Ali Babacan: Türkiye bir kişi ve ailesinin kararlarıyla yönetiliyor

Yayın tarihi: 4 Mart 2020 Çarşamba 1:02 am - Güncelleme: 4 Mart 2020 Çarşamba 1:02 am

AKP’den istifa eden ve yeni parti kurma aşamasında olan eski bakan Ali Babacan, “83 milyonluk Türkiye’nin bir kişinin çevresindekiler ve ailenin kararlarıyla yönetildiğini” söyledi.

Babacan, ülke sorunlarını ve çözüm önerilerini paylaşan öğrencilere “Sizlerin arasından 15-20 kişilik bir kabine kursak inanın Türkiye çok daha iyi yönetilir” karşılığını verdi. 11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün de desteğiyle çalışmalarını yürüttüğü partinin kuruluş tarihi konusunda “Programın birkaç hafta içinde biteceği” mesajını veren Ali Babacan, “Kuruluş töreni için mekan görüşmesini de yaptıklarını” açıkladı. Babacan, gençlerin dile getirdiği sorunların “ekonomi, özgürlük, dış politika/mülteciler/terör ve adalet” şeklinde sıralandığının altını çizdi. Ülke sorunları konusunda görüşlerini dile getiren üniversiteli gençlerin “fişlenme, sosyal medya paylaşımı ya da beğeniler nedeniyle duydukları korkulara” işaret etmeleri ve bazı öğrencilerin “Babacan ile toplantıya gelirken bile kaygı duyduklarını” söylemeleri dikkat çekti.

Türkiye’nin farklı üniversitelerinden gençlerle Ankara’da buluşarak sohbet eden Babacan, kurulacak yeni partiye ve Türkiye gündemine ilişkin açıklamalarda bulundu.

Babacan, programın ilk bölümünde gençlerin Türkiye’nin mevcut problemlerine ilişkin fikirlerini dinlerken, problemleri “En çok telaffuz edilen ekonomi, ikinci sırada özgürlük, demokrasi eksikliği, üçüncü sırada dış politika, mülteci sorunu, terör, dördüncü konu olarak hukuk/adalet meselesi” şeklinde sıraladı.

“Devlet yönetiminin sorunları konuşturmaması ve önerileri reddetmesi çok içler acısı”

Babacan, Türkiye’nin problemlerinin ve bunların çözümlerinin görünürlüğüne dikkat çekerken, “Toplumda hem sorunları görme hem de çözümleri görme açısında bu kadar büyük bir mutabakat varken devlet yönetiminin hem sorunları konuşmama, konuşturmama, kabul etmeme gibi bir tutumunun olması hem de çözüm konusunda bütün bu önerileri reddetmesi çok içler acısı bir durum” derken, gençlere hitaben “Sizlerin arasından inanın 15-20 kişilik bir kabine kursak Türkiye çok daha iyi yönetilir” ifadelerini kullandı.

‘Kürt sorunu’na nasıl yaklaşacağına ilişkin soruya da yanıt veren Babacan, “Diplomasiyi iyi işletemiyorsanız, siyasi diyalog iyi kuramıyorsanız ilgili ülkelerle ve bölge bölge değişmekle beraber özellikle Suriye, Irak, sosyopolitik enstrümanları iyi kullanamıyorsanız terörle mücadelede başarılı olmak mümkün değil” açıklamasında bulundu.

“Parti programını önümüzdeki birkaç haftada açıklayacağız”

Partinin ne zaman kurulacağına ilişkin de ipuçları veren Babacan, programın henüz tamamlanmadığını belirtirken, “Biz programın son halini, bitirmedik ama önümüzdeki birkaç hafta bitireceğiz, açıklayacağız, kamuya alımlarda mülakatı tamamen kaldırmayı düşünüyoruz” dedi.

Babacan’ın açıklamalarından satır başları şöyle:

“Ben 2001’de AK Parti kurucusu oldum, 2002’de hükumet üyesi oldum, yani bakan oldum. 13 yıl bakanlık 14 yıl parti yönetimi. 2009-2010’dan itibaren ilk sinyaller gelmeye başladı, sorun sinyalleri. Yani ikinci dönemde 2007 seçimiyle beraber problem sinyalleri gelmeye başladı. Hatta benim ilk istifa mektubum Mart 2009 tarihlidir, bundan kaç sene önce. Fakat daha sonra işte düzelteceğiz, hep beraber yapacağız, dur nereye gidiyorsun gibi ikna yöntemleri nedeniyle biraz daha durdum içinde. Fakat sorunlar sadece büyüdü.

“Bir kişinin çevresindekilerin ve ailenin verdiği kararla 83 milyonluk ülke yönetiliyor”

“O ilk bölümde hep liyakate vurgu yaptınız. Bu, yavaş yavaş bir kenara konuldu. Daha çok sadakat ve emre itaat önemli bir ilke haline geldi. Ondan sonra insan kaynağı profili değişmeye başladı. Yavaş yavaş kalite aşağı doğru çekildi. İkincisi de istişare, yani kararları alırken iyi bir teknik hazırlık, iyi bir tartışma, iyi bir karar alma süreci ondan sonra nihayetinde siyasi kararı verme. Eskiden böyleydi, yıllarca böyle gitti işler. Ama daha sonra maalesef çok kestirme yollardan ve nihayetinde bir kişinin çevresindekilerin ve ailenin verdiği kararla 83 milyon kişilik ülke yönetilmeye başladı.

“83 milyonluk bir ülke, hem de bu kadar karmaşık bir coğrafyada bir ülkenin tek bir noktadan tek bir merciden ayaküstü alınan kararlarla yönetilmesi mümkün değil. Dolayısıyla ben ne yaptım? İlk önce yavaş yavaş geri çekildim çünkü baktım iş olmuyor, içinde bulunsam da bir katkı yok. Bir süre dışarıdan izledim ve dua ettim keşke düzelse işler diye. Belki akıllar başa gelir belki tekrar yeniden hatalardan ders alınır diye ama bu olmadı. Sorunlar sadece çoğaldı. Özgürlükle ilgili sorunlar çoğaldı, bakın siz kaç kişi işaret etti: ‘Sosyal medya paylaşımı yapmaktan korkuyoruz, like’lamaktan bile korkuyoruz bazı paylaşımları’.

“Bir numaraya özgürlük sorununu koyarım”

“Sorunları bana göre sıralasanız ben bir numaraya özgürlük sorununu koyarım. Özellikle ifade özgürlüğü. İnsanlar konuşamayınca sorunlar burada demeyince çözüme başlayamıyorsunuz ki. Eğer problem vardır diye yazan köşe yazarını işten kovdurtuyorsanız, şuradan sıkıntı var diye STK büyük fırçalar yiyorsa “sen nasıl böyle konuşuyorsun milletin moralini böyle bozarsın” diye, yani sorunları paylaşamıyorsa ülke zaten çözüm aşamasına geçemiyorsunuz. Bu problemleri konuşmama, konuşamama, eleştiri kültürünün sıfırlanması ve eleştiriye tahammülün adeta sıfırlanması ülkedeki sorunları sadece büyüttü. Dışarıdan bir süre izledik acaba düzelir mi diye ama baktık bir çözüm yok. Düzelme ihtimalinin de sıfır olduğunu görünce arkadaşlarla birlikte kolları sıvadık ve çalışmaya başladık.

“Geleceğin Türkiye’sini dikkate alarak yeniden, sıfırdan bir vizyonla ortaya çıkacağız. Bütün bu çalışmaları yapanlar ve görüştüğümüz insanlar toplumun her kesiminden insanlar. Yani düşünce olarak, siyasi yaklaşım olarak, sosyal demokrat kesimden de, muhafazakar kesimden de, liberal kesimlerden de var.

“Bir siyasi partiye inansaydık seve seve giderdik”

“Eğer biz görseydik ki, şöyle bir siyasi parti var ve bunlar çözebilirler bu sorunu, diye inansaydık giderdik seve seve bu arkadaşlara yardımcı olurduk. Ama öyle bir şey yok şu anda, maalesef. Ben göremiyorum en azından. Gerçekten ekibiyle, çalışma stiliyle, sadece konuşmayla değil, çalışarak, iş üreterek çözüm üreten bir yapı göremiyorum.

“Fransa’dan bir telefon aldım, eski bir dostumuz, yahu dedi nasıl gidiyor işler, nasıl gidiyor çalışmalar, ismini söylesem çoğunuz biliyorsunuzdur çünkü çok tanınan bir profil Avrupa’da, dedim ki yakında bitiriyoruz. Yahu dedi çok önemli, sadece Türkiye’de değil, biz Avrupa’da da bekliyoruz sizin çalışmayı. Çünkü Avrupa’da da popülizm artıyor, ulusalcılık artıyor. Demokrasi anlayışına dayanan bir bakış şu anda sadece Türkiye’nin değil, daha geniş bir coğrafyanın da önemli bir ihtiyacı gibi görünüyor.

“AKP döneminin sorumluluğunu inkar etmemiz mümkün değil”

“AK Parti içinde yıllarca kalan insanlar olarak, o dönemin sorumluluğunu inkar etmemiz, sıyrılıp çıkmamız mümkün değil. Kuşkusuz geçmişle ilgili olanlarda az ya da çok sorumluluğumuz mutlaka vardır.

“Maalesef bizim sermayedarlarımız sanayiye yatırım yapmak yerine inşaatı tercih ettiler. O günkü şartlarda kısa vadede karlı bir iş olduğu için de çok da açıkçası onları suçlamak doğru değil. Peki suç burada kimin? Suç burada düzenlemeyen devletin.

“Kamuya alımlarda mülakatı tamamen kaldırmayı düşünüyoruz”

“Kayırmacılık, eş-dost-akrabayı devlete alma, belli görevlere getirme, bunun çözümü tamamen liyakat bazlı atamalarla mümkün. Mesela biz programın son halini, bitirmedik ama önümüzdeki birkaç hafta bitireceğiz, açıklayacağız, kamuya alımlarda mülakatı tamamen kaldırmayı düşünüyoruz. Sınav neyse o.

Öğrenci: Vakti zamanında bir köşe yazarı sizin için şöyle bir yorumda bulunmuştu: Ali Babacan çok temkinli bir insan, öyle ki çift cüzdan taşıyor, parti kurmaya cesaret edemez. Çok mu temkinlisiniz? Ve gerçekten çift cüzdan taşıyor musunuz? Yanınızda mı şu an?

“Çift cüzdan taşıyorum doğru, ama hangi cepte olduğunu söylemem”

“Çift cüzdan taşıyorum doğru. Evet, evet. Ama hangi cepte olduğunu söylemem, o da temkinlilik gereği. Yani şöyle, risk yönetimini ben önemli görüyorum açıkçası. Tedbir bizim yapabileceğimiz en önemli adım. Kişisel konularda belki bazen insan risk alabilir. Diyelim ki kendi işinizi, ticaretinizi, yatırım yapıyorsunuz risk alabilirsiniz. Ama 83 milyonun sorumluluğunu omuzlarınızda hissediyorsanız, o zaman iki ölçüp bir biçmek lazım. Kişisel duygularla, kişisel dürtülerle o günkü moral durumunuza göre ya da akşam kulağınıza ne fısıldandıysa ona göre karar alıp koskoca bir ülkeyi yönetmeye çalışıyorsanız, asıl bu ülkeye yapılabilecek en büyük zarar.

(‘FETÖ’ yargılamaları) “Bu örgütle ilgisi olabilecek, alakası olabilecek ya da olabildiği düşünülen insanlarla ilgili devam eden yargı süreçlerine baktığımız zaman maalesef orada çok büyük hatalar görüyoruz, çok çok büyük hatalar. Yani benzer durumda olan insanlar farklı mahkemelerden tamamen farklı sonuçlar alabiliyor. Bir alt mahkeme olabilecek en ağır cezayı verirken bir üst mahkeme tamamen beraat kararı da verebiliyor.

“Bir devlet başkanı tüm vatandaşların başkanıdır; sadece kendisi gibi düşünenlerin değil”

“Toplumsal talepleri inceledik. Onu iyi ölçmeye çalıştık. İnsanlar bu mu değil mi? Yeni bir arayış var mı yok mu? Buna baktık. Ve onun olgunlaşması aşağı yukarı 2018 yılının son aylarında meydana geldim. Ekim, Kasım, Aralık derken Şubat’ta biz yeni bir şey kararı verdik ama bunun 2019’un Temmuz’unda ve Ağustos’unda alenileştirmiş olduk. Yani takvim böyle.

“Ümmeti bölme dediğimizde tabii bir devlet başkanının, bir hükumet başkanının kendine biçtiği rolle çok alakalı. Benim düşüncem bir devlet başkanı, bir hükumet başkanı tüm vatandaşların devlet başkanıdır. Sadece kendisi gibi düşünenlerin değil. Dolayısıyla bu ümmet bakışını o açıdan ben açıkçası sıkıntılı görüyorum.

“Demokrat bakış ancak bununla mümkün”

“Tabii ki ümmet kavramı bizim önemli bir kavramımızdır. Yani tarihi açıdan baktığımızda, dini açıdan baktığımızda önemli bir kavramdır, ama bir ülkenin başındaki bir insanın bütün vatandaşları, yani teknik anlamda ümmet tanımının içine giren ya da girmeyen bütün vatandaşların devlet başkanıdır ve herkesi kuşatıcı şekilde düşünüp karar verip uygulamaların içinde olmanız lazım. Dolayısıyla bizim devlet yönetimi anlayışımız tamamen vatandaşlık bazlı bir devlet yönetimi anlayışı. Bu ülkenin vatandaşıysa biz o insanın bütün süreçlere dahil olmasını isteriz, hiç kimseye ayrımcılık yapılsın istemeyiz. Herkes kendini güçlü bir vatandaş olarak hissetsin isteriz. En marjinal görüşe bile sahip olsa o görüşünü rahatlıkla dillendirebilsin isteriz. Yani demokrat bakış da ancak bununla mümkün.

“Kuruluş etkinliğini hazırlıyoruz”

“Kuruluş etkinliğiyle ilgili şimdi hazırlanıyoruz ve çalıştığımız kuruluşlara dedik ki, işte o etkinliğin yapılacağı salon, paramız yok, parti kurulacak, bağışlar gelecek, biz de ondan sonra size ödeme yapacağız dedik. Hepsi de sağ olsunlar tamam dediler. Biz size güveniyoruz dediler, hiç sorun yok, nasıl olsa partiye bağış gelir ondan sonra bunların ödemeleri yapılır diye.”