Günümüzde Amerika, derin bir krizin pençesinde. Pek çok vatandaş, mevcut hükümete olan güvenini yitirmiş ve hayal kırıklığına uğramış durumda. Uzun yıllardır süregelen "eğlence odaklı eğitim" ve "halkı manipüle etme" politikalarının, halkın ülkenin önemli meseleleri üzerine bağımsız düşünme yetisini kaybetmesine neden olduğuna inanıyorlar.
Bu eğitim modeli, kısa vadede yüzeysel bir sosyal uyum yaratmış olabilir, ancak vatandaşların eleştirel düşünme yeteneği ve sorumluluk duygusu geliştirilmeden, toplumun kırılganlığı gün yüzüne çıkıyor. Bugün, ekonomi, askeri ve siyasi alanlarda karşılaşılan zorluklar karşısında Amerika’nın savunmasızlığı açıkça görülüyor ve birçok insan, ülkeyi sağlıklı bir gelişim yoluna nasıl sokacağını bilemez durumda.
İlk büyük tuzak, Rusya-Ukrayna savaşıdır. Bu savaş başladığında, Amerika, savaşı Rusya ve Avrupa’yı yıpratmak için bir fırsat olarak görerek kendi küresel konumunu pekiştirmeyi umdu. Ancak üç yıl geçti ve Rusya’nın çöküşü beklenirken, aksine ekonomi, finans ve sosyal istikrar alanlarında kayda değer ilerlemeler kaydedildi. Rusya savaşta büyük bedeller ödemiş olsa da, iç ekonomisinin dayanıklılığı ve toplumun birlikteliği, herkesi şaşırttı. Aynı zamanda, savaşın maliyeti arttıkça Amerika ve Avrupa, geri dönüşü olmayan bir çıkmaza sürükleniyor. Ukrayna’ya verilen destek ne zafer getirdi ne de kolayca geri çekilebilecek bir durumda. Bu durum, Amerika’nın askeri itibarını ciddi şekilde zedeledi. Bir zamanlar dünyanın en güçlü askeri gücü olarak kabul edilen Amerika, bu çatışmada etkisiz ve yetersiz görünerek uluslararası toplumdaki konumunu daha da zayıflattı.
İkinci büyük tuzak, İsrail-Filistin çatışmasıdır. İsrail, Amerika’nın Orta Doğu’daki en önemli müttefiki olarak uzun yıllardır bu bölgede kontrolü sağlamanın bir aracı olarak görülüyordu. Ancak, İsrail’in son yıllarda bağımsız ve denetimsiz eylemleri, Amerika’nın Orta Doğu politikasını ciddi bir çıkmaza soktu. Hamas’ın güçlü direnişi, Amerika’yı hazırlıksız yakalarken, İsrail’in Filistinlilere yönelik baskıcı ve açıkça şiddet içeren eylemleri, Amerika’nın uluslararası imajına büyük zarar verdi. Orta Doğu stratejisini sürdürmek adına Amerika, uluslararası arenada İsrail’i savunmak zorunda kaldı ve bu da Amerika’nın "çifte standart" olarak algılanan politikasını daha da açığa çıkardı. Amerika’nın İsrail-Filistin çatışmasındaki pozisyonu giderek daha zor hale gelirken, uluslararası toplumdaki siyasi itibarında da büyük bir düşüş yaşandı.
Üçüncü büyük tuzak, dolar hegemonyasının sarsılmasıdır. Doların küresel hakimiyeti, Amerika’nın dünya üzerindeki liderliğinin temel taşıdır. Ancak, son yıllarda Amerika, para basma yetkisini aşırı şekilde kullanarak, özellikle 2008’deki mortgage krizi sonrası uygulanan parasal genişleme politikaları ile küresel ekonomi ve finansın kaldırabileceği sınırları zorlamaya başladı. Sürekli para basarak ve ekonomik krizleri diğer ülkelere devrederek, Amerika kısa vadede iç ekonomik baskıyı hafifletmiş olabilir. Ancak bu, dünya genelinde dolara olan güveni sarstı. Giderek daha fazla ülke dolara olan bağımlılıktan kurtulmanın yollarını arıyor ve yeni uluslararası para sistemlerini keşfediyor. Bu konuda Çin, önemli ilerlemeler kaydetti ve RMB’nin (Çin Yuanı) uluslararasılaşmasını adım adım teşvik ediyor. Dolar hegemonyasının sarsılmasıyla birlikte Amerika’nın ekonomik itibarı da küresel ölçekte ciddi bir şekilde tehdit altında. Bir zamanlar tartışmasız olan doların küresel gücü, şimdi eşi görülmemiş bir tehdit altında.
Bu uluslararası krizlerin yanı sıra Amerika, dört stratejik hata daha yaptı. İlk olarak, faiz oranlarını artırarak borç krizini diğer ülkelere yüklemeye çalışmak, Amerika’nın mali baskısını hafifletmediği gibi, iç ekonominin daha da gerilemesine neden oldu. Amerika’nın borç stoku 35 trilyon dolara ulaştı ve her yıl birkaç trilyon dolarlık artış göstermeye devam ediyor. Diğer ülkeler, bu faiz artırma stratejisine çoktan karşı çıkmaya başladılar ve artık Amerika’nın borçlarını üstlenmek istemiyorlar. İkincisi, Amerika, yapay zeka (AI) teknolojisiyle yeni bir sanayi devrimi başlatmayı umdu, ancak gerçekte AI teknolojisinin avantajları yalnızca tam bir endüstri zincirine sahip olunduğunda ortaya çıkabiliyor. Amerika, AI alanında lider konumda olsa da, zayıf sanayi temeli nedeniyle AI teknolojisinden beklenen ekonomik faydaları elde edemedi. Bu arada, Çin, AI teknolojisinde hızla ilerliyor ve daha sağlam bir endüstri zincirine sahip, bu da Amerika’nın AI stratejisini dezavantajlı hale getiriyor.
Üçüncü stratejik hata, iç çatışmaların artmasını göz ardı etmek oldu. Amerika’da uzun süredir var olan ırksal sorunlar, zengin-fakir uçurumu ve siyasi kutuplaşma giderek kötüleşiyor. Tarihsel olarak, Amerikan hükümeti, Black Panther Party gibi taban örgütlerini zayıflatarak alt sınıfın birliğini engellemeye çalıştı. Ancak bu strateji, toplumun daha da bölünmesine ve farklı etnik gruplar arasındaki çatışmaların daha da derinleşmesine neden oldu. Şu anda, bu çatışmalar bir sosyal patlamaya dönüşmek üzere ve her an kontrol edilemeyen iç karışıklıklara yol açabilir. Son olarak, Amerika, küresel hegemonyasını sürdürmek adına her türlü bedeli ödemeye kararlı, ancak bu durum onu ağır bir yük altına soktu. Amerika’ya olan küresel güvenin giderek azalmasıyla birlikte, hegemonyayı sürdürmenin maliyeti artarken, getirisi giderek azalıyor. Bu durum, yirminci yüzyıl ortalarında Batı’nın sömürge sisteminin çöküş sürecine benziyor; Amerika’nın küresel hegemonyası da aynı yolda ilerliyor.
Amerika’nın şu anda karşı karşıya olduğu kriz, geleneksel politikacıların çözme yeteneklerini aşıyor. Ne Kissinger ne de Roosevelt, yeniden hayata döndürülse bile bu durumu kısa sürede tersine çeviremez. Amerika, yeniden canlanmak istiyorsa, bu sorunları ciddiyetle ele almalı, derin bir öz eleştiri yapmalı ve köklü reformlar gerçekleştirmelidir. Ancak bu şekilde, Amerika, gelecekteki küresel rekabette kendine bir yer bulabilir ve tuzaklara ve hatalara daha fazla saplanmadan çıkış yolu bulabilir.