Anti-emperyalizm ve milliyetçilik-I

Kurucu milliyetçilik

Türkiye'nin modern tarihinde bir ideolojik akım ve bir siyasal hareket olarak milliyetçiliğin izi sürüldüğünde bile, birbirinden hayli farklı akımlarla karşılaşılır. Bu farklı milliyetçilik anlayışlarının hem birbiriyle örtüşen ortak alanları hem de bir birinden uzaklaşan farklı uçları vardır. Şimdi öncelikle bu farklı milliyetçilik ekollerine güncellikle ilişkilendirerek biraz daha yakından bakalım. Bir cumhuriyet ideolojisi şeklinde gelişen batıcı Türk milliyetçiliği, "200 yıllık geri kalmışlık" kompleksinin (aşağılık duygusunun) aşıldığı iddiasına dayanır. Bu zihniyet dünyası, Batılı olmayı çağdaşlaşma ve ilerleme olarak anlamakta, dolayısıyla milliyetçiliği yerel ölçeklerin üzerine çıkarak evrensel düzeyde yeniden kurmaya çalışmaktadır. Batılı bir eğitimden geçmiş, görece modern bir estetik anlayışına sahip ilk kuşak, cumhuriyetçi seçkinlerin temsil ettiği bu orta ve üst sınıf kültürüdür. Ancak bu orta ve üst sınıf kültüründe, kapitalistleşme sürecinin derinleşmesiyle paradoksal olarak (özellikle 1980'lerden itibaren) gelişen siyasal gericilik, derin bir çözülmeye yol açtı. Yeni burjuvalaşan kesimler, taşra sermayesinin yükselmesi ve bir ara tabakanın oluşması, sınıflar arasındaki kültürel geçişkenliği de beraberinde getirdi. Bu ara tabaka, yeni sınıfsal konumuna uygun olarak bir yandan Batı kültürüyle buluşmaya çalışmakta, ama diğer yandan da taşraya ait değer yargılarından, zevklerinden ve davranış kalıplarından da kopamıyordu. Taşra sadece siyasal olarak değil, kültürel olarak da kuşatıcı bir karakter kazanıyordu. Ve fakat bu kuşatma sürecinde kendisi de dönüşüme uğrayacaktı. Yazının devamını okumak için tıklayın.