Tarikat ve cemaatlerle protokol yapmaya devam edeceklerini söyleyen Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin'e art arda tepki geldi. 

Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin, Meclis’teki bütçe görüşmelerinde, bakanlığının 2 bin 709 protokolünün bulunduğunu ve bunların 10’unun tarikat-cemaatlerle imzaladığını açıkladı.

CEMAAT-TARİKATLARA 'STK' DEDİ

Muhalefet vekillerinin yoğun itirazları arasında konuşan Bakan Tekin “Bahsettiğiniz STK’lerle ilgili de birşey paylaşayım” deyip şunları söyledi: "Çok hoşunuza gidecek bir şey daha söyleyeceğim. Bakın Milli Eğitim Bakanlığı şu anda, 2023yılı itibarıyla geçerli 2 bin 709 tane protokolümüz var. Bu protokollerden 1167 tanesi resmi kurumlarla. 550 tanesi STK’larla. 986 tanesi ise TEMA’dan Kızılay’a bir sürü STK’yla. Bunların içinde sizin tarikat-cemaat dediğiniz bizim STK dediğimiz yapılarla toplasanız 10 tane protokolümüz vardır. Ve ben bu protokollerle bize hizmet eden, destek olanlara da teşekkür ediyorum. Onlarla da protokol yapmaya devam edeceğiz." https://tele1.com.tr/bakan-tekin-cemaat-dediginiz-stklarla-protokol-yapmaya-devam-edecegiz-973050/

'DEVRİMCİ ÖĞRETMENLER BUNA İZİN VERMEZ'

Tekin'in bu sözlerine tepki yağdı. 27. Dönem CHP Ankara Milletvekili ve Eğitim Sen Kurucu Genel Başkanı Yıldırım Kaya, Tekin'e şu tepkiyi gösterdi: "Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin gaf üstüne gaf yaptı. Tekin, 1 milyon 250 bin öğretmeni olduğunu unutmuş. Bu kadar öğretmeni olan bir kurum görevini öğretmeniyle değil tarikat ve cemaatlerle yaptığı protokollerle yapar mı? Hiç sıkılmadan 'Ben tarikat ve cemaatlerle bu protokollere yapmayı devam edeceğim. Çünkü gençlerin çocukların dağa gidişini engelliyor' diyor. Bu Milli Eğitim Bakanı'nın ayıbı. Buradan öğretmenlere, öğretmen sendikalarına çağrı yapıyorum; üyelerinize sahip çıkın. Üyelerinizin onurunu inciten bu bakana gerekli yanıtını verin. Mustafa Kemal Atatürk ilk kuruluşunda "Efendiler, ey millet biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler ve mensuplar memleketi olamaz" demiştir. Eğitimin bilimle, eğitim ordusuyla dünyaya örnek sunmuştur. Şimdi bakanlığı işgal eden kişi bunu diyor. Yönetemezsin, yönetemezsin. Devrimci ve laik öğretmenler buna izin vermez. "

EĞİTİM SEN TEPKİ: EĞİTİM SİSTEMİ KUŞATILDI

Tekin'e Eğitim Sen'den ise yazılı açıklamayla tepki geldi. Açıklamada şöyle denildi: TBMM’de devam eden 2024 bütçe görüşmelerinde Millî Eğitim Bakanlığı (MEB) bütçesi görüşülürken söz alan Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin, “Tarikat ve cemaatlerle protokol yapmaya devam edeceğiz” diyerek, yıllardır eğitim sistemi üzerinden sürdürülen “eğitimde dinselleşme” uygulamalarını bakanlık politikası olarak sürdüreceklerini itiraf etmiştir. Bakan Tekin’in eğitim sistemini yıllardır kuşatan dini tarikat ve cemaatleri, “sivil toplum örgütü” (STK) olarak tanımlaması dikkat çekicidir. Türkiye’de yaşanan yoğun dinselleşme, eğitim sürecinde dinsel sömürüye kaynaklık eden kimi pratik uygulama ve söylemlerin yaygınlaşması, son yıllarda eğitimin bütün kademelerinde yaşanan bir sorun olarak dikkat çekmektedir. Okullarımız uzun süredir adeta belli bir inanç ve mezhebi temsil eden zihniyetin kuralları ve uygulamaları ile karşı karşıyadır. MEB bir taraftan ÇEDES projesi ile okullarda ‘manevi danışman’ sıfatıyla imamları görevlendirirken, diğer taraftan dini dernek ve cemaatlerle art arda protokoller imzalamaktadır. Siyasi iktidarın 12 Eylül rejiminden miras aldığı ‘Türk-İslam sentezi’ yaklaşımı geçtiğimiz 21 yıl içinde adım adım hayata geçirilirken, MEB’in proje ve protokoller üzerinden eğitim sistemi içine yerleştirdiği dini vakıf ve cemaatler tarafından okullar, yurtlar, kurslar vb. üzerinden doğrudan iktidar desteği ile tıpkı bir örümcek ağı gibi bütün eğitim sistemi kuşatılmıştır.

'YOĞUN PSİKOLOJİK BASKI'

MEB tarafından eğitim müfredatının dini değerler çerçevesinde biçimlendirilmesinden okullarda dini etkinlikler üzerinden somut uygulamalara kadar hemen her alanda dini öğeler, eğitim sürecine adım adım yerleştirilmektedir. Geçtiğimiz 21 yıl içinde, eğitim biliminin en temel ilkeleri ve öğrencilerin gelişim süreçleri yok sayılarak hayata geçirilen dinselleştirme adımları, öğrenciler ve veliler üzerinde yoğun psikolojik baskı oluşturmaya başlamıştır. Türkiye’de eğitimin dinselleştirilmesi, eğitim sisteminin, önceden belirlenmiş siyasal-ideolojik hedefler doğrultusunda; biçim, içerik, öğretme-öğrenme sürecinde kullanılan yöntemler, söylemler ve materyallerin büyük ölçüde dini kural ve referanslara göre düzenlenmesi ve biçimlendirilmesi şeklinde hayata geçmektedir. Eğitimin devlet eliyle dinselleştirilmesi sürecinde, bir taraftan imam hatip okullarının devlet eliyle sayılarının arttırılması politikası sürdürülürken, diğer taraftan MEB’in Diyanet İşleri Başkanlığı ve çeşitli dini vakıf ve derneklerle yakın iş birliği artarak sürdürülmektedir. MEB, Diyanet, dini vakıf ve dernekler arasındaki yakın ilişki ve iş birliği son yıllarda belirgin şekilde artmıştır. 13 Eylül 2014 tarihinde Resmi Gazetede yayınlanan yasal düzenlemeyle MEB, imam hatip liselerinde mesleki eğitim için ‘çeşitli kurumlardan destek almanın’ önünü açmış; bu durum, “İmam hatip liselerinde eğitim ve öğretim yılı süresince ‘imamlık, hatiplik, vaizlik, müezzinlik, Kuran kursu öğreticiliği ve benzeri mesleki uygulamalara’ yönelik eğitimlerle ilgili ‘çeşitli kurumlardan destek alınabilecektir’ şeklinde tarif edilmiştir. Bu düzenlemeyle başta TÜGVA ve TÜRGEV olmak üzere Ensar Vakfı, İHH, Hizmet Vakfı, Hayrat Vakfı, İlim Yayma Cemiyeti, Birlik Vakfı, Hizbullah’a yakınlığıyla bilinen Peygamber Sevdalıları Derneği vb. gibi dini vakıf ve derneklerin devlet okullarında seminer verebilmesi, kitap dağıtabilmesi, yarışmalar düzenlemesi ve kendi kurumlarında öğrencileri stajyer olarak eğitebilmesinin yolu açılmıştır.

'YENİ GERİLİM ALANLARI YARATIYOR'

Türkiye’de uzunca bir süredir yapıldığı gibi eğitim sisteminin dini kurallara göre düzenlenmesi, dini eğitimin yaygınlaşmasının kaçınılmaz sonucu okullarda öğrencilerin inanan ya da inanmayan, dindar ya da dinsiz, ibadet eden ya da etmeyen gibi kategorilere ayrılmasına ve yeni gerilim alanları yaratılmasına neden olmaktadır. Toplumda ve okullarda bütün din ve inançtan insanlar, eşit koşullarda yaşamak ve aynı kurallara uymak durumundadır. Laiklik, herhangi bir gruba ya da mezhebe dinsel ayrıcalık ve üstünlük tanımaması, farklı inanç ve dinlerdeki insanlar arasında eşitliğin sağlanmasının temel koşuludur. Bunun gerçekleşmesi için devletin ve MEB başta olmak üzere, tüm devlet kurumlarının farklı din, mezhep ve inançlara eşit mesafede durması ve ayrımcılık yapmaması gerekmektedir.

'MÜCADELEYE DAVET EDİYORUZ'

Devlet eğitimi ve toplumsal yaşamı örgütlerken bunu dini kurallara, söylemlere ya da referanslara göre yapmamalıdır. Eğitim sistemi dini kural ve referanslara göre değil, bilimsel gerçeklere ve toplumsal ihtiyaçlara göre düzenlemelidir. Değişik din, mezhep, inanç ve dünya görüşünden insanların gerçek anlamda ‘eşit yurttaş’ olarak kabul edilebilmesi, devletin bütün inançlara eşit mesafede ve tarafsız olması yönündeki taleplerdeki ısrara, okullarda farklı kimlik, inanç ve dünya görüşleri arasında ayrım yapılmamasına bağlıdır. Devletin, inanç alanına girerek, şu ya da bu biçimde elindeki olanakları kullanıp, devleti belli bir dinin ya da inancın, Türkiye’de olduğu gibi belli bir mezhebin savunucusu ve destekçisi durumuna getirmek yönündeki girişim ve uygulamalara karşı bütün eğitim bileşenlerini birlikte hareket etmeye ve mücadeleye davet ediyoruz." Tekin'in sözlerine sosyal medyadan çok sayıda tepki geldi. https://twitter.com/egitimsen/status/1736699686046609770
Kaynak: TELE1