Bir ülkenin yok oluşu

Yayın tarihi: 17 Nisan 2023 Pazartesi 11:05 am - Güncelleme: 17 Nisan 2023 Pazartesi 11:06 am

Hüsnü Mahalli

Başka bir açıdan

1989’da darbe ile işbaşına gelen İslamcı Ömer El-Beşir başka bir darbe ile Nisan 2019’da görevden alındı ve hapse atıldı. El-Beşir 30 yıllık iktidarı boyunca akıl almaz faşist yöntemlere baş vurarak muhalefeti susturmaya ve katı bir din devleti kurmaya çalıştı ama ülkenin parçalanmasına neden oldu. Ülkenin kuzeyinde Darfur bölgesinde ayaklanmayı batırmak için kurdurduğu özel milis gücü ile katliamlara imza atınca Uluslararası Ceza Mahkemesi El-Beşir hakkında tutuklama kararı aldı ancak Erdoğan ona sahip çıktı.

ABD’nin başını çektiği batı baskısı sonucu El-Beşir ‘Arap Baharı’ başlangıcında yani 2011’de ülkenin güneyinde ayaklananlar için referandum yapılmasını kabul etti.

Bu referandum sonucu güneyde yaşayan ve batılı ülkelerle İsrail’in desteklediği Hıristiyan ve ateist çoğunluk Sudan’dan ayrılmaya karar verdi. Böylece petrol, tarım ve altın başta olmak üzere maden zengini ülke ikiye bölündü ama diktatör El-Beşir umurunda değildi.

Aralık 2018’de halkın ayaklanması ve bölgesel ve uluslararası güçlerin dolaylı müdahalesiyle Genel Kurmay Başkanı El-Burhan liderliğinde generaller Nisan 2019’da

El-Beşir’i devirdi ama Sudan yine durulmadı çünkü ‘demokrasi ve özgürlük’ vaatları ile iktidara gelen askerlerin El-Beşir’den farkı yoktu.

Adamlar halkın beklentilerini karşılamak yerine ABD ve batıdan aldıkları destekle herkesi susturmanın daha kolay olduğunu düşünerek İsrail’le işbirliğine giriştiler.

Peki bu gelişmeler karşısında Ankara ne yaptı?

Hatırlarsanız Müslüman Kardeş Mursi’yi devirdiği için Cumhurbaşkanı Erdoğan darbeci Sisi’ye söylemediğini bırakmamıştı. Ama aynı Erdoğan çok yakın dost ve müttefiği El-Beşir’i deviren El-Burhan’a sesini çıkarmamış ve onu Ankara’da iki kez misafir etmişti.

Şimdi gelelim son olaylara..

Son üç gündür Sudan’da çatışmalar yaşanıyor.

Nisan 2019 darbesi ile ülkeyi yöneten Askeri Konseyin üyesi yapılan ve Hızlı Müdahale Birliği Komutan Hamdan Daklo’ya bağlı askerler ayaklandı. 2003 Darfur savaşında iktidarın oluşturduğu paramiliter güçler 2013’de El-Beşir döneminde Genel Kurmay’a bağlı özel bir statüye kavuşturuldu ve özel bir yasa ile Ulusal İstihbarat’la koordinasyon içinde görev yapması sağlandı.

Birliğin görevi ise Cumhurbaşkanı statüsündeki Askeri Konsey Başkanı El-Burhan’ın talimatlarıyla her türlü muhalefeti bastırmak. Bu görevle yetinmeyen Hızlı Müdahale Birliği (HMB) Libya’da General Hafter ve Yemen’de BAE ordusunun yanında savaşa katıldı. 100 bin askeri olduğu söylenen HMB’nin ülkenin kuzeyinde altın maden ocaklarını işlettiği ve BAE ile işbirliği içimde olduğu biliniyor. HMB’nin Sudan’da çok sayıda önemli yatırımları bulunan BAE ile ilişkisini dengelemek için El-Burhan Suudi Arabistan’a daha yakın davranıyor. Sudan’dan gelen haberlere bakılırsa son kavganın Suudi Arabistan-BAE çekişmesinin bir sonucu olduğu ve bu işte ABD ve İsrail’in parmağının bulunduğu konuşuluyor. Oysa BAE, EL-Burhan ve İsrail ile işbirliği yapıyor ve Suudi Arabistan’la BAE 8 yıldır Yemen’e saldırıyorlar.

Tam bir tiyatro!

Gelelim zamanlamaya..

Çin’in arabuluculuğu ile Suudi Arabistan ile İran barışınca bölgede ilginç ve hızlı gelişmeler yaşanıyor. Bölgenin iki önemli ülkesi İran ve Mısır destekli Suudi Arabistan barışması öncelikli olarak Suriye’ye yansıdı. Irak, Yemen ve Lübnan’daki sorunların çözümüne katkı sağlaması beklenen barışmanın Suriye’de savaşın bitmesine ve Arap ülkelerinin Esad ile barışmasına yol açacağı görülüyor. Çin ve Rusya’nın bölgede güçlenmesini sağlayacak olan bu gidişatı durdurmak isteyen ABD ve İsrail Erdoğan dostu Katar ve Fas’ı devreye sokuyor ama şimdilik işe yaramıyor. Bu da yetmeyince İsrail destekli Azerbaycan’la İran arasında gerginlik yaratmaya çalışan ABD olası her gelişmede Türkiye’ye de rol biçmeye uğraşıyor.

Bu da normal çünkü Erdoğan liderliğinde Türkiye BOP ve Arap Baharı sürecinde Suriye’de, Irak’da, Libya’da, Somali’de ve ABD ile Rusya’nın çekişme ve çatışma alanlarının her yerinde görev üstlenmiş durumda.

Bu da normal çünkü iktidarı boyunca ama özellikle son 10 yıldır Erdoğan kendini ‘Dünya Müslümanlarının ve İslamcılarının lideri’ ilan etmiş ve öyle davranarak herkesle kavgaya tutuşmuştu.

Sonra ne oldu?

Söylemediğini bırakmadığı Mısır, BAE, Suudi Arabistan ve İsrail liderlerine istedikleri tavizleri vererek onlarla barışan Erdoğan dostu Putin’e gidip ‘Beni Esad’la barıştır’ deme noktasına geldi.

Tüm çelişkileriyle Türkiye’yi perişan eden bir dış politika beceriksizliği.

Ders alınıyor mu sanmıyorum.

Bunun bir tek çaresi var o da AKP iktidarından kurtulmak.

Kılıçdaroğlu ile herkesle yeni bir sayfa açılır ve karşılıklı güven, dostluk ve barışa dayalı yeni türden ilişkiler kurulur ve Türkiye ile birlikte tüm bölge rahat nefes alır.

Bu nefes AKP iktidarda kaldığı sürece ne bölgede ne de Türkiye içinde alınamaz.