Ayasofya’da bir gözaltı hikayesi

Yayın tarihi: 2 Haziran 2022 Perşembe 6:44 pm - Güncelleme: 2 Haziran 2022 Perşembe 6:58 pm

Müzeden camiye çevrilen İstanbul Sultanahmet’teki tarihi Ayasofya, sık sık tahribat görüntüleriyle gündeme geliyor. Paylaşılan fotoğraflarda Ayasofya’nın duvarlarından parça koparıldığı, yazı yazıldığı, tarihi yapıya zarar verildiği belirtiliyordu. Sadece Bizans kültürüne değil, Osmanlı’dan kalma bazı eserlere de insanların zarar verdiği anlaşılıyordu. Medyada yayımlanan görüntülere hem uzmanlar hem de yurttaşlar isyan ediyordu. TELE 1 ekibi de, bu haberlerin ardından 30 Mayıs pazartesi günü Ayasofya’ya giderek tahribatı yerinde görüntülemek istedi.

Tele1 ekibinin yanında Sanat Tarihi Derneği Başkanı Şerif Yaşar da vardı… Haberimizde doğru bilgiler verilmesi için bize hem rehberlik yapacak hem de görüşlerini izleyicilerimizle paylaşacaktı.

Bin beş yüz yıllık bir geçmişi olan Ayasofya’nın önünde kamuya açık bir alanda röportaj yapmaya başladık. Şerif Yaşar Ayasofya’nın yıkılma tehlikesinden, dışarıda ve içeride alınmayan güvenlik önlemlerine kadar kadar birçok konuya değindi. Röportajımız devam ederken sivil kıyafetli biri gelip çekimi engellemeye çalıştı. Polis olduğunu ve kimlik göstermemizi istedi. Kendi kimliğini göstermeden sorular sormaya başladı. Hatta camiden rahatsız olduğumuzu ve o yüzden Ayasofya’ya geldiğimizi bile iddia etti.

Biz de kamuya açık bir alan olduğunu ve bulunduğumuz alan için bir izne gerek olmadığını söyledik. Birkaç telefon görüşmesi yaptıktan sonra İstanbul Valiliği’nin yasak getirmediğini öğrendik. Bunu vurguladığımızda ise lafı çevirip iznin emniyet olarak verilmediği söylendi. Sonrasında sivil olan kişi amirleri ile görüştü ve amirleri de böyle bir izne gerek olmadığını çekime devam edebileceğimizi söyledi. Daha sonra sorunun çözüldüğünü düşünüp röportajımıza devam ettik ve dışarıdaki çekimi bitirdik.

Ayasofya’daki tahribatı haberleştirmek istediği için gözaltına alınan Engin Açar serbest bırakıldı

ŞERİTLİ GÜVENLİK

Sanat Tarihi Derneği Başkanı Şerif Yaşar ile birlikte, Ayasofya içine girdik. Tarihi imparator kapısına doğru yürürken yapı üzerine ziyaretçiler tarafından kalemlerle yazılan yazıları gördüm. O bölümler siyah şeritlerle kapatılmıştı. Parçalarının kopartıldığı alan, acele bir şekilde tarihi dokuyla ilgisi olmayan bir şekilde ve kabaca restore edilmişti. Şerif Yaşar’ın aktardığına göre restorasyon apar topar yapılmıştı. Ayasofya yönetimi önce İtalya’dan özel bir ahşap beklenildiği ve üç hafta sonra geleceği söylenmiş. Ama savcılık tarafından soruşturma açıldıktan bir gün sonra restorasyon yapılmış. Yaşar bu konu içinde soruşturma sonuçlanmadan restorasyonun yapılmasının suç olduğunu söyledi.

Ayasofya’nın içinde bulunan ahşap korkuluklar dikkatimizi çekti. Şerif Yaşar bir buçuk sene önce ahşapların üstüne oturulduğunu, yaslanıldığını bu nedenle kırılma ve çatlama tehlikesine dikkat çekmişti. Yaşar bunun için uyarılarda bulunduğunu söyledi. Bu uyarı dikkate alınmamış sadece Bizans’tan kalan görkemli Kilise binası değil, Camiye çevrildikten sonra eklenen Osmanlı mimarisine ait yüzlerce yıllık korkuluklar da çoktan çatlamıştı. İçeriye girdiğimizde de onlarca kişi o yapılara yaslanmaya ve oturmaya devam ediyordu.

TURİSTLER UYARILMIYOR

Yaşar önce güvenlik görevlilerine durumun yanlış olduğunu ve ziyaretçilerin uyarılması gerektiğini söyledi. Güvenlik görevlileri aralarında Türkçe bilmeyen turistlerin de olduğu gruba seslenerek ahşap yapılara yaslanmamaları gerektiğini söyledi. Maalesef insanlar da buna kayıtsız kaldı ve yaslanmaya devam etti. Çünkü aralarında Türkçe bilen yoktu.. Belli ki polis de İngilizce ya da yaygın konuşulan başka bir yabancı dil bilmiyordu. Güvenlik görevlileri, tarihi eseri koruyacak yerde, kadınların başı açık şekilde Ayasofya’ya girmelerini engellemeye çalışıyordu. Öyle ya, müze camiye çevrilmişti. Paha biçilmez tarihi eser kimin umurundaydı. Önemli olan, kitapta dayanağı olmasa da İslami geleneklerdi.

İçeride yaşananları telefonumla kaydetmeye çalıştığım sırada bu kez turizm şube ekipleri bizi engelledi. Turizm şube ekipleri Ayasofya’dan alınan görüntülerin gündeme gelmesinden kendilerinin sorumlu tutulduğunu, bu nedenle gerekli işlemi yapmaları gerektiğini söyledi. Kısaca “baskı altındayız, riske alamayız” dediler. Hatta kendi aralarında güvenlik zafiyeti yüzünden ihalenin her seferinde kendilerine kaldığını bile konuşuyorlardı.

Bu sırada tutanak tutmak istediler ve tutanakta Tele1 muhabiri olduğumu ve izinsiz çekim yaptığımı ısrarla kayda geçirmek istediler. Kesinlikle kabul etmedim. Defalarca çektiğim görüntüleri silmemi istediler, yine karşı çıktım. Bu arada ben çekim yaparken videoda da görüldüğü üzere çok sayıda turist çekim yapmaya devam ediyordu. Turistlere müdahale etmeyen polisler, beni gözaltına alarak Sirkeci karakoluna götürdü.

Tele 1 muhabirleri olarak izinsiz çekim yaptığımız iddiasını tekrarlamayı sürdürdüler. Karakolda, olayı savcılığa bildirdiklerini ve haber beklediklerini söylediler. O sırada anladım ki, benim şahsi Twitter hesabım kontrol ediliyordu. Çünkü bir polis memuru yanıma gelerek “Ayasofya’ya gelme niyetiniz, yaptığınız paylaşımlardan anlaşılıyor” dedi. Bunun üzerine tepki gösterip “amacımız neymiş bize de söyleyin, eğer paylaşımlarım nedeniyle gözaltına alındıysam bunu bilmeliyim” diye karşılık verdim. Yanıt alamadım.

Gözaltında olmadığımızı, sadece muhafaza altında olduğumuzu söylediler. Yaklaşık 40 dakika daha bekledikten sonra, savcılıktan haber geldi. Savcı olayın abartıldığını, Ayasofya’da çekim yapmanın suç olmadığını, dolaysıyla serbest bırakılmamız yönünde talimat vermişti. Savcılıktan gelen talimatın hemen ardından serbest bırakıldık.

Gözaltı süreci böyle sona erdi. İşimize devam edecektik. Ertesi gün Gezi Direnişinin yıl dönümüydü. Hazırlık yapmamız gerekiyordu. Polisle başımız dertteydi, bu kez Taksim’de Gezi Direnişinin anması için toplanan kalabalığın haberini yaparken bir grup polisin saldırısına uğrayacaktık. Belli ki Tele 1 iktidarı ve bir kısım polisi rahatsız etmeyi sürdürüyordu.