Artı Gerçek Genel Yayın Yönetmeni Ali Duran Topuz bugünkü köşesinde TELE1 Genel Yayın Yönetmeni Merdan Yanardağ’ın hedef gösterildikten sonra tutuklanmasını taşıdı. Topuz, İYİ Partili isimlerin Yanardağ’ın tutuklanmasındaki rolüne dikkat çekerek "İYİ Parti, iktidarın seçimden önce çok sözünü ettiği 'yerli milli muhalefet' projesinin dışardan kabul gören ilk adayı olmak için Yanardağ’ın üstüne çullandı. Saldırganlar içinde (iktidarın Çelebisi dışında) Akşener’in yeni kurmaylarının ön safları çekmesi boşuna değil. İkili masa ittifakı bu. Saldırının alametlerini de kongrede vermişti Akşener zaten" diye yazdı.

TELE1 Genel Yayın Yönetmeni Merdan Yanardağ, AKP’li troller ve İYİ Partili bazı isimlerin hedef göstermesinin ardından tutuklandı. Yanardağ’ın tutuklanmasına başta gazeteciler olmak üzere birçok isimden tepki geldi.

Artı Gerçek Genel Yayın Yönetmeni Ali Duran Topuz da bugünkü yazısında TELE1’e düzenlenen operasyonu konu edindi. Topuz’un “Merdan Yanardağ niye hedef? Akşener/Çelebi ortak kurbanı” başlıklı yazısında şu ifadeler yer aldı:

“İYİ Parti, iktidarın “yerli milli muhalefet” projesine katılmak için Yanardağ’ın üstüne çullandı. İkili masa (Akşener/Çelebi) ittifakı bu! CHP’yi dizayn etmek zor belki ama CHP’deki Kürtlerle/HDP ile diyalog fikrini sabote etmek hiç zor değil.

https://tele1.com.tr/mehmet-ali-guller-yazdi-yanardaga-operasyonun-hedefi-869927/

Merdan Yanardağ’ın tutuklanma gerekçesi yapılan sözler arasında (evet, montajlı halleriyle bile) hiçbir suç alameti, iması, ihtimali yok. Yani Yanardağ tutuklanmadı, tutsak edildi. Dahası, muhalefetteki bir partinin iktidar kulübüne üyelik törenine “kurban olarak” seçildi.

Mahkeme kararındaki ağır, açık ve insanın ağzını açık bırakan “kanun yalanı” sebepsiz yere söylenmedi yani. Mesele sadece basit bir “Öcalan övgüsü” filan olsa, o yalana gerek kalmazdı: Kararda, “terör örgütü propagandası suçu”nun, “tutuklanmayı gerektiren katalog suçlardan” olduğu yazılıyor. Oysa öyle bir şey yok. O katalog suç listesinde bu suç yok. Hatayı aşan ağır bir durum bu, bir hukuki yalan. Bu kadar ileri gidilmesinin sebebi, projenin öneminden kaynaklanıyor. İktidar/muhalefet ortaklığı çok önemli.

KILIÇDAROĞLU’NA VE CHP/KÜRT İTTİFAKINA SALDIRI

Daha açık konuşayım:

İYİ Parti, iktidarın seçimden önce çok sözünü ettiği “yerli milli muhalefet” projesinin dışardan kabul gören ilk adayı olmak için Yanardağ’ın üstüne çullandı. Saldırganlar içinde (iktidarın Çelebisi dışında) Akşener’in yeni kurmaylarının ön safları çekmesi boşuna değil. İkili masa ittifakı bu. Saldırının alametlerini de kongrede vermişti Akşener zaten.

Atılan taşın hedeflediği kuşlar birden fazla: Bu saldırı, 3 Mart’ta Akşener’in altılı masaya attığı tekmenin devamı aynı zamanda. O zaman seçim sürecinde Kılıçdaroğlu’nu zayıflatmak amaçlanıyordu, adaylığı engellenemese bile. Şimdi seçimden sonra iktidarın aynı amacına hizmet ediliyor. Yani kalırsa zayıf bir Kılıçdaroğlu kalsın giderse zaten zayıf ve parçalanmaya hazır bir CHP olsun. Diğer CHP medyasının, özellikle Halk TV’nin, Yanardağ vakasına sanki başka dünyada geçiyormuş muamelesi yapması da o zayıf CHP’nin uzakta olmadığını gösteriyor zaten.

Tabii Kılıçdaroğlu’nu zayıflatmak da yetmez bu Çelebi/Akşener ittifakına; aynı zamanda Kılıçdaroğlu/CHP lehine ve iktidar/ittifak aleyhine en kararlı biçimde çalışmaya aday bir yayın organının hizaya getirilmesi çabası var. Yani bir hedef de “iktidarın onayladığı yerli ve milli kodlara uygun muhalif medya” oluşturmak. RTÜK başkanının heyecanla ortalık yere atılmasının sebebi bu.

YEREL SEÇİME HAZIRLIK

İktidarla işbirliği işportasında öyle bir iki hedefli işler yetmez, dahası var: Kürt meselesinde Kılıçdaroğlu’nun yerel seçimlerde başardığı, genel seçim ve cumhurbaşkanı seçimlerinde de aslında başardığı ama nihai başarıya bizzat Akşener yüzünden ulaşamadığı “Kürtlerle ittifak” kapısını mühürleme girişimi var. Merdan Yanardağ’a çeşitli iftiralarla saldırabilirlerdi, mahkeme kararında kanunda yazılı olmayan ifade yazılıymış gibi yapan bir yargı varsa, bahane aramak bile gerekmez. Ayrıca RTÜK’ün TELE1’i harcaması için öyle bahanelere bile ihtiyacı yoktu zaten. Fakat Yanardağ’a saldırı için “Öcalan” adının seçilmesi, hem her şeyi garantiye almanın bir yolu, hem de asıl hedefi tutturmanın bir yoluydu. Merdan Yanardağ’ın sözlerinin önemi de burada beliriyor: Yanardağ, tecrit meselesini gündeme getirerek, aslında ana muhalefet partisine ve muhalefette kararlı (yani İYİ Parti hariç) kesimlere yaklaşan seçimlerde tutulacak yolu da göstermiş oluyordu. İYİ Parti’lilerin buradan saldıracağının alametleri, daha kongredeki öfke dolu lider konuşmasında vardı esasen; çünkü onlar da yaklaşan yerel seçimde iktidar yanında/yakınında bir pozisyonla çıkarlarını yükseltmek istiyor.

Akşener Kongre’de, en çok bozulduğu şeyin “İstanbul’u (ve Ankara gibi diğer bazı büyükşehirleri) HDP oyuyla aldık” lafı olduğunu ilan ederken, CHP ile ilişkisini de kökten hatalı bulduğunu ilk defa söylemiş oldu. CHP’nin 15 milletvekili transferi ile seçime girebilen Akşener, bunun için hep teşekkür eden Akşener, şimdi hayatımın hatası filan, en büyük pişmanlığım filan diyor. Yani diyor ki: CHP ile ittifakta hata ettim, şimdi bu hatamdan döndüm, resmi, yerli ve milli muhalefetim artık. Hatasının büyüklüğünü de HDP’ye vurarak gösteriyor, “HDP oyu ile İstanbul’u “aldık” diyenlere de posta koyuyordu “İYİ Parti olmadan alın bakalım” gibilerinden!

Akşener’in kongredeki bu iki sözü, CHP konusunda en çok rahatsız olduğu şeyin (iktidar ile beraber) HDP ile diyalog olduğunu açıkça ortaya koyuyor. Hiç saklamadı diyeceksiniz, bal gibi sakladı hayır: İstanbul seçiminde mesela, cumhurbaşkanlığı seçimi ve genel seçimde olduğu gibi siyasi artistliklere yönelmedi İYİ Partililer. O zaman HDP oyları ile aldık demeyi de biliyorlardı, Leyla Zana filan övüyorlardı. Şimdi artık bu bahane ile CHP ile ilişkilerini haram ilan ediyorlarsa, aslında artık “İKTİDARIN MUHALEFETİ” olmaya karar verdiklerinden. Çelebi ile beraber Yanardağ’a saldırma sebepleri de bu. Kongredeki laflar da güzelce yerine oturuyor, böylece.

NOTLAR

1- YANARDAĞ TESLİM OLMADI

Merdan Yanardağ bir kurban olarak seçildi, özel olarak Kılıçdaroğlu yanlısı CHP camiasına ve medyasına, genel olarak Kürtlerle diyalog fikrine sıcak duran bütün muhalefet kesimlerine gözdağı vermeyi hedefledi seçiciler. Aynı zamanda yeni dönemin ilk özel ittifakını kutlama kurbanıydı bu. Fakat “kurban” sözü yanlış anlaşılmasın, Yanardağ öyle çaresiz, boynu eğik bir kurban filan değil. Görünen o ki Yanardağ bütün bunları, yani sebepleri, hedefi ve mekanizmayı biliyor, görüyor ama teslim olmuyor. Yani “Kurtuluşun kolay değil” tehdidine karşı, “Elinize geleni ardınıza koymayın” diyor. Bir meslektaş olarak geçmiş olsun dileğimi tekrar edip, dayanışma içinde olduğumu belirteyim.

2- BAŞLAMA VURUŞU AKŞENER’DEN

İYİ Parti, Erdoğan ve kurmaylarının “yeni muhalefetten beklediklerimiz” katalog listeli kompozisyon ödevini geçmeye azmetmiş anlaşılan. Merdan Yanardağ’a saldırıyı başlatan, ve tutuklama derekesine getirecek kadar köpürten heyetin içinde İYİ Partililer, AK Partililerin gerisinde kaldı. Başlama vuruşunu da kurultayda Meral Akşener yaptı esasen! Yani “Merdan Yanardağ’a operasyon” aynı zamanda muhalefeti dizayn operasyonu. Yukarıda laf dağılmasın diye sözü kısa tuttum, burada biraz daha açayım:

Akşener Kurultay’da sadece son altılı masa ittifakını değil, CHP ilişkilerinin başlangıç noktasını reddederek “Altılı Masa”nın kurucusu Kılıçdaroğlu’na yönelik kampanyada gönül borcu kısmından kendisini ibra ettirdi. “En büyük pişmanlığım” dediği şey aslında partinin belki de bugüne kadar gelmesini sağlayan temel bir jest idi. Fakat aynı kurultayda, daha önce altılı masaya tekme atarken dile getirdiği bir meseleyi öyle güzel vurguladı ki, Akşener’in iktidar blokuna girme arzusunu daha iyi anlatacak bir laf, vurgu, telaffuz daha bulamayız: “Kılıçdaroğlu'ndan randevu aldım gittik. İki parti yerel seçimlere birlikte gitmeyi teklif ettik, sonuçta bir başarı çıktı. Beni en çok etkileyen, üzen ne oldu biliyor musunuz... İstanbul'un seçimini biz değil HDP kazandırdı! Bilmem nereyi biz değil HDP kazandırdı.”

Bu laflar hem İYİ Parti’nin Ekrem İmamoğlu’nu koçbaşı gibi kullanıp CHP’yi yönlendirme gayretinin 3 Mart’ta akim kalmasının hıncını taşıyor hem de şimdi Merdan Yanardağ’a saldırmanın altındaki motivasyonu açıklıyor: HDP dahil ülkedeki diğer sol/sosyalist ve demokrasi güçleriyle diyalog ve ittifak arayış ve imkanını doğru bulan CHP’lilere gözdağı veriyor Akşener, şöyle demiş oluyor: Biz olmasak İstanbul’u alamazsınız, HDP ile ipleri koparan kimse biz ondan yanayız! Bu hamle hem CHP’nin iç işlerine yönlendirme hem de iktidara, “HDP’nin muhalefet nezdindeki gücünü de ben bitiriyorum bak” mesajı verme amaçlarını taşıyan bir hamle. Fakat Merdan Yanardağ’ı ve TELE1’i hedef haline getiren bir sözü daha var kongredeki Akşener’in: “Bizim medyamız yoktur. Muhalif medya da bizim değildir. Mensupları da bizim değildir.”

“ALIŞTIĞIMIZ HUKUKSUZLUK STANDARTLARININ BÜTÜN ÖZELLİKLERİ”

3- ANTİ HUKUK’UN KATALOG İNFAZI

Merdan Yanardağ kararında tutuklama hükmü, tek cümleden oluşuyor. Cümle alıştığımız hukuksuzluk standartlarının bütün özelliklerini taşıyor: Tutarsız, anlamsız, illiyetsiz, insicamsız, gramersiz bir kelimeler yığını. Tersinden bakarsak, bir anti-hukuk şaheseri de diyebiliriz.

İçinde dokuz defa “şüpheli” kelimesi geçen cümlenin tek şüphe uyandırmayan yönü adaletsizliğe yemin etmiş bir akıldan çıkması. Cümleyi biraz öğelerine ayıralım.

Önce, üç öğeyi “göz önüne” aldığını söylüyor cümle: 1- “Şüphelinin üzerine atılı 'terör örgütü propagandası yapmak' suçunun vasıf ve mahiyeti, 2- mevcut delil durumu (26/06/2023 tarihli açık kaynak araştırma tutanağı içeriği ile tüm kolluk tutanakları) ile 3- şüpheli savunmaları göz önüne alındığında…”

Peki, “suçun vasıf ve mahiyeti”nde ne var? İşte o yok cümlenin herhangi bir yerinde, yargıç biliyor, size mi kalmış? Mecvut delil durumu peki? Söylüyor işte, “Açık kaynak araştırma tutanağı içeriği ve tüm kolluk tutanakları” bir de savunmalar. Ayrıca yazılması, değerlendirilmesi gerekir mi bunların? Ne lüzümu var, yargıcın “göz önüne alması” yeterli, başka bir göze göstermesine gerek yok. Fakat bu üç öğe, devamında sıralanan ve tutuklamayı haklı göstermeyi amaçlayan altı öğe ile herhangi ilişkide, bağda rezonansta filan değil; laf olsun otomatik sırayla dizilip torbayı doldursun misali.

a. şüphelinin üzerine atılı suçu işlediğine dair kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut delillerin bulunması,

Burada az duralım: Somut deliller var diyor, az önce de tutanaklarda var diyordu, ama bir delili bile söylemiyor “kuvvetli suç şüphesini gösteren somut deliller” sadece yargıca görünüyor! Bu arada her şey “televizyon konuşmalarından” ibaret ise kuvvetli suç şüphesi oluşturan “sözlerden” hiç değilse birini ikisini görmek isterdi insan, öyle ya tutuklama vereceksiniz! Ama durum bir sonraki cümlecikte daha da garipleşiyor!

b. delillerin henüz tam olarak toplanmamış olması,

Az önce kolluk tutanağı var diyordu, kuvvetli suş şüphesi delili var diyordu, şimdi deliller henüz tam olarak toplanmamış diyor! Ne toplanacak peki? İşte konuşmaların yer aldığı TV programı belli, o programdan alınıp montajla üretilen 2 dakikalık video belli. Daha ne toplanacak? Yeni bir montaj video olmasın?

Kuvvetli suç şüphesini gösteren deliller var ama onlar ne yargıç bize söylemiyor, öte yandan daha delliler tam toplanmadı diyor, tutuklayacak ya “delil karartma ihtimali” olmasın demeye getiriyor ama her şey TV konuşmasından ibaret! O zaman papatya falı bakar bir var diyor bir yok diyor, artık hangisine rast gelirse.

c. atılı suça ilişkin kanunda öngörülen cezanın alt ve üst sınırı ile

Ee? Alt sınır bir yıl üst sınır beş yıl, basın yoluyla olursa yarı oranda artırılır falan filan. “Tutuklama” gerektiren kısmı ne bunun?

d. CMK’nun 103/a maddesinde sayılan katalog suçlardan olması

Burası zuranın zırt dediği yer. Bütün anlamın kaybolduğu, cümlenin hiçbir öneminin olmadığı yer. Çünkü Merdan Yanardağ’a yöneltilen suçlama “katalog suçlar”dan değil. Mahkeme kararında bu nitelikte bir hata bulunamaz! Hele hele bu nitelikte bir hatayla bir kişi cezaevinde tutulamaz.

e. ve ölçülülük ilkesi dikkate alındığında

Dikkate alınmıştır elbette, ama bunu kimsenin görme şansı yok! Yazmıyor bir yerde çünkü.

f. şüphelinin kaçma ve saklanma şüphesini uyandıran somut olguların bulunduğu,

Kaçma ve saklanma? Hangi olgu gösteriyor bunu? “Merdan yapmaz delikanlı adamdır” demeyelim haydi, “Yapar arkadaş, işte delil, işte somut olgu” demesi gerekir kararı verenin. Diyor mu? “Var” diyor tabii ama nerde? “Soramazsın” diyor. Altı madde, “haklı bir tutuklama” için gerekli şekli kurallara uyulduğu gösterilsin diye alt alta dizilmiş ama hiçbirinin içeriği dolmuyor. Dahası, “katalog suç” bahsiyle beraber, “hata”yı bırakın, açıkça olmayan bir hususu var gibi kabul ediyor! Bu suçtur! Bu nedenle şüpheli hakkında adli kontrol uygulamasının yetersiz kalacağı anlaşılmakla; şüpheli ve müdafilerinin serbest bırakılma taleplerinin reddi ile şüpheli Merdan Yanardağ’ın… TUTUKLANMASINA…

4- NE HUKUK KALDI, NE BARO, NE ADALET!

Hasılı kelam, basitçe hatalı bir kararla karşı karşıya değiliz, açıkça ağır bir ihlalle karşı karşıyayız: Böyle bir kararın 24 saat bile yürürlükte kaldığı bir yerde herhangi bir “ceza hukuku”ndan bahsedilemez. Orada herhangi bir baro filan da yoktur. Orada adaletin a’sı yoktur. Orada bir cezaevi de bulunmaz, her yer zindandır. Diyeceksiniz ki, birader Osman Kavala var, HDP’lilerin tamamı bu durumdan farklı değil, bırak onları mesela Sedat Yılmaz, Abdurrahman Gök filan da benzer biçimde alındılar, onların alınması hukuken daha daha haklı değil!

Elbette doğru! Fakat doğru olması her yeni hukuksuzluk biçimini doğal karşılamamızı gerektirmiyor. Şaşırmaktan ve itiraz etmekten vaz geçmek, ölmeye razı gelmek demek olur. “İktidarın her işi hukuksuz zaten” demek de, bütün hukuksuzlukların aynı nitelikte ve özellikte olduğunu söylemek de doğru işler değil: Her işi hukuksuzsa bile hangi işi hangi biçimde hukuksuz daima izlemeli, tasnif etmeli, kaydetmeliyiz. Her hukuksuzluk ağırdır, ama bu aynı nitelik ve özellikte olduklarını göstermez, bunları eşitlemek, iktidarın eşitleyici mantığına teslim olmak anlamına gelir.

Örneğin, Kürt basınına, yani özgür basın geleneğine yönelik saldırı, Kürtlere yönelik genel ve tarihsel hukuksuzluğun olağan bir devamıdır; bunu beğenenler zaten iktidar ortağıdır, sessiz kalanlar da işbirlikçilerdir. Beğeni ya da işbirliği, aynı hukuksuzluğun size yöneltildiğinde çaresiz kalmanın yollarını açar. Çünkü Türkiye’de her nitelikli hukuksuzluk önce Kürtlere uygulanır, işe yarıyorsa genele teşmil edilir. Merdan Yanardağ’a bu kadar kolay tutuklama verilmesi, Kürtlere verildiğinde ses çıkarmamanın bir sonucudur bir yanıyla, ama oradaki sürecin bir benzeri ya da devamı değildir; yeni bir evreye geçildiğini gösterir daha çok.

“HEM YANARDAĞ’A CHP’Yİ HEM CHP’YE YANARDAĞ’I SATTIRMA BASKISI”

Hangi evre bu? Şu evre: Bu seçimleri kazanmakla iktidar, bugüne kadar idari-adli-siyasi planda tuttuğu baskı aygıtını sosyal ve kültürel alana da yayma hedefi için güç kazandı. Bu hedefin önemli bir parçası olarak da bütün muhalefeti yeniden dizayn etme arzusunda. Açık açık söylendi bu seçimden önce. İşte İYİ Parti de bu plana uyuyor: Yerli ve milli muhalefet olarak, gerektiğinde iktidar saflarına katılmaya da hazır olarak, görev ve sahne aldı. Şimdi, “CHP’yi düzenleme” amacına hizmet ediyor. Bu amaç çerçevesinde medyasına çökme operasyonu başlatılmış oluyor. Hem Yanardağ’a CHP’yi, hem CHP’ye Yanardağ’ı sattırma baskısı bu.

5 SUÇ OLMAYAN FİİL SUÇ OLUR MU ?

Suç olmayan fiilin suç olması size normal görünüyorsa ağır suç olanın da suç değil hukuk olduğunu savunuyorsanız boşuna iktidara karşıyım ayağı yapmayın. Buz gibi iktidar ortağısınız. Ne demek istiyorum? Buyrun:

İşkence suçtur, hem de anayasaya göre insanlığa karşı suç niteliğinde bir suçtur. Umut hakkını yok eden ağırlaştırılmış müebbet uygulanası işkence suçudur. Tecrit işkence suçudur. Bunları eleştirmek suç değil, görevdir. İşkence niteliğindeki tecrit size suç görünmüyorsa ve bu tecriti eleştirmek suç görünüyorsa iktidar ortağısınızdır. İktidar çünkü bu mekanizmanın iktidarıdır. Bunun adı da anti-hukuktur: Bir düzenlemeyi, hukuken korunan yararın tam tersine ulaşmak için kullanmak. Tecrit işkencedir, tecriti eleştireni hapse atmak, işkenceye karşı çıkanı hapse atmaktır. İYİ Parti bu anlamıyla da iktidar ortağıdır ama sadece “sembolik ortaklık” değil, gerçek anlamıyla bir iş birliği sürecidir bu. Önce Kılıçdaroğlu’nun kazanma imkanlarını dinamitlediler, şimdi iktidarın yerel seçimleri kazanması ve HDP/Yeşil Sol Parti geleneğini devre dışı kalması için ortaklık yapıyorlar.

Muhabir: Gizem Özlen