Ukrayna’nın 1991’den hemen sonra Avrupa’nın merkezi gündemini işgal ettiğini, dünya kamuoyunun dikkatini çeken bir ülke haline geldiğini söylemek gerçekçi olmaz. Belki de yabancıların önemli bir kısmı o tarihlerden itibaren Ukrayna’yı Çernobil, Kliçko Kardeşler ve de fuhuş sektörü ile özdeşleştirip, algılıyorlardı. Ukrayna’ya dönük ilk yabancı ilgi patlaması 2004 / 05 yıllarında, Kiev’de Batılı uzman küratörlerin senaryo, proje ve desteği eşliğinde “Turuncu Devrim” patlak verdiğinde gerçekleşti. Ardından yeni devlet başkanı Yuşçenko döneminde ülkede, çoğunluğu işverenlerinin çıkarlarının gereğini dolaylı veya doğrudan yerine getirmekle görevli pek çok Batılı uzman çalışmaya başladı. Fakat bazı siyaset bilimcileri ve sosyologlar, farklı düşünce ve eğilimleri de öğrenmek suretiyle objektif olmaya gayret ettiler. O tarihlerde, resmi iktidarın desteğinde Neonazizmin yeniden canlanıyor oluşunun gelecekte Neo-Banderistler ile ülkedeki Rus ve Rusya yanlıları arasında ciddi bir ihtilafa yol açacağını söyleyenlerin kaygılarını birçok yerel ve ulusal çapta yetkili aşırı düzeyde hipertrofik olarak algılıyor, Nazizmi marjinallerin bir tür oyununa indirgiyordu. Ufak da olsa bir gazeteci kitlesi meydan büyüsünden kurtulup güneydoğuya gitmişti Dünya kamuoyunun dikkatlerinin Ukrayna’ya bir kez daha çevrilmesi için 2013 / 14 yıllarını beklemek gerekecekti. Yüzlerce yabancı gazeteci Kiev’deki sivil faşist darbeyi yerinde gözlemlemek için başkente gelmişti. Bu dönemde ecnebi gazetecilerin neredeyse yüzde 95’i Kiev’in dışına hiç çıkmayarak açıktan Maydan sürecini destekleyici nitelikte yayınlar yaparken, az da olsa bazıları aynı dönemde Rusça konuşan bölgelere gitme hususunda tembellik etmediler. İşte o dönemde Maydan (SSCB Dönemindeki ismi Ekim Meydanı) hadiselerine paralel ülkenin güneydoğusunda ise “Rus Baharı” fırtınası esiyordu. O zamanlar Donbass dâhil olmak üzere söz konusu bölgelere gidenler, oralıların sorunlarını, yaşananların oralıların perspektifinden anlatımına şahit olabildiler. Dahası, yerel yetkililerden; o zamana kadar geçen yıllar boyunca Rusça konuşan nüfusun yaşamın farklı alanlarında geçerli haklarının nasıl ihlal edilmekte olduğunu yerinde duyup öğrenme şansı edindiler. Donbass’ta bulunan yabancı gazetecilerin klişe a-priorileri de değişmeye başladı Bu son derece kısıtlı yabancı gazeteci kitlesi, en azından ve her şeyden önce tarafsız olmaya çalışarak Ukraynalıların “kendi demokratik seçenekleri” olarak selamladılar ülkenin güneydoğusundaki süreci. Yine de, söz konusu gazetecilerin objektif olarak faaliyette bulunmaya başladıkları an, haberlerinin mühim bir kısmının merkezi redaktörleri tarafından rafa kaldırıldığını öngörmek hiç de güç değil. Hatta bu durum; 2014 ila 2022 arasında ateş hattının her iki tarafında da görev yapabilen “bağımsız” gazeteciler ile uluslar arası medya yapılarının çalışanlarını da bağlıyordu. Tabii ki yerli olmayan tüm gazeteciler değil ancak, bazılarının peşin hükümleri aradan geçen yıllar zarfında değişime uğradı. Çünkü, Kiev’in Anti Terör Operasyonu’nun (ATO) kahramanlarının ne türden kirli işlere imza atmakta olduğunu düzenli olarak yerinde gördüler, sahadaki Nazilere denk gelerek gerçekte kimlerin, hangi tarafın toplarının şehirleri bombaladığını öğrenmiş oldular. Ve bu şekilde de, yaşanmakta olanları belgelemeye uğraşmak suretiyle, en azından Ukraynalı yetkilileri bir nebze de olsa etkilemeyi denediler. Matilda Bogner’in VSU Generaline hitaben yazdığı çarpıcı mektup Donbass’ta görev yapan yabancılar nezdinde, Ukrayna Silahlı Kuvvetleri’ni (VSU) “biraz daha insani olmaya” zorlamaya davet eden girişimlerden çarpıcı bir tanesi, BM’nin İnsan Haklarından Sorumlu Gözlem Misyonu’nun Başkanı Matilda Bogner’in, VSU’dan Korgeneral Aleksandr Pavlyuk’a yönelik 25 Ocak 2022 tarihinde kaleme aldığı mektup oldu. Söz konusu mektubun resmi kopyaları bir dizi Kievli üst düzey yetkiliye yollanırken, bunların kimileri buna hiçbir tepki vermezken, kimileri ise boş yanıtlar vermekle yetindiler. Bundan ötürü adı geçen hacimli belge aynı zamanda birkaç sivil aktiviste de paslanmıştı. Söz konusu mektup, BM’ye bağlı ilgili misyonun çalışanlarının 1 Eylül 2021’den 31 Aralık 2021’e kadar olan gözlemlerinin sonuçlarını paylaşıyordu. Mektubun çoğunluğu, Donbass’ta öldürülen ve yaralananların çok sayfalı listesi ile zarar görmüş sivil konut yapıları ve alt yapıya dair unsurların titiz bir numaralandırmasını kapsıyordu. Diğer bir ifadeyle, Kiev Rejimi’nin kontrol edemediği bölgede gerçekleştirdiği katliam ve terörün istatistikleri yer alıyordu. Matilda Bogner’in generale hitap ettiği mektubun satır aralarında «duygusal» yerler de vardı. [caption id="attachment_683477" align="alignleft" width="690"] Alexandr Pavluyk[/caption] Matilda Hanım’ın generale dönük her ifadesini gündelik dile çevirmek gerekiyor Matilda Hanım’ın mektubu yakından incelendiğinde, Kiev’e sadık olduğu ve azami diplomatik bir dille gerçek düşüncelerini muhatabı için cicili bicili şekillere sokmaya gayret ettiği görülüyor. İşte Matilda Hanım mektubundan bazı kesitler: “Hatırlatmak isterim ki, ihtilafın bütün tarafları, uluslar arası insani hukukun geçerli normlarına tabidirler…” Bu ifadelerin tercümesi ise şu şekilde olsa gerek: “General, askerleriniz savaş hukukunu kitlesel ve kabaca ihlal ediyorlar, ve artık bunlara göz kapamanın imkanı kalmadı.” Bir başka “şifreli” satır da şu şekildeydi: “Eğer komuta kademeniz, sivil şahısların yukarıda bahsedilen ölüm ve yaralanma durumlarına yol açan ateşi açan Ukrayna Silahlı Güçleri’nin uluslar arası insani hukukun gene yukarıda belirtilen normlarına uymaları yönünde gerekli iç kontrolleri sağlayabilirse, çok müteşekkir olurum.” Bu bilinçli ağdalı ifadeyi de tercüme edecek olursak: “Askerlerinize, insanları ve sosyal konutların keyfe keder, keyiflerine göre bombalanmayacağını açıklayınız. Bu bir savaş suçudur.” Askeri araçların sivil konutların arasına yerleştirildiğini BM de fiilen kabul ediyordu “Yerleşim birimlerinin arasına askeri araçların yerleştirilmesine dair konuda sizi uyarmak isterim… bizim monitoring (gözlem misyonu)… sizin komutanız altındaki askeri birliklerin sivil yerleşim yerlerindeki mevcudiyeti ile sivil nüfus arasındaki kayıplar arasında açık bir ilişki keşfetti.” Burada herhalde çeviriye de gerek yok. Kısacası Ukraynalı savaşçılar nerede belirirse, orada kan dökülmeye başlıyordu. Bayan Bogner devam ediyor: “Hatırlatmak isterim ki, olağan uluslar arası insani hukuka göre, askeri ihtilafın tarafları, yoğun nüfuslu bölgelerin içerisine veya yakınına askeri unsurları yerleştirmekten kaçınmalılar.” Pratiğin gösterdiği üzere; Rusya’nın askeri operasyonu başlamadan daha çok önce Ukrayna askeri araçlarının apartmanların arasına yerleştirilmesi, VSU’nun personelinin de çoğu zaman okullara, hastanelere konuşlanması ve de sıradan insanları canlı kalkan olarak kullanması oldukça yaygın bir uygulamaydı. Bunun üstüne sadece gazeteciler değil, resmi BM’ciler de konuşuyordu. Matilda Hanımefendi; askerlerin sivillerin güvenliğini gözetmeleri, sivil nüfusun keyfi olarak öldürülmesinden ve de sivil yapılara zarar verilmesinden kaçınılmaya çalışılması üzerine güzel sözler döktürürken, şu ifadede dahi bulunabiliyordu: “Bu tarz hadiseler en azından minimuma indirilmeli”… [caption id="attachment_683478" align="alignleft" width="690"] Matilda Bogner[/caption] 2014 – 2022 sürecinde Donbass’ta ölenlerin ezici çoğunluğu cumhuriyetlerin sakinleriydi “Komutanız altındaki askeri güçlerin uluslar arası insani hukuk alanındaki yükümlülüklere her zaman saygı duyacağını sağlamanız yönünde size çağrı yapmak isterim” şeklindeki kelimeleri her ne kadar daha çok bir temenni çerçevesinde kalırken, bu gene de çok ciddi bir bildirim niteliğindeydi. Meselenin özü, bu tarihsel belge Ukrayna askerlerini kitlesel olarak savaş suçu işlemiş olmakla itham ediyor. Bunun haricinde ise mektupta, çok ilginç çıkarımlarda bulunmaya el verecek mahiyette farklı farklı tablolar ve grafikler var. Örneğin; ağır silah atışları sonucunda sivil kişilerin öldükleri yerlerin analiz edildiği tablo. Öldürülenlerin yüzde 81.4’ü Donetsk ve Lugansk Halk Cumhuriyetleri topraklarında, gene yüzde 2.3’ü de gri / tarafsız bölgede yaşamını yitirmiş. Donbass’ın Ukrayna tarafından kontrol edilen kısmındaki sivil vatandaş ölümlerinin oranı ise sadece 16.3. Görüldüğü üzere fark muazzam ve kayıpların ezici çoğunluğunda suçlunun VSU olduğunu, yani tam olarak Ukrayna birliklerinin her iki cumhuriyetin de kentlerini bombaladığını tanıtlıyor. Resmi olarak 14 bin ölünün 10 bine yakını Donbasslı sivil ve milisten oluşuyor Ukrayna Ordusu uluslar arası insani hukuku kitlesel ve açıktan ihlal ederken, ne Avrupalı ne de Amerikalı politikacıların, Kiev’in silahlı kuvvetleri tarafından Ukrayna’nın doğusunda yaşayanların katledilmesini durdurmak için bir çaba gösterdiğine BM uzmanları şahitlik etmiş oluyorlar. 2014 ile 2021 yılları arasındaki ATO sırasında BM’nin rakamlarına göre 14 bin kişi ölürken, 39 bin kişi de yaralandı. Bu sayıda Ukrayna birliklerinin ölüleri 4400 ve yaralıları da 14 binden ibaret. Geri kalan çoğunluk ya sivil sakinler ya da halk milisleri…

Muhabir: Alp Yanardağ