyar 800 milyon lira dış borcu var. 27 Mart’ta 765 milyar çıktı 841 milyar 600 milyon liraya. Dolar kurunu 8 liradan aldık. Merkezi yönetimin dış borcu sadece 7 günde 75 milyar 800 milyon lira artı. 7 günde bu milletin sırtına yüklenen yük. Kim ödeyecek? Saraydakiler mi ödeyecek? Hayır. İşte o çöpten kağıt toplayanlar, esnaf, bakkal, manav, kasap. Reel sektörün dış borcu 126 milyar arttı. Borsa İstanbul’un değeri ise 30 milyar dolar düştü. Bir haftada tam bir felaket yaşattı. Üreten herkese soruyorum. Böyle bir felaketin faturası sana çıkacak. Devleti yöneten kadronun ekonomiyi dışa bağımlı hale getirmemesi lazım’ dedim. Bir haftada milyarlarca liralık yükü, milletin sırtına yıktılar. Burunlarından fitil fitil getireceğim. Bu millet sahipsiz değildin.

ORTAYA ÇIKAN VURGUN TABLOSUDUR: Bir yanda AK Partili gençler var. Altlarında lüks arabalar, her türlü imkan. ‘Ne kadar çok çalarsam, o kadar itibar artıyor.’ Malı götürüyor, yükseliyor. Kokain, şeker falan bahsetmek istemiyor. Allah şifa versin. Ama ortaya çıkan tablo bir vurgun tablosudur. Tepeden tırnağa bir vurgun tablosudur. AK Parti Gençlik Kolları başkanı vardı, ‘lan fakirler beni rahatsız etmeyin’ diyordu. Düşünceye bakın. Vatan sevgisi, insan sevgisi, kul hakkını korumak var mı? Sarayı örnek alıyor. Kastamonu’dan geliyor. Orada verilen mücadeleyi biliyorum. Dolayısıyla Kastamonu’yu tümüyle dışarıdan tutuyorum. Bir kişi şaşaa içinde yaşıyor. Değerlerden söz ediyorlar, hangi değerler. Balık baştan kokar demişler. Kokuyor zaten. Bu çocuğu bu hale kimler getirdi, kimler görmedi? Hesabını sormak zorundayız. Gençlere söylüyorum. Sizden çalınan her şeyi size geri vereceğim.

GERÇEK MİLLİYETÇİ BİZİZ: Ülke perişan ama kendisine ‘milliyetçiyim’ diyen bir partinin genel başkanının tek gündem konusu benim. Ben bütün ülkücülere seslenmek isterim. Sayın Bahçeli’nin ‘bu esnafın derdi nedir’ diye sorduğunu duydunuz mu? Duymadınız, onun derdi biziz. Esnafı unuttu diyelim. ‘Bu çiftçilerin derdi nedir’ diye sorduğunu duydunuz mu? Esnaf, çiftçi hikaye… Sayın Bahçeli’nin ‘ben tank palet fabrikasını şanlı ordumuza iade edeceğim’ dediğini duydunuz mu? Bunları kimden duyuyorsunuz, bu kardeşinizden duyuyorsunuz. Gerçek milliyetçi biziz.

BAKALIM İÇİLEBİLİYOR MU: Erdoğan, ‘suyu korumak vatanı korumaktır’ diyor. Ergene ile ilgili Meclis’te araştırma önergesi verilmişti. Gereği yapıldı, yapılmadı. 3 Kasım 2020’de ‘Artık Ergene Nehri’nden atık su akmadığını, içme su kalitesinde olduğunu anlatıyor. ‘Bu Bay Kemal mantığı ile olmaz, işte sonuç ortada.’ Ergene Nehri’ni saraya bağla bakalım içilebiliyor mu?