Akşener: Türkiye’nin makroekonomik sorunları yoktur makroerdoğanik sorunları vardır

Yayın tarihi: 23 Mart 2021 Salı 9:49 am - Güncelleme: 23 Mart 2021 Salı 7:23 pm

Partisinin grup toplantısında konuşan İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, Merkez Bankası Başkanı’nın görevden alınması ve İstanbul Sözleşmesi’nin kaldırılması üzerinden Erdoğan’a sert sözlerle yüklendi. Akşener, “Bu kadar zenginliğe sahip bir ülkenin, makroekonomik sorunu olamaz. Türkiye’nin makroekonomik sorunu yoktur. Türkiye’nin, makroerdoğanik sorunları vardır” dedi. Akşener, İstanbul Sözleşmesi’nin kaldırılmasıyla ilgili de, “Ne kadınları, ne çocuklarımızı korumak gibi dertleri yok. Tek öncelikleri koltuklarını korumak” tepkisini dile getirdi.

İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, partisinin grup toplantısında konuştu. Akşener, faiz arttırımı sonrası görevden alınan Merkez Bankası Başkanı’yla ilgili, “Ucube sistemde Erdoğan’ın bilgisi olmadan faiz artırılmaz, arttırılamaz. Sözüm ona kendisi faiz düşmanı ama faizi artıran da kendisi. Faiz artınca kelle alan da yine kendisi. Herkes kötü kendisi iyi. Ucube sistem çöp öğütür gibi bürokrat öğütüyor” dedi.

İstanbul Sözleşmesi’nin feshedilmesine tepki gösteren Akşener, “Türkiye’de son bir yılda 304 kadın öldürüldü. Ülkenin her yanından kadına şiddet haberleri geliyor. Devlet kadınları, çocukları, aileyi korumak zorundadır. İstanbul Sözleşmesi bunun için var. Birkaç oy uğruna çocuklarımızı korumayı değil 7 yaşındaki kızlarımızı evlendirmeyi seçtiler. Kadına el kaldıranın karşısına dikilmeyi değil o saatte ne işi varmış vicdansızlığını seçtiler. Ne kadınları, ne çocuklarımızı korumak gibi dertleri yok. Tek öncelikleri koltuklarını korumak” ifadelerini kullandı.

Akşener’in açıklamalarından satır başları şöyle:

İSTANBUL SÖZLEŞMESİ: NİYE İMZALADIN NİYE VAZGEÇİYORSUN

“Canları istedi diye İstanbul Sözleşmesi’ni feshedebiliyorlar.

Anayasamız kanunla düzenlenmesi öngörülen konularda Cumhurbaşkanı Kararnamesi çıkarılamaz deniyor. Yani diyor ki Cumhurbaşkanı’nın karar ve işlemleri anayasanın ve kanunların üzerinde değildir, Cumhurbaşkanı tabidir. Sayın Erdoğan, millet iradesini hiçe sayan kanunsuz yetkiyle gece yarısı aklına esmiş İstanbul Sözleşmesi’ni feshetmiş. Bu yetki aşımı milletimiz için hak gaspıdır.

Mesela mülkiyet hakkı da aynı yöntemle gasp edilebilir. Memuriyetten doğan haklar, çalışanlarımızın tüm yasal hak ve güvenceleri de aynı yöntemle gasp edilebilir. Yarın emekli maaşları ödenmeyecek diye bir Cumhurbaşkanlığı Kararı’nın çıkmayacağını bilemezsiniz.

Kaosu çıkaran, kaosun parçası olan, kaosu yönetemez. Dünün vesayetçilerinin yaptıklarının ötesini bugün çıkıp sen kendin yaparsan yarın aynısıyla karşılaştığında dün yanında dimdik duranları yarın yanında bulamazsın.

TBMM, İstanbul Sözleşmesi’ni milli uzlaşıyla kabul etmiştir. AK Parti iktidarının milletimiz için yaptığı ender iyi işlerden biridir. Gelinen noktada bir gariplik yok mu?

Elbette garip ama şaşırtıcı değil. Çünkü arkadaşlar zorda, oyları eriyor, Erdoğan panik içerisinde kimin gözüne nasıl girerim diye çırpınıyor. Sırf çarpık zihniyetli bir azınlığa şirinlik yapacağım diye Türkiye’de şiddet gören, istismar edilen, tacize, tecavüze uğrayan kadınlarımızın, çocuklarımızın güvenliğini, kutsal aile yapımızı kurban ediyor. Üzerinde uzun uzun tartışmaya gerek yok. İstanbul Sözleşmesi’nin hedefi belli; kadınları, çocukları ve aileyi koruyup kollamak. Ya kadınları korumayı seçeceksiniz ya da kadın katillerine cesaret vereceksiniz.

Erdoğan’ın siyaset anlayışı korumak ve kollamaktan anlamaz, onun zihniyeti kavgadan kargaşadan anlar. Nefretten beslenir. Kimseyi bulamazsa geçer aynanın karşısına kendiyle icraatlarıyla kavga eder. İstanbul Sözleşmesi konusunda da durum aslında budur. Bu arkadaşlar sözleşmenin gereğini yapmak için en küçük adımı bile atmamışlar. Şimdi ise çıkıp kendi elleriyle imzaladıkları sözleşmeye karşı mücadele ediyorlar, bizim de bu tiyatroyu onaylamamızı bekliyorlar. Madem şüpheleriniz vardı, neden sözleşmeyi imzaladınız?

Niye imzaladın şimdi niye vazgeçiyorsun bu millete ve kadınlara anlatacaksın. Oldu bittilerle bu işin sıyrılamazsın sayın Erdoğan.

İSTANBUL SÖZLEŞMESİ YAŞATIR

Türkiye’de son bir yılda 304 kadın öldürüldü. Ülkenin her yanından kadına şiddet haberleri geliyor. Devlet kadınları, çocukları, aileyi korumak zorundadır. İstanbul Sözleşmesi bunun için var. Birkaç oy uğruna çocuklarımızı korumayı değil 7 yaşındaki kızlarımızı evlendirmeyi seçtiler. Kadına el kaldıranın karşısına dikilmeyi değil o saatte ne işi varmış vicdansızlığını seçtiler. Ne kadınları, ne çocuklarımızı korumak gibi dertleri yok. Tek öncelikleri koltuklarını korumak.

Bu koltuk sevdasının sonunda harcanan kadınlarımız, çocuklarımız, aile birliğimiz olsun. İlk seçimlerden sonra bu utancı temizleyeceğiz. Biz doğrularını anketlere belirleyenlerden değiliz, değerlerini bir avuç ahlaksıza peşkeş çekenlerden değiliz, koltuk uğruna dün ak bugün kara diyenlerden hiç değiliz.

İktidar şiddeti, tacizi, tecavüzü, ölümleri izlemeye devam etsin. İyi Parti amasız, fakatsız milletin yanındadır.

İktidar istediğini söylesin, biz biliyoruz ki İstanbul Sözleşmesi yaşatır.

Mesele sadece İstanbul Sözleşmesi’ne karşı takındıkları tutum değil. Mesele bunların 19 yıldır benimsediği fırıldak siyaset anlayışıdır. Bu siyaset kullan-at siyasetidir. Bunların siyasi hamleleri de böyledir.ü 19 yıldır icap ettiğinde herkesle ittifak kuran da sayın Erdoğan’dır. Bu ittifakı bozmadan devam ettirdiği bir kişi var o da İmralı canisi Abdullah Öcalan’dır. Ailevi birliktelik var aralarında. İşi bittikten sonra her ittifak ortağına sümüklü mendil muamelesi yapan sayın Erdoğan’dır.

“ERDOĞAN’IN BİLGİSİ OLMADAN FAİZ ARTTIRILAMAZ”

Herkes doğal olarak piyasalardaki yangının sebebini soruyor. Sebep işte bu zihniyetin ta kendisidir. Kendinize şunu sorun, güvenli bir yere mi güvenliği sarsan yere mi? Ne içeride ne de dışarıda yatırımcıya güven vermiyor Türkiye’yi yönetenler.

Bu iktidarın artık ömrünün tamamlamış olmasıdır mesele. Piyasalar için istikrar ve güvenin adresi olması gereken Merkez Bankası’nın yap-boz tahtasına çevirmeleri de işte bundandır. Biliyorsunuz daha 4,5 ay önce damat bakanı göndermek pahasına göreve getirdikleri Merkez Bankası Başkanı da gitti. Damadı affettik diyorlardı onun gidişine sebep olan başkan görevden alındığı için teşekkür etti. Her giden nedense rahatlıyor. Hayretle izliyoruz. Sizi nasıl bir ateşe atıyorlar ki, ekonomideki tablo aslında ne kadar kötü ki görevden alınca teşekkür ediyor üzerine bir de şükranlarınızı sunuyorsunuz?

Bu ucube sistemde balık baştan kokuyor. Devlet insanı bulmak her geçen gün daha da zorlaşıyor. Merkez Bankası Başkanı’nı 4 ay sonra bir gece yarısı görevden alma akıldan ve mantıktan uzak ekonomiyi uçuruma sürekleyen karardır. Türkiye, sayın Erdoğan’ın düşünmeden aldığı şuursuz kararlar sonucunda yüksek faizin acı faturasını ödüyor, yükselen kur ve artan enflasyonla boğulmaya mahkûm oluyor.

Ekonomiye dair anlatılan başarı masallarına rağmen bugün ilk 20’nin en alt sırasında tutanmaya çalışıyoruz. 2001 krizi sonrası Merkez Bankası’nı kasasında net rezervle alan AK Parti bugün Merkez Bankası’nın kasasını borçlu hale getirdi. Damat bakanın sattığı 128 milyar doların neticesinde eski 63 milyar rezervle borç içinde yüzüyor. Faizler yüzde 19’a çıktı.

Ucube sistemde Erdoğan’ın bilgisi olmadan faiz artırılmaz, arttırılamaz. Sözüm ona kendisi faiz düşmanı ama faizi artıran da kendisi. Faiz artınca kelle alan da yine kendisi. Herkes kötü kendisi iyi. Ucube sistem çöp öğütür gibi bürokrat öğütüyor.

Kendisi ‘Ekonominin patronu da sorumlusu da benim’ demişti. Her yanlışa bir bakan, bürokrat harcarken çıkıp tek bir gün de ‘Yanlış yaptım, milletim beni affetsin’ demedi.

Yalnız 4,5 aylık Merkez Bankası Başkanı’nı yiyen süreçte bu defa ilginç şeyler oldu. Cuma sabahı iktidara yakın bir gazete faiz artırımına tezgâh dedi. Aynı gazetenin yazarı en yeni başkan oldu.

“MANŞETLERE EĞİLE EĞİLE GİDİYORSUNUZ”

Sayın Erdoğan, bir zamanlar ‘Gazete manşetleriyle bize istikamet veremezler’ diyordun şimdi onlar sabah manşet atıyor sen akşamına gereğini yapıyorsun. Nereden nereye. Manşetlerle vuruşa vuruşa geliyordunuz, manşetlere eğile eğile gidiyorsunuz. Yolun açık olsun.

Çiçeği burnunda Merkez Bankası Başkanı’nı uyarmak istiyorum. Hocam dikkatli ol, o koltuğa şimdiden talipler var. Baktı ki bu atamalar verilen ayarlar üzerinden oluyor, faizlerin gidişatını beğenmeyen Ayasofya imamı Twitter üzerinden hem faiz lobilerine gözdağı verdi hem de MB Başkanlığı’na göz kırptı. Listenin birinci sırasına yerleşti.

Sayın Erdoğan’ın kariyeri fantastik atamalarla doludur. Bugün Türkiye faizle kur arasına sıkışmıştır. Bunun sorumlusu da büyük ekonomist sayın Erdoğan’ın ta kendisidir.

Sayın Erdoğan sanıyor ki kendisi hiçbir şey yapmayacak, bütçeyi çarçur edecek, insan haklarının, hukukunun önemsendiğini gösteren her türlü işi yapacak sorunlar kapıya dayanınca da MB çözecek. Yok öyle bir dünya sayın Erdoğan, 19 senede öğrenemedin mi?

Beceriksizliğinin sonuçlarına bir kılıf uydurmanın peşindeysen gözümüz üzerinde. Yarın çıkıp da fezlekeler, kapatma davası yüzünden, İstanbul Sözleşmesi’nin feshi yüzünden malum lobiler saldırıyor demeyi düşünüyorsan şimdiden söyleyeyim yemezler.

Açlığa mahkûm ettiğin aziz milletimizin bunlara karnı tok. Lafına, sözlerine, etrafına dikkat etmek, ülkeninin ihtiyaç duyduğu reformları yapmak zorundadır. Sayın Erdoğan, çıktın ekonomik reform paketi açıkladın, kimse inanmadı.

“FAİZ UÇTU, DÖVİZ UÇTU, ENFLASYON UÇTU…”

Eğer sen itibarı olan paket açıklasaydın MB son faiz artışını yapmak zorunda kalmayacaktı. Ama maalesef bugünkü şartlarda, iktidarın fahiş hataları nedeniyle, yüksek faiz kaçınılmaz olmuştur.

Hep söylüyoruz:Yüksek faiz, ateş düşürücüdür, tedavi etmez. Tedavi için size, ancak zaman kazandırabilir. Tedaviye başlamazsanız, vücut her defasında, daha yüksek dozda ateş düşürücü ister. Tedavi geciktiği sürece de, hastayı kaybetme riskiniz artar.Bir türlü ders alınmayan yanlışların sonucu ortada; “Partili Cumhurbaşkanlığı Sistemi’yle uçacağız.” demiştin. Faiz uçtu, döviz uçtu, enflasyon uçtu. Memleket de, hızla uçuruma doğru gidiyor.

İYİ Parti, memleketin çıkarına olan her politikayı destekler. Bu yüzden de, bir önceki Merkez Bankası Başkanı fiyat istikrarının önemine vurgu yapıp, enflasyonu düşürmekte kararlı olduğunu açıkladığında, parti olarak kendisine destek vermiştik. Çünkü, bizim sorumlu siyaset anlayışımız, bunu gerektirir.

Çünkü, bizim milletimize olan sorumluluğumuz, bunu gerektirir. İşte o nedenle, memleketi getirdiğin son durumla ilgili olarak sana da, bazı uyarı ve önerilerinde bulunmak istiyorum.

Sayın Erdoğan; bütün akademik çalışmalar, bağımsız bir merkez bankasının, makroekonomik kırılganlığı ve bankacılık piyasasındaki sistemik riskleri azalttığını, enflasyonu da, daha düşük bir maliyetle düşürdüğünü gösteriyor. Hal böyleyken, başta Merkez Bankası ve TÜİK Başkanları olmak üzere, bürokratlara, oyuncağını beğenmeyen şımarık bir çocuk gibi davranman, ekonominin itibarını zedeliyor. Şeffaflık ve hesap verebilirlik, sağlıklı bir ekonomi politikasının ve etkin bir kamu anlayışının, olmazsa olmaz iki kriteridir.

Gece yarısı, piyasalar kapandıktan sonra yaptığın atamalar, çifte kasa gibi kullandığın Varlık Fonu, herkesten kaçırmaya çalıştığın, Sayıştay raporları, bu iki kriteri zedeleyip, ülkemizi çok yüksek bir risk primi ödemeye mahkum ediyor. Attığın her yanlış adım, sürdürmekte inat ettiğin her yanlış tutum, bu ülkeyi daha da fakirleştiriyor. Türkiye bu fakirliği hak etmiyor. Bu keyfiyetten, bu şımarıklıktan bir an önce vazgeçmen gerekiyor.

Keyfi tutum ve davranışların, Türkiye’yi, bir ödemeler dengesi krizine doğru sürüklüyor. Mevcut durumda, Türkiye’nin dış borcunun milli gelire oranı, 2001 krizindeki seviyenin de üstünde. Türkiye’nin, kısa vadede çevirmesi gereken, çok yüksek bir dış borcu, ve cari açığı var. Üstelik geçmiş dönemlerde olduğunun aksine,

Merkez Bankası’nın, duruma müdahale edebilecek rezervleri de artık yok. Türkiye, “zihni sinir” projelerini uygulayacağın bir laboratuvar değildir. Attığın abuk sabuk adımlar, yarattığın tedirginlik, ve kritik makamlara atadığın liyakatsiz insanlar, ekonomiyi tahrip etmekten başka bir işe yaramıyor.

İşte o nedenle, Merkez Bankası’nın rezervlerinin eridiği bu dönemde, iş bilmez danışmanlarının gazına gelip, Türkiye’yi, iyice üçüncü dünya ülkelerine benzetecek, “sermaye kontrolü” gibi, şaibeli yollara başvurma, hatta başvurmayı aklının ucundan bile geçirme. Sürdürmekte inat ettiğin yönetim anlayışı, dünyanın en yüksek ikinci faizini vermemize rağmen, döviz kurunu arttırıp, milletimiz için hayatı daha da pahalı hale getiriyor. Türkiye’yi fakirleştiriyor. Türk Liramızın değer kaybı, senin ve damadının sandığı gibi, ihracatımızı arttırmayacak.

Sanayi 4.0’ın, üretim yapılarını değiştirdiği bu dönemde, rekabetçiliği, değeri düşük Türk Lirası üzerinden değil, değerli bir ürün gamı üzerinden kurgulamamız gerekiyor.İhracatımızı arttıracak en önemli faktör, dünya ticaretinin bölgeselleştiği bu dönemde, Avrupa Birliği ülkeleriyle, daha fazla entegre olmaktır. Gel, Türkiye’yi fakirleştiren değil, zenginleştiren bir dış politika izlemeye bugünden itibaren başla. Enflasyonu düşürüp, istihdam sağlayan bir büyüme modelini hayata geçirmenin ilk şartı, hukukun üstünlüğünü tesis etmektir.

“HUKUKUN ÜZERİNDEN ELİNİ ÇEK”

Hukukun üzerinden elini çek. İzlenen yanlış politikalar sonucunda, bankacılık sektöründeki sorunlu krediler, çok önemli bir problem olarak karşımıza çıkacak. Bir an önce, bu sorunlu kredilerin faturasını, halkımıza çıkarmayacak bir çözüm bul. Ülkemizin çok ciddi bir tasarruf açığı var. Bu yüzden de, sınırlı tasarrufları doğru yerlerde kullanmak, etkin bir kaynak dağılımı yapmak, büyük önem taşıyor. O yüzden, Kanal İstanbul gibi projelerle, bu ülkenin tasarruflarını heba etme, gelecekteki kuşaklara aktaracağımız çevremizi de, daha fazla tehlikeye atma. Aziz milletim; Bütün mesele, işi ehline vermekte. Kasaları dolup taşan, o beş müteahhit yerine, milleti düşünmekte. Toplam üretimi, toplam geliri, toplam tasarrufu, yani özetle;

“TÜRKİYE’NİN HİÇBİR MAKROEKONOMİK SORUNU YOKTUR”

Makroekonomiyi belirleyen, o ülkenin üretim gücüdür. Bu açıdan baktığınızda, Türkiye’nin hiçbir makroekonomik sorunu yoktur. Türkiye, Avrupa’nın en geniş tarım alanlarına sahip. Sadece 83 milyonu besleyecek kadar değil, 183 milyonu besleyecek kadar büyük, tarım alanlarına sahibiz. Her ürünün yetişebileceği, farklı iklimlere sahibiz.

Bordan altına, bakırdan demire, çok geniş bir alana yayılmış, maden kaynaklarına sahibiz.- Toplu iğneden otomobile kadar, her şeyi üretebilecek sanayiye sahibiz. Dünya ticaretinin, tam merkezindeyiz. Hiçbir ülkenin sahip olmadığı, bir lojistik avantaja sahibiz. Bu coğrafyanın en zengin tarihi ve kültürel mirasına sahibiz.

Göbeklitepe de bizim, Ayasofya da. Efe de bizim, Olimpos da. Halfeti de bizim, Nemrut da. Pamukkale de bizim, Kapadokya da. Bir yanı Karadeniz’e, bir yanı Ege’ye, bir yanı Akdeniz’e bakan, Dünyanın en güzel kıyılarına sahibiz.

Yaz turizminden, kış turizmine, golf turizminden, gastronomiye kadar, hepsine sahibiz. İş gücü açısından da, Avrupa’nın birinci ülkesiyiz. Genç bir nüfusumuz var.”