‘Anadolu Rock Ozanı’ Cem Karaca’sız 17 yıl

Yayın tarihi: 8 Şubat 2021 Pazartesi 11:33 am - Güncelleme: 8 Şubat 2021 Pazartesi 11:33 am

Güçlü sesi, benzersiz yorumu ve etkileyici sahne tavrı ile hafızalara kazanan Cem Karaca, vefatının 17’nci yılında anılıyor.

Türkiye’nin en özgün sesine ve stiline sahip şarkıcılarından Cem Karaca, 8 Şubat 2004’te kaldırıldığı hastanede 59 yaşında vefat etti. Anadolu rock müziğinin Barış Manço, Erkin Koray ve Fikret Kızılok’la 4 öncüsünden birisi sayılan Cem Karaca,  asıl adı Irma Felekyan olan opera ve tiyatro sanatçısı Toto Karaca ile tiyatro sanatçısı Mehmet İbrahim Karaca’nın çocuğu olarak, 5 Nisan 1945’te İstanbul’da dünyaya geldi.

Kendisini “Anadolu rock ozanı” olarak tanımlayan Karaca, yeteneğini fark eden annesi sayesinde henüz 6 yaşındayken müzik eğitimine başladı. 6-7 Eylül Pogromu durulduktan sonra Cem Karaca, Robert Koleji’ne kaydoldu.

“Sahne tozunu” küçük yaşlarda yutmasına karşılık Cem Karaca, doktor ya da mühendis olmayı istedi. “Suadiyeli Nesrin” olarak hatırladığı bir genç kızı etkilemek için sokak ortasında söylediği şarkı, müzik kariyerinin başlangıcı oldu. Beyoğlu Spor Kulübünün lokalinde arkadaşlarını kırmayıp sahneye çıkarak profesyonelliğe adım atan Cem Karaca, “Dinamitler” ve “Jaguarlar” adlı gruplarla “Rock and Roll” parçaları seslendirdi.

Baba Mehmet Karaca ise hariciyeci olmasını istediği oğlunu şarkıcılıktan vazgeçirmek için neredeyse her şeyi yaptı. Sahnede Elvis Presley şarkıları seslendiren oğlundan, “Aman Adanalı” türküsünü istemesi için adam kiraladı, oğlunu yuhalattı. Annesinin desteğini alan Cem Karaca’yı bu sevdadan vazgeçiremeyen Mehmet Karaca, oğluna “Buraların müziğini yap” diyerek tavsiyede bulundu.

Lise diplomasıyla eğitim hayatını noktalayan Cem Karaca, ilk evliliğini 1965’te tiyatro oyuncusu Semra Özgür ile yaptı. Evlendikten 3 gün sonra askere Antakya’ya gitti. Vatani görevi sırasında bir askerin bağlamasıyla söylediği türkü, Cem Karaca’da ve müziğinde adeta dönüm noktası oldu. Bir röportajında Cem Karaca, “Ben o güne kadar ne garip, ilkel bir müzik diye düşünürken bir de baktım ki benim o anda içinde bulunduğum hissiyatı o müzik canlandırıyor, dile getiriyor, anlatıyor.” ifadelerini kullandı. Batı enstrümanlarıyla Anadolu müziği yapma kararı alan Cem Karaca, vatani görevi bitip İstanbul’a döndüğünde Mehmet Soyarslan’ın kurduğu “Apaşlar” grubuyla çalışmaya başladı. Cem Karaca, bir plak şirketinde tanışıp sıkı dost olduğu Aşık Mahsuni Şerif’in türkülerini de repertuvarına aldı.

Cem Karaca, 1967’de Hürriyet gazetesinin düzenlediği Altın Mikrofon yarışmasına sözleri Erzurumlu Emrah’a ait, “Emrah” bestesiyle katıldı. Yarışmada birinciliği “Mavi Çocuklar”a kaptırarak ikinci olan Cem Karaca ve Apaşlar’ın ilk plağı, Hürriyet gazetesi tarafından yayımlandı. Grup, aynı yıl “Hudey”, “Vahşet” ve “Bang Bang-Bir Anadolu Hikayesi” eserlerinin olduğu bir 45’lik daha çıkardı.

Almanya’ya giden Cem Karaca ve Apaşlar, Fredy Klein Orkestrası ile şarkılar kaydetti. Türkiye’deki en önemli popüler müzik eserlerinden birisi olarak nitelendirilen sözü ve müziği Mehmet Soyaslan’a ait “Resimdeki gözyaşları” da bu kayıtlar arasındaydı. Şarkı ilk kez 1968’de, “Resimdeki Gözyaşları/Emrah” adlı plakta yer aldı. Karaca, bir röportajında ise Mustafa Altıoklar’ın yönettiği “Ağır Roman” filmiyle 1997’de müzikseverlerce bir kez daha keşfedilen bu şarkının, Mehmet Soyaslan’la gittikleri Moğollar konserinden sonra, “Ne yaparız da onları sollarız” diye kara kara düşünürken ortaya çıktığını anlattı.

Daha önce tiyatro deneyimi olan Cem Karaca, 1970’te ise başrolleri Murat Soydan ile paylaştığı yönetmen Yücel Uçanoğlu’nun çektiği yerli kovboy filmi “Kralların Öfkesi”nde oynadı.

Cem Karaca, 1971’de müzik çalışmaları için Kardaşlar grubuyla Almanya’ya gitti. Plak çalışmalarını tamamlamak üzereyken 12 Mart 1971 Muhtırası yayınlandı. “Oy gülüm oy” plağının toplatılması kararı alınınca Almanya’da bir süre daha kalan Cem Karaca ve grubu, daha sonra yurda döndü.

Müzik yolculuğuna Moğollar’la devam eden Cem Karaca, 1974’te “Namus Belası” ve “Gurbet” şarkılarının olduğu bir 45’lik çıkardı. “Namus Belası”, ilk günden itibaren listelerin en üst sırasında yer aldı.

Bu başarıya rağmen Cem Karaca, Moğollar’la vedalaşıp, Kardaşlar grubundan ayrılan Ünol Büyükgönenç’i birlikte çalışmaya ikna ederek Dervişan’ı kurdu. Cem Karaca ve Dervişan, müzikte Progressive Rock’a yaklaşırken “Tamirci çırağı”, “Kavga”, “Parka”, “İhtarname”, “Yoksulluk kader olamaz”, “İşçi Marşı”, “Maden ocağının dibinde” gibi şarkılara imza attı. Sarper Özsan’ın bir tiyatro oyunu için bestelediği “1 Mayıs Marşı”nı seslendiren Cem Karaca’ya bu plak nedeniyle dava açıldı.

Dervişan ile yolları ayrılan ve bir süre tedavi için yurt dışında bulunan Barış Manço’nun kurduğu Kurtalan Ekspres’le de çalışan Cem Karaca, “Edirne’den Ardahan’a” söyleminden esinlenerek ismini verdiği “Edirdahan” grubunu kurdu. Karaca ve Edirdahan, 1978’de “rock opera” olarak nitelendirilen “Safinaz” albümünü çıkardı.

Türkiye’deki politik gerginliğin, karmaşanın ve kamplaşmanın belki de en üst düzeye çıktığı 1979’da, “1 Mayıs Marşı” plağı nedeniyle yargılanan, Cem Karaca, Almanya’ya gitti. Hakkında açılan davadan ceza alacağına kesin gözüyle bakılan Cem Karaca, yurda dönmedi. Karaca, 7 Nisan 1980’de kaybettiği babası Mehmet Karaca’nın cenazesine de katılamadı.

Selda Bağcan’la Münih’teki 1 Mayıs gösterisinde çekilen fotoğrafının bir magazin gazetesinde, “Cem Karaca gizli hesaplar peşinde” başlığıyla yayınlanması, Cem Karaca’nın hayatında yeni bir dönüm noktasının da başlangıcı oldu. Cem Karaca’ya ve o günlerde zaten Türkiye’de olan Selda Bağcan’a “yurda dön” çağrısı yapıldı. Avukatlarının sakın gelme uyarısını dikkate alan Cem Karaca, 6 Ocak 1983’te vatandaşlıktan çıkarıldı.

Başka bir ülkenin vatandaşlığına geçmeyi tercih etmeyen Cem Karaca, Birleşmiş Milletlerin vatansızlar için sağladığı pasaportla hayatını sürdürdü. Sanatçı Almanya yılları için “Gurbetin acısını dindirecek bir merhem henüz keşfedilmedi. İnsan içinde yaşıyor onu. Kemiklerine kadar yaşıyor. Allah kimseye vermesin böyle bir sıkıntı.” ifadelerini kullanmıştı.

Cem Karaca, Mehmet Barı ve Mesut Yılmaz’ın aracılığıyla Hannover Fuarı nedeniyle Almanya’da bulunan dönemin Başbakanı Turgut Özal ile görüşme fırsatı yakaladı. Münih’teki bir otelde gerçekleşen bu görüşme, “Cem Karaca, Özal’ın elini öptü, af diledi” şeklinde yansıdı. Görüşmeden yaklaşık 2 yıl sonra 27 Haziran 1987’de yurda döndü.

Maddi sıkıntılar yaşayan Cem Karaca, 1990’da Cahit Berkay’ın ikna çabaları sonunda girdiği Kuşadası Altın Güvercin Müzik Yarışması’na “Kahya Yahya” şarkısıyla katılıp birinci oldu. Cahit Berkay ve Uğur Dikmen ile müzik yolculuğunu sürdüren Cem Karaca, “Rap diye rap rap”, “Islak ıslak”, “Kerkük Zindanı”, “Bindik bir alamete” gibi şarkılarla yoluna devam etti. Karaca, yıllarca yasaklı olduğu TRT’de 1994’te, “Raptiye” isimli program yaptı. Karaca, Flash Tv’de de “Efendime söyleyeyim” isimli programa imza attı. Cem Karaca, annesi Toto Karaca’dan dolayı da Ermeni müziğiyle ilgiliydi. Cem Karaca’nın son dönemi de sayılan bu yıllarda Türkçe sözlerle seslendirdiği “Töre”, “Sevda kuşun kanadında”, “Dur be yeter” şarkılarının Ermeni ezgileri olduğu belirtiliyor.

Cem Karaca, yapımcılığını Apaşlar’dan arkadaşı Mehmet Soyarslan’ın üstlendiği Gani Müjde’nin “Kahpe Bizans” filminde küçük bir rol aldı. Bu film için 3 şarkı da seslendirdi.

Mahsun Kırmızıgül ile “Hayat ne garip”, Mehmet Eryılmaz ile “Hayvan terli” ve Yeni Türkü için “Göç yolları” şarkısını seslendiren Cem Karaca, son büyük konserini 17 Ocak 2004’te Ankara Saklıkent’te verdi. Son günlerinde “Yol Arkadaşları” grubuyla İstanbul’da sahne alan Cem Karaca, 8 Şubat 2004’te kaldırıldığı hastanede vefat etti.