“Başka bir kadın da benim sesim olacak…”

Yayın tarihi: 30 Eylül 2022 Cuma 6:31 pm - Güncelleme: 30 Eylül 2022 Cuma 6:31 pm

Elif Kaleli

Uzman Psikolojik Danışman [email protected]

Rüzgârda savrulan kesik kadın saçları… Bu coğrafyanın acı kaderinin kısacık özeti. Her defasında ölümüne hesaba çekilen kadın bedenleri düzenin diyetini ödüyor.

Günledir yüreğimiz ağzımızda İran’dan gelecek haberleri bekliyoruz. Belki de siyasi tarihinin dış politikada en heybetli günlerini geçiren İran hükümeti için ‘dönemsel basit bir iç karışıklık’ olarak resmi tarihe not düşülecek olan protestolar İranlı kadınların geleceğe ektikleri yaşam tohumlarıdır.

22 yaşındaki genç kadın Mahsa’nın ölümümün ardından İran rejim kuvvetleri protesto eylemlerine katılan kadınların canını almaya devam ediyor. Hadis Necefi altı kurşunla, 18 yaşındaki Mahsa Mogoi ise başına isabet eden iki kurşunla öldürüldü. Protestolarda katledilenlerin sayısı seksene yaklaştı. İran’daki bu vahşet filmini dünya maalesef ilk kez izlemiyor.

Henüz 3 yıl önce 2019 Kanlı Kasım olaylarında en az 400 kadının öldürüldüğü biliniyor. İran’da faili meçhul cinayete kurban gidenlerin yakınlarının oluşturduğu Khavaran Anneleri tam 35 yıldır ölen ya da kayıp evlatlarının akıbetini soruyor. Ne kadar tanıdık değil mi? İran’ın yakın tarihi muhalifler için hapishanelerle mezarlıklar arasında geçmiş ve geçmektedir. Yani başı örtülü annelerle (kadınlarla) başını örtmek istemeyen evlatları aynı özgürlük için bedel ödemeye devam ediyor. Kesik saçlarıyla anneler, gözyaşlarını örtülerine siliyor. Zira İran’da 1900’lü yılların başından itibaren koskoca bir tarih adeta kadın bedeni üzerinden görünür kılınıyor. İran tarihinin ‘modernleşme’si de; korkunç bir şekilde geriye sarıp ‘Humeyni’nin buyruklarına teslim olması da kadınların iradelerinin yok sayılması üzerine yapılandırılmış gidiyor.

İranlı meşhur yazar Esfandiari, 1979’daki İran İslam devrimine olan desteğin sebebini, o dönemde çoğu kadının ‘modernleşme’ adı altındaki kılık kıyafet dayatmalarından memnun olmamasıyla açıklıyordu. Örtünün çarşafın yasaklanmasıyla bazı kadınların da mini etek giymekten duyduğu rahatsızlığı dile getirdiğini aktarıyordu. Yani yine kadınlar diledikleri şekilde giyinemiyor diledikleri şekilde yaşayamıyorlardı. Peki sonra ne mi oldu?

Sürgünden dönen Humeyni’nin ilk buyruğu 7 Mart 1979’da kadınların çarşafla işe gitmesi oldu. Ertesi gün 8 Mart Kadınlar Günü. Kadınlar yine sokakta. Ve yine çoook uzun yıllar sürecek bir ölüm kalım savaşının tam kalbinde. İran’da Şah’ın devrilmesinin ardından, demokratik, eşitlikçi ve çoğulcu bir yönetim modeli kurulabileceğini düşünen iyimserler ordusu fena halde yanılmıştı. Molla rejimi bir yıl sonra 9 yaşından büyük kız çocuklarının da örtünmesini zorunlu kıldı. Kızlar için evlilik yaşı 18 iken, 13’e düşürüldü. Evlilik baba iznine bağlandı. Evvelki ay 2022 Temmuz’da iki kadın kendilerini savunurken kocalarını öldürdükleri için idam edildi.

Hasılı İranlı kadınlar ne kadar cesur ne kadar gözü karaysa sistem o kadar acımasız ve o kadar vahşi. Gerçekten de tarih boyunca İranlı muhalif kadınlar yalnız ama onurlu bir mücadele sergilediler ve sergilemeye devam ediyorlar. Beyaz Çarşamba gibi sivil itaatsizlik eylemleri kadınların üzerindeki baskıyı arttırsa da kendi aralarında ‘yalnız değiliz; birlikte nefes alıyoruz’ duygusunu perçinledi.

Videolardan birinde seslenen İranlı genç kadının söylediği gibi: “Yasemen’i tutukladılar, Müjgan onun sesi oldu, Müjgan’ı tutukladılar, Fereştah onun sesi oldu. Fereştah’ı tutukladılar, Ava onun sesi oldu. Ava’yı tutukladılar, ben onun sesi oldum. Beni de gelin tutuklayın! İnsan hakları için çaba gösteren herkesi tutuklayın! Sana sesleniyorum Hamaney! Başka bir kadın da benim sesim olacak!”

Şimdi onlarca genç kadın İran’da bir kez daha özgürlüğü için mücadele diyor. Ama sanmayalım ki sadece İranlı kadınların özgürlüğü için. Dili, dini, ırkı, rengi ne olursa olsun doğmuş ve doğacak olan her bir kadın için İranlı kadınlar yaşamını feda ediyor. Saçlarını kesiyor. Ölümün üstüne yürüyor. Belki de tarih boyu sürecek bir kadın devriminin ateşini yakıyor.