Astana’da İdlip gerginliği!

Yayın tarihi: 22 Ağustos 2019 Perşembe 11:57 am - Güncelleme: 22 Ağustos 2019 Perşembe 12:21 pm

İdlib’de yaşanan son gelişmeler, Türkiye, Rusya ve İran arasında 2017 yılında Suriye’de siyasi çözüm için başlatılan Astana sürecinin geleceğini de tartışmaya açtı.

 

Cumhuriyet Gazetesi’nden Hüseyin Hayatsever’in aktardığına göre; İdlib’in güneyindeki gözlem noktasına giden konvoyu hava saldırısına uğrayan Türkiye’ye Rusya’dan verilen yanıtta geçen yıl varılan Soçi Mutabakatı’ndaki yükümlülüklerini yerine getirmediği vurgusu sürecin kırılganlığını gösteriyor.

Suriye ordusu, İdlib’i terk etmek isteyen sivil halk için güvenlik koridoru açtı

11 Eylül’de Ankara’da, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ve İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani’nin katılımıyla yapılacak olan üçlü zirvede, Astana sürecinin geleceğinin masaya yatırılması bekleniyor.

Özellikle Rusya ve Türkiye arasındaki yaklaşım farkının giderilip giderilemeyeceği, fiilen işlemeyen sürecin resmen devam edip etmeyeceği üzerinde belirleyici olacak.
Suriye’de siyasi çözüm için sürdürülen Cenevre sürecinden bağımsız olarak Türkiye, Rusya ve İran’ın garantörlüğünde Suriye hükümeti ve muhalifler arasında 2017 başında Kazakistan’ın başkentinde başlatılan Astana görüşmeleri 2011’den bu yana savaşın sürdüğü ülkede “çatışmasızlık bölgeleri” ilan edilmesinin yolunu açmış, bu kapsama İdlib de dahil edilmişti.

Çatışmasızlığın sahada gözlemlenmesi için Türkiye, İdlib sınır hattında muhaliflerin kontrol ettiği bölgede, Rusya ve İran ise Suriye ordusunun kontrol ettiği bölgelerde gözlem noktaları kurmuşlardı.

Geçen yılın eylül ayında ise Suriye ordusunun o dönem yaklaşık yarısı terör örgütü El Nusra’nın da içinde yer aldığı Heyet Tahrir Şam’ın (HTŞ) kontrolündeki İdlib’e operasyon olasılığının arttığı bir dönemde Türkiye ve Rusya, Soçi’de vardıkları mutabakatla İdlib etrafında silahsızlanma bölgesi oluşturulması konusunda anlaşmışlardı.

KARAYOLLARI AÇILAMADI

Soçi Mutabakatı’yla Türkiye, İdlib’de “ılımlı” olarak adlandırılan silahlı muhaliflerle “terörist” olarak tanımlanan grupları ayırmak gibi zorlu bir görev üstlendi. Bu görev mutabakatın üzerinden bir yıl geçmesine karşın yerine getirilemedi. Mutabakattan bu yana HTŞ İdlib’in yaklaşık yüzde 90’ını kontrol eder hale geldi. Mutabakatla Suriye’nin ana karayolları M4 ve M5’in trafiğe açılması da hedeflenmişti ancak bu hedefe de halen ulaşılamadı.

İdlib’in en güneyinde bulunan Morik’teki Türk gözlem üssüne takviye kuvvetlerin ilerleyişi sırasında Türk askeri konvoyunun saldırıya uğraması, Astana sürecinin başından bu yana yaşanan en büyük krizlerden birini oluşturdu.

Sahada çatışmasızlığı gözlemlemek görevini üstlenen Türk askerleri çatışan taraflardan birinin hedefi haline geldi. Ardından Rusya Devlet Başkanı Putin ve Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov’dan gelen Türkiye’nin İdlib mutabakatındaki yükümlülüklerini yerine getiremediği açıklamaları da iki ülke arasındaki görüş ayrılığının derinliğini ortaya koydu.

Soçi Mutabakatı ve Astana sürecini zora sokan bu gelişmeler yaşanırken 11 Eylül’de Ankara’da üçlü Astana liderler zirvesi yapılacak. Erdoğan, Putin ve Ruhani ile Astana sürecinin geleceğini görüşecek. Sürecin devam edip etmeyeceğinde şu ana kadar Türkiye’nin çağrılarına olumlu yanıt vermeyen Rusya’nın nasıl bir politika izleyeceği belirleyici olacak.

‘TERÖRİST TANIMI’ ANLAŞMAZLIĞI

Rusya’dan zaman zaman “Türkiye’nin Soçi Mutabakatı’ndaki sorumlulukları yerine getireceğine inanıyoruz” açıklamaları gelse de özellikle son bir aylık dönemde Suriye ordusunun İdlib operasyonları yoğunlaştı.

Rusya’nın da desteklediği bu operasyonlara Türkiye, ateşkesin bozulduğu gerekçesiyle karşı çıkıyor. Burada Türkiye ile Rusya arasındaki en temel anlaşmazlık hangi örgütün “terörist” olarak tanımlandığı konusunda yaşanıyor. Türkiye bazı silahlı grupları terörist olarak saymayıp ÖSO içinde görürken Rusya ve Suriye bu grupları terörist olarak tanımlayabiliyor.

İdlib’deki ateşkes terörist gruplara yönelik operasyonları kapsamadığı için Rusya ve Suriye, bu operasyonların ateşkesi bozmak anlamına gelmediğini savunuyor. Tanımlama üzerindeki belirsizlik, hem Soçi Mutabakatı’nı, hem de Astana sürecini zora sokan unsurlar arasında yer alıyor.