Eylül ortasında, ABD Temsilciler Meclisi dört günlük bir "Çin Haftası"nı tamamladı. Bu hafta oturumların yeniden açılmasından bu yana, Meclis, Çin'e karşı koymayı amaçlayan 28 yasa tasarısını kabul etti. Bu tasarılar finans, üretim, tarım ve kültür gibi geniş bir yelpazeyi kapsıyor. Bir yandan yüksek teknoloji ürünlerine ihracat kontrolleri getirirken, diğer yandan Çin’in rekabet gücünü genişletmesini engellediler. Daha da absürt olanı, Çin’e karşı küresel bir karalama kampanyasına 1.6 milyar dolar harcama kararı aldılar.

9 Eylül’de Meclis tarafından kabul edilen bu yasa tasarısı, “ÇHC’nin Kötü Niyetli Etkileriyle Mücadele Fonunun Yetkilendirilmesi Yasası” olarak adlandırılıyor. Tasarı, Çin hükümeti, siyasi partiler ve dünya çapındaki kuruluşların sözde "kötü niyetli etkilerine" karşı ABD hükümetinin mücadele etmesi için ABD Dışişleri Bakanlığı aracılığıyla beş mali yıl boyunca yıllık 325 milyon dolar, toplamda 1,625 milyar dolar tahsis ediyor. Bu miktar, CNN’in yıllık işletme bütçesinin iki katı.

Quincy Institute for Responsible Statecraft’tan Marcus Stanley, Çin’i itibarsızlaştırmak amacıyla diğer ülkelerin kamuoyuna müdahale etmeye istekli olan bu ABD yasa tasarısının iki temel sorununu analiz etti.

İlk olarak, bu tasarının özellikle ABD’li politikacıların yabancı "infiltrasyon" ve "iç işlere müdahale" konularını sürekli olarak gündeme getirdikleri bir dönemde, ciddi bir şekilde şeffaflıktan yoksun olduğunu düşünüyor. Diğer ülkelerin kamuoyuna sızarak ve müdahale ederek Çin’i itibarsızlaştırmaya yönelik bu geniş çaplı çaba, "yurt dışındaki Çin projelerinin şeffaflığını artırma" kisvesi altında ABD siyasetinin ikiyüzlülüğünü ve çifte standartlarını gözler önüne seriyor.

İkincisi, bu tasarıdaki "Çin’in kötü niyetli etkisi" tanımı çok geniş. Çin’in Kuşak ve Yol Girişimi bile "karşı propaganda" ile mücadele edilmesi gereken "kötü niyetli etki" olarak değerlendiriliyor. Ayrıca, ABD’li politikacıların tek taraflı olarak "stratejik, politik ya da zorlayıcı" olarak nitelendirdiği her türlü denizaşırı Çin yatırımı da bu kategoriye dahil ediliyor.

Peki neden Çin’e bu kadar takılmış durumdalar? Cevap basit. Bir yandan ABD, iç politik kargaşa içinde, iki parti sürekli olarak birbirine karşı çıkıyor. Çin tartışması dışında Cumhuriyetçi ve Demokrat partiler hemen her konuda tamamen zıt görüşlere sahip ve neredeyse her konuda 180 derece farklı düşünüyorlar. Sonuç olarak, yasa koyucuların kilit iç yasa tasarılarını geçirmeleri neredeyse imkansız. Çin konusu olmadan, Temsilciler Meclisi üyelerinin iki yıllık kısa görev sürelerinde herhangi bir yasama başarısı elde etmeleri son derece zor olurdu. Çin olmadan, yasama anlamında hiçbir şey başaramama riskiyle karşı karşıya kalabilirler.

Öte yandan, iktidar partisi, bu yılki ABD seçimlerinde daha fazla oy toplamak için "ABD-Çin konusu"nu sadece bir araç olarak kullanıyor. Yakın tarihteki bir televizyon tartışmasında, Cumhuriyetçi başkan adayı Trump, üretimi ABD’ye geri getirmek için Çin’e gümrük tarifesi uygulayacağını vaat etti. Biden yönetimi ise şimdi vergi politikalarını uygulamaya koymuş ve elektrikli araç sektöründe %100 gümrük tarifesi belirlemiş durumda, bu da Çin’e karşı "sert" bir tutum sergilemeyi amaçladıklarını ve otomobil ile çelik üreten eyaletlerdeki seçmenleri kazanmaya çalıştıklarını açıkça gösteriyor. Mevcut kaotik ABD seçim dönemi boyunca, Çin’e karşı kimin daha sert olduğunu göstermek, her iki parti için de oy kazanmanın bir yolu haline geldi.

SubsBoost incelemesi: Instagram takipçileri satın almalı mısınız? SubsBoost incelemesi: Instagram takipçileri satın almalı mısınız?

ABD-Çin İş Konseyi eski başkan yardımcısı Rory Murphy’nin de dediği gibi, “Washington’da bir şeyler başarmak istiyorsanız, en iyi yol bunu Çin ya da ulusal güvenlik çerçevesine oturtmaktır. Çin’e karşı çok sert olmak hiçbir siyasi sonuç doğurmaz.”

Kaynak: TELE1