Bakanlık, vekalet ücretlerini 10 Ekim mağdurlarına ödetecek

Yayın tarihi: 30 Eylül 2019 Pazartesi 10:09 pm - Güncelleme: 30 Eylül 2019 Pazartesi 10:09 pm

10 Ekim Ankara Garı katliamında, mağdurların İçişleri Bakanlığı’na açtığı tazminat davalarında talep edilenin altında miktarlara hükmedilince İçişleri Bakanlığı, avukatlarının 4 bin ile 12 bin lira arasında değişen vekalet ücretlerini mağdur ailelerden istedi.

Ankara Garı katliamı davasında, kayıp ailelerinin ve yaralıların, devletin kurumlarının kusurlu olduğu gerekçesiyle İçişleri Bakanlığı’na tazminat talebiyle açtığı davalar sonuçlanıyor.

Gazete Duvar’dan Özlem Akarsu Çelik’in haberine göre, idari yargı, “kişilerin duyduğu acı ve elemin karşılığı olarak belirlenen” manevi tazminatlarda, talep edilenin çok altında miktarlara hükmederek, reddedilen tazminat miktarı açısından, mevzuat gereği 10 Ekim mağdurlarının, Bakanlık lehine vekâlet ücreti ödenmesini talep etti.

İçişleri Bakanlığı,mağdur ailelere tazminatlarını ödemeden, vekalet ücretlerinin tahsili için davacılara yazı gönderdi. Mağdur ailelerinin bu ücretleri ödememesi halinde icra işlemine başlayacak. Reddedilen miktarların yüksekliği nedeniyle İçişleri Bakanlığı lehine hükmedilen vekalet ücretleri 4 bin ile 12 bin lira arasında değişiyor.

“Devletin kusuru yok ama tazminat ödenmeli”

Konuyu, Gazete Duvar’a değerlendiren 10 Ekim Davası Avukat Komisyonu’ndan Nuray Özdoğan, çıkan tazminat kararlarının, ceza yargısı gibi devletin kurumlarının sorumluluğunu araştırmaktansa sosyal risk ilkesi denilen, idarenin terör saldırısı kapsamında gördüğü vakalarda kusura bağlı olmayan sosyal sorumluluğunu gerektiren ilkeyi uyguladığını belirtti. Bu kararın “Devletin hizmet kusuru yok ama sosyal risk ilkesi gereği tazminat ödenmeli” anlamına geldiğini belirten Özdoğan, “İdari davalarda devletin sorumluluğuna işaret eden dilekçe içerikleri nedeniyle kimi avukatlar hakkında soruşturma dahi başlatıldı. Oysaki dilekçelerin dayanağını oluşturan, ceza soruşturması ve idari soruşturmada ortaya dökülen, emniyet ve istihbarat makamlarının sorumluluğunu ortaya koyan delillerdi” dedi.

“Karar, bu kadar acı ve elem duymuş olamazlar anlamına geliyor”

Özdoğan, açıklamasının devamında şunları söyledi:

Maddi tazminat miktarları, maluliyet ve yoksun kalınan destek miktarı hesabı ile yargılama sırasında sonradan, manevi tazminat miktarları ise kişilerin duyduğu acı ve elemin karşılığı olarak belirleniyor. İdari yargı, manevi tazminat davalarında, talep edilenin çok altındaki miktarı kabul etti ve reddedilen kısım açısından mevzuat gereği İçişleri Bakanlığı lehine vekâlet ücretine hükmetti. Oysaki bu katliamdan ve yaşanan kayıplardan duyulan acı ve elemin tarifi de bedeli de yoktu. İdari yargı reddettiği kısım için kararlarında gerekçe yazmadı. Sonuçta redde dair karar, bu kadar acı ve elem duymuş olamazlar anlamına geldi ve mağdurların talep ettiğinin altında tazminatlara hükmetti. İdari yargı cesur davranıp delilleri toplasa ve değerlendirseydi hem tazminat taleplerini tam olarak kabul edecek hem de sorumlu kamu görevlileri hakkında savcılığa ihbarda bulunmak durumunda kalacaktı. Aileler de bir kez daha mağdur edilmeyecekti.

“İnsanların yaraları depreşti ve derinleşti”

İçişleri Bakanlığı kendi müfettişleri aracılığıyla hazırlattığı raporda dahi devletin kurumlarının kasıt ve ihmaline işaret etmişken idari yargı, ‘ihmal ve kasıt yoktur, bu kadar manevi acı çekmiş olamazlar’ diyerek ailelerin, olayda birinci derece sorumluluğu bulunan Bakanlık lehine vekâlet ücreti ödemesine hükmetti. Ailelerin olanakları olanların bir bölümü bu ücretleri ödedi. Yakınlarının kaybında sorumluluğu bulunan Bakanlığa ödeme yapmak zorunda kalmaları, insanların yaralarını depreştirdi ve derinleştirdi.

“Tam kabul kararı verilmeliydi”

Var olan delillerle idari yargının yapması gereken, manevi tazminat talepleri için yaşanan bu vahşetin, katliamın oluş süreçlerini dikkate alarak tam kabul kararı vermek olmalıydı. İçişleri Bakanlığı’na bağlı Emniyet ve istihbarat birimlerinin katliamları engellemediklerine hatta yol verdiklerine ,hatta kimi unsurları ile dahil olduklarına dair güçlü şüpheler ve deliller varken Bakanlığın, mağdurları vekâlet ücret talepleri ile daha da yaralamamasını beklemek mümkün müdür? Bir hukukçu olarak bilmiyorum.