Gazze’de savaş İsrail’in günlük katliamlarıyla devam ederken Cumhurbaşkanı Erdoğan ve medyası haklı olarak Netanyahu ve İsrail’e çok ağır ifadelerle yükleniyorlardı ama aynı İsrail savaşın ilk beş ayında gereksinim duyduğu hemen hemen her şeyi Türkiye’den karşılıyordu.

Örneğin Gazze’de Filistinlileri öldüren ve 2.3 milyon Filistinliyi susuz bırakan İsrailli askerlerin tükettiği su Türkiye’den alınıyordu.

Örneğin şimdiye kadar 45 bin Filistinliyi öldüren, 110 binini yaralayan ya da sakat bırakan ve 2.3 milyon Filistinli için hayatı cehenneme çeviren İsrail ordusunun kullandığı uçak, tank ve bilumum araçların yakıtı borularla Bakü’den Ceyhan’a geliyor ve buradan da gemilerle Hayfa’ya taşınıyordu ve halen öyle devam ediyor.

Cumhurbaşkanı Erdoğan her fırsatta Netanyahu ve İsrail’e söylemediğini bırakmıyor ama dost ve kardeş ülke Azerbeycan’ın Cumhurbaşkanı İlham Aliyev Netanyahu’nun en yakın müttefiği. Bu konuda Erdoğan’ı umursamayan Aliyev aynı zamanda İsrail’le imzaladığı askeri ve istihbarat işbirliği anlaşmalarıyla İran’ı tedirgin ediyor. Ve yine aynı Aliyev KKTC’yi tanımıyor, Lefkoşa’ya uçak seferleri düzenlemiyor ve İsrail’in Güney Kıbrıslı Rumlar’la askeri işbirliğine sesini çıkarmıyor.

Buna ne denir bilinmez ama bizim coğrafyada çelişkinin yani saçmalığın sonu yok.

Kimin eli kimin hangi cebinde ne yaptığını bilen yok.

Üst Akıl hariç!

Son örnek:

Erdoğan; İsrail ve Netanyahu’ya haklı olarak en ağır ifadelerle yükleniyor ama iktidara yakın Zorlu Holding’in İsrail ordusuna elektrik sattığı ortaya çıkıyor.

Durduran var mı?

Yok.

Başkası var mı?

Kesin vardır!

AKP yönetiminde Ankara’nın dış politikasında her şey çelişkili ve Türkiye için çok maliyetli.

Suriye’yi anlatmanın artık bir anlamı kalmadı çünkü çelişkiler devam ediyor. Erdoğan; Esad’a ‘gel barışalım’ derken Dışişleri Bakanı Hakan Fidan ve öncesinde Devlet Bahçeli Esad’ın ‘terörist’ dediği Suriyeli muhaliflerle toplanıp duruyor. Aynı muhalifler Gaziantep’de PYD/YPG müttefiği Amerikalı diplomat ve komutanlarla bir araya geliyor.

Aynı çelişkiler farklı formatlarla Libya’da, Somali’de, Irak’da ve daha bir çok yerde devam ediyor. Göreceli olarak ‘bazı kazanımlara’ rağmen Ankara her yerde ve her zaman çuvallıyor ve çuvallayacaktır.

Ankara’dakiler dış politikayı yani uluslararası ilişkileri Osmanlı kafasıyla ama 500 yıl önceki kural ve anlayışlarla yürütüyorlar. BAE Başkanı Muhammed Bin Zayed, Suudi Arabistan Veliahtı Muhammed Bin Selman, Mısır Cumhurbaşkanı Sisi ve İsrail Başbakanı Netanyahu’ya söylemediğini bırakmayan Erdoğan karanlık tünelin sonunda hepsiyle barışmak zorunda kalmıştı. Sırada Esad var.

Aynı Erdoğan MHP lideri Bahçeli’ye de çok ağır sözcüklerle yüklenmiş o da Erdoğan’a söylemediğini bırakmamış ve ağır hakaretlerle karşılık vermişti.

Şimdi ise aralarından su sızmıyor.

Garip ama gerçek.

Çünkü Instagram’ı kapattıran ve sosyal medyaya ‘dijital faşizm’ nitelendirmesi yapan Erdoğan dokuz gün sonra açılmasına izin verdi.

Aynı Erdoğan Rahip Brunson ve Alman gazeteci Yücel için ‘ben iktidarda olduğum sürece hapisten çıkamazlar’ demişti ama Trump ve Merkel’in tehditleri sonrasında her ikisinin çıkıp ülkelerine gitmelerine izin vermişti.

Ama Can Atalay, Osman Kavala, Selahattin Demirtaş ve arkadaşları ile birlikte benzeri tutsaklar dışarı çıkamıyor.

Bu işte bir gariplik yok mu!