Cumhur ve Millet ittifaklarının yanı sıra sosyalistlerin de emek eksenli bir birliktelik oluşturmasında yarar ve gereklilik vardır. Türkiye toplumu derin bir ekonomik, sosyal ve siyasal kriz yaşıyor. Toplumun üçte ikisini oluşturan emekçi kesim, işsizlik, işten çıkarılma, yoksulluk, pahalılık, gelir adaletsizliği gibi sorunlarla baş etmeğe çalışıyor. AKP, “tek adam rejimi” adı altında siyasal İslamcı, faşizan yönetim anlayışını topluma kabul ettirmeye çalışsa da ciddi bir tepkiyle, çeşitli alanlarda yönetememe kriziyle karşıya kalıyor. Yoksul kesimin de AKP’den umudu kestiği görülüyor. Yerel düzeyde çeşitli işçi eylemleri olmakla birlikte bu eylemlerin parçalı bir biçimde gerçekleşmesi, etkinliğini azaltıyor. Emek hareketinin bir bütünselliği, sosyal ve siyasal bir hedefe dönük örgütlenme ve mücadele anlayışı zayıf gözüküyor. Keza işçi sınıfına öncülük edecek, tüm emek kesimini kapsayan bir siyasal partinin varlığından da söz edilemez.

YENİ ÖRGÜTLENME MODELİ

Peki bu koşullarda ne yapmalı? Öncelikle birleşik bir emek hareketinin oluşturulması, gerekli gözüküyor. İşçi, memur, kayıt dışı çalışan, taşeron, emekli dahil tüm emek kesimini kapsayan bir örgütlenme modeline ihtiyaç var. Türkiye’de faal nüfusun, yani işgücünün (15 yaş +) yüzde 69’u ücretlidir. Ücretli çalışanlara emeklileri ve küçük esnafı dahil ettiğimiz zaman nüfus toplamı 60 milyonu buluyor. Bu sayı da, toplam nüfusun 3/4’ünü oluşturuyor. Oysa örgütlü kesim, yani sendikalı işçi sayısı 2,1 milyon olup sendikalaşma oranı yüzde 14’tür. Toplu iş sözleşmesinden yararlananlar ise bir milyon civarındadır (yüzde 7). Görüldüğü gibi ücretli nüfusun nicel ağırlığına rağmen sendikal örgütlenmesi çok düşük bir düzeyde bulunuyor. Yeni bir örgütlenme anlayışı açısından yatay örgütlenme modelinin benimsenmesi daha sağlıklı olabilir. Yatay örgütlenmeden kasıt, yerel düzeyde işkoluna bakmaksızın işçi, memur ve diğer çalışanların ortak bir zeminde örgütlenmesidir. Yereldeki sendikal birlikler bu modele uygun örgütlenmeler sayılabilir. İşçi meclislerinin oluşturulması da bu bağlamda gündeme gelebilir. Böyle bir örgütlenme modelinin yanı sıra ekonomik ve siyasal mücadele bütünlüğünü esas alan anti-kapitalist bir program da ortaya konmalıdır. Kuşkusuz belli bir vadede tüm emek kesimini kapsayan bir işçi sınıfı partisinin inşası ve önderliği de gerekli gözüküyor.

SOMUT TALEPLER

Emek hareketinin kitlelerin somut ihtiyaçlarına yanıt verecek tarzda özlü birkaç talebini ortaya koymak da önem taşıyor. Bu talepler şöyle sıralanabilir: *Asgari ücret ve bütün ücretler, asgari ücret kadar vergi kesintisinden muaf olmalı, *Asgari ücret sonrası ilk vergi dilimi yüzde 10 olarak gerçekleştirilmeli, *En düşük emekli aylığı, asgari ücret düzeyine yükseltilmeli, *Elektrik, su, doğal gaz ve internet faturaları, vergi ve kesintiden muaf olmalı, *Tüm gıda ürünlerinde KDV sıfırlanmalı, *Zenginlere servet vergisi getirilmeli, *Aile sigorta dalı yürürlüğe konmalı, *İşsizlik sigortasından yararlanma koşulları iyileştirilmeli. *Sosyalist odağın gerekliliği Bu çerçevede emek hareketine öncülük edecek ve toplumda düzen dışı bir alternatifi ortaya koyan sosyalist bir odağın oluşturulmasına da ihtiyaç vardır. 2010 referandumunda ÖDP (şimdiki Sol Parti), TKP, EMEP ve Halk Evleri, ortak bir platform oluşturarak anayasa değişikliklerine (hayır) oyu kullanmıştı. Bu birlikteliğin yüzde 42’lik (hayır) oyunda ciddi bir etkisi oldu. Önümüzdeki süreçte de böyle bir oluşum gerçekleştirilebilir. Sol Parti, sosyalistlerin birliğini öngören açıklamalarda bulunuyor. TKP, 31 Ağustos 2021 tarihinde yeni bir cephe çağrısı yaptı. Bu çağrıda bağımsızlık, laiklik ve emek kavramları esas alındı. TKH’nin de bu üç unsuru benimseyen bir cumhuriyet programı açıklaması var. Ayrıca Sol Parti, TKP, EMEP, TKH ve TİP de bir süre önce Afganistan ve laiklik meselesi üzerine ortak bir açıklama yayınladı.

MEVCUT İTTİFAKLAR

AKP ve MHP’den oluşan Cumhur ittifakı, mevcut düzeni sürdürmek isterken Millet İttifakı da, önümüzdeki süreç için yine düzen içi bir restorasyon programı öneriyor. Millet İttifakı'nın programı, “güçlendirilmiş parlamento” ihtiyacı dönük olup geniş kitlelerin, emekçilerin özlem ve taleplerine uzak bir program. Bu ittifakta yer alan İYİ Parti, Saadet Partisi ve Demokrat Parti de sağ eğilimli partiler. Bu ittifaka yakın gözüken ve AKP’den ayrılıp yeni kurulan DEVA ve Gelecek Partisi de sağcı. CHP üst yönetimi de, sağ sosyal demokrat. CHP’nin son kurultayında kabul edilen 13 maddelik “İkinci Yüzyıla Çağrı” beyannamesinde sendikal haklarla ilgili tek bir madde yok. Sosyal politika ile ilgili sadece tek bir madde var. O da “Aile Sigortasının kurulması”. Bu sigorta dalı da, zaten ILO’nun (Uluslararası Çalışma Örgütü) gereklerinden biri. CHP’nin beyannamesinde, sermaye kesimine dönük şöyle bir madde var: “Sanayi kesiminin ihtiyacını karşılamak amacıyla Teknoloji liselerinin kurulmalıdır”. Keza CHP’nin bildirgesinde “Laiklik” ilkesini kapsayan bir madde de bulunmuyor. TÜSİAD da son çıkışı ile bu ittifakın programına destek verdi. Millet ittifakı, neoliberal eksenli merkez sağ bir seçenek. Düzen içi bir çözümle, sola kapalı bir anlayışla krizden çıkılması amaçlanıyor. Öte yandan HDP de, demokrasi ittifakı bağlamında ayrı bir oluşum içinde. HDP’nin son açıkladığı 11 maddelik “Tutum Belgesi”nde sosyalist bir perspektif olmadığı gibi düzen içi bir çözüm anlayışı egemen. O nedenle öncelikle sosyalistlerin ayrı bir birliktelik içinde olması, daha uygun gözüküyor. Kuşkusuz HDP ile ayni oluşum içinde olmamakla birlikte demokrasi mücadelesinde, “tek adam rejimi”ne karşı yan yana durmakta yarar vardır.

ŞİLİ ÖRNEĞİ

Dünyadaki çeşitli uygulamalarda da sosyalist partilerin ve güçlerin ortak bir tavır geliştirdiği görülüyor. Örneğin uzun yıllar Pinochet diktatörlüğünde yaşan Şili halkı, 21 Kasım 2021’de yapılacak seçimler için sosyalist sol ittifakın çıkardığı ortak bir aday etrafında birleşti. Ağırlığını sosyal demokratların değil sosyalist soldan kurulu bir ittifakın ortak adayı olan Gabriel Boric, anketlerde ilk sırada gözüküyor. Şili’de sol muhalefetin Kurucu Meclis önerisi ile böyle bir noktaya gelindi. Ülkemizde de 1961 yılında kurulan Türkiye İşçi Partisi (TİP), emekçi kitlelere ve yoksul köylülüğe dayanan, onların somut sorunlarını dile getiren bir parti niteliğindeydi. 1965 seçimlerinde yüzde 3 oyla 15 milletvekili çıkararak parlamentoda bir grup oluşturmuştu. Hem mecliste, hem diğer toplumsal alanlarda etkili bir muhalefet görevini yerine getirmişti. TİP’in 1960’lı yıllardaki bu tavrı, CHP’yi de sola doğru çekmişti. CHP, kendini “ortanın solu” diye konumlandırmıştı. Kuşkusuz daha sonraki siyasal gelişmeler, TİP içindeki ideolojik bölünme, kitlelerle olan bağın zayıflaması, sınıf mücadelesinde pasif bir tutum izlemesi, bu partinin etkinliğini azalttı.

EMEK+LAİKLİK+BAĞIMSIZLIK

Tüm bu tarihsel süreçten de ders alarak günümüzde emek eksenli sosyalist bir solun birlikteliği büyük önem kazanmaktadır. Böyle bir siyasal oluşum için ülkedeki tüm sosyalist parti ve güçlerin, emeğin aktif mücadelesinden yana sendikaların, mühendis ve tabip odalarının ve benzeri kuruluşların yerel düzeyde örgütlenmelerinin yanı sıra merkezde de temsilcilerinin oluşturduğu bir platform kurulabilir. Böyle bir oluşum, öncelikle Kurucu Meclis önerisi ile önemli bir çıkış yapabilir. Ardından somut talepler üzerinden kısa bir programını açıklayabilir. Bu programda işçi sınıfının ve yoksul kesimin emeğe dönük önemli talepleriyle laiklik ve bağımsızlık temaları esas alınmalıdır. Laiklik meselesinin emekçilerin sınıfsal çıkarlarına uygun olduğu somut olarak belirtilmelidir. Anti-emperyalist mücadele anlayışının anti-kapitalist bir içeriğe sahip olduğunun da altı çizilmelidir. Kuşkusuz öncelikle tek adam rejiminden kurtulmak gerekir. Ancak içinde bulunduğumuz süreç, kapitalizmin genel krizi ile ülkedeki siyasal İslamcı, faşizan rejimin sorunlarının iç içe geçtiği ve mevcut ekonomik krizin daha da derinleştiği bir sürece evirilmiştir. Millet İttifakı'nın kısmı bir tadilat öngördüğü, emekçi yoksul halkın sorunlarına köklü bir çözüm getirmeyen bu yaklaşımı yerine sosyalistlerin sürece müdahil olduğu radikal bir çıkış gerekmektedir… (ATİLLA ÖZSEVER)