Bir sabahtı
Sınıflı bir toplumda, ekmeğin suyun yaşamın gittikçe kısıtlanıp yoksullaşmaya gittikçe kendi kendinde tükendiği bir toplumda her iki yapının da birbirine karşıt yönde hızla yoğunlaşmaları kaçınılmaz bir olguydu.”
Bilge insan burada sustu… sonra şöyle sürdürdü konuşmasını, “Nesnel koşulları ortadan kaldırdığımız zaman, bana öyle geliyor ki tüm savaş bu iki insan yapısının kesin uzlaşmazlığında, birbirini kesin yenme, yiyip ortadan kaldırma savaşında yatmaktadır.” (x)
Bilgelerden aldığım güçle sana geliyorum… Patlayan dağlardan kopan sivri kayalar üstümde sana geliyorum.
Sakın acele etme… Her şeyi… her şeyi, çektiklerimi… çekemediklerimi… hepsini… hepsini anlatacağım sana…
Sabah olmak üzere… güneşin kırmızı çizgisi belirdi ufukta… bir sabahtı… ben yoldaydım sana geliyordum.
Yeni bir toplum kuruluşuyla geliyorum. Bu toplumda, ekmek… toprak… su… hiç kimsenin olmayacak.
Beni bekle… hepsini… hepsini anlatacağım sana…
(X) Orhan İyiler, Birgün Bile Yaşamak, Ceylan Yayınları, İstanbul 1997, y.
133