AKP’ye ‘hırsız”, “katil” demek, ne demek?

Yayın tarihi: 27 Mart 2020 Cuma 12:03 pm - Güncelleme: 27 Mart 2020 Cuma 12:03 pm

Zeynel Lüle

Koronavirüs karmaşasına gelmesin. Anayasa Mahkemesi çok önemli bir karar aldı. Altını çizmem gerekir. 2014’te, AKP’nin Edirne’de düzenlediği yerel seçim mitingi sırasında ÖDP binasına asılan ve kolluk güçleri tarafından zorla indirilen, “Katil, hırsız AKP” pankartının ifade özgürlüğü kapsamında olduğuna karar verdi. Kararda, “katil” ifadesiyle güvenlik politikalarının, “hırsız” ifadesiyle yolsuzluk iddialarının eleştirildiği belirtilerek, “çok sert bile olsa kullanılan ifadelerin ifade özgürlüğü kapsamında olduğu” vurgulandı.

Daha da önemlisi, “hırsız” ifadesiyle, iktidar partisinin yolsuzluklara bulaştığının ima edildiğini belirterek, şu noktalara işaret edildi: “Pankartta iktidarda bulunan AKP’ye yönelik değer yargısı niteliğinde iki sert ifadenin yer aldığı görülmektedir. Bunlardan “hırsız” ifadesinin iktidar partisinin yolsuzluklara bulaştığını ima ettiği açıktır. Demokratik rejimlerde ülkenin sahip olduğu toplam refahın tüm topluma adil biçimde dağıtılıp dağıtılmadığı meselesi kamusal tartışmaların ilk sırasında yer almaktadır. Bireylerin veya grupların ekonomiyi düzenleyici mekanizmaların iyi işlemediğinden rant arama ve yolsuzluk iddialarına kadar bir dizi rahatsızlıklarını yüksek sesle dillendirmeleri, ayrıca hükûmetin hesap vermesini ve yönetimin olabildiğince saydam olmasını istemeleri ancak düşüncelerin herhangi bir engelle karşılaşmadan açıklanabildiği demokratik rejimlerde mümkündür.”

Çok açık değil mi? Vatandaşın iktidarı “hırsız” gibi bir kelimeyle dahi olsa sorgulayabilmesi, şok edici olsa da ağır ifadeler kullanabilmesinin ‘ifade özgürlüğü’ kapsamında değerlendirilmesi gerektiğini belirtiyor bu karar? “Katil” ifadesi konusunda da PKK’nın neden olduğu şiddetin ve terör olaylarının sona erdirilmesinin gündemin en önemli sorunlarından biri olduğunu belirtiyor Anayasa Mahkemesi ve şöyle söylüyor: “İktidardaki partiye katil denilmesi, güvenlik politikalarından duyulan memnuniyetsizliğin en sert biçimde ifadesi olarak anlaşılmalıdır. Devletin terörle mücadele politikalarının eleştirilmesi ile terör örgütünün faaliyetlerinin desteklenmesi ve meşru gösterilmesi arasındaki ince çizginin her zaman gözetilmesi gerekiyor. Bu ifadelerin PKK’nın terör eylemlerinin haklılığını ortaya koymak amacıyla sarf edildiğine dair veri bulunmamaktadır”.

Ve şunu ekliyor: “Pankartta yer alan sözler, AKP’ye gönül verenleri belirli bir oranda incitebileceği kabul edilebilir. Fakat ifade özgürlüğünün sadece toplumda kabul gören veya zararsız ya da ilgisiz kabul edilen bilgi ve fikirler için değil incitici, şoke edici ya da endişelendirici bilgi ve fikirler için de geçerlidir”

Anayasa Mahkemesi’nin bu görüşü, tam da Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin, düşünce ve ifade özgürlüğünü güvence altına alan 10’uncu maddesiyle birebir uyumludur ve mahkemenin aldığı yüzlerce kararın içtihadı durumundadır. AİHM’de hem Türkiye hem de birçok Avrupa ülkesinden yapılan başvurularda benzer kararlar alındı. 2011’de bir Bask siyasetçi, İspanya kralına “işkencecilerin başı” dedi. Ve İspanya’da 15 ay hapis cezasına çarptırıldı.

AİHM, siyasetçiler için ifade özgürlüğünün önemine değindi ve cezayı haksız buldu. İspanya tazminata mahkum oldu.

Fransa’da 2013’de Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy’e bir vatandaş ‘Defol git, aptal herif’ demişti. Bu ifadeleri nedeniyle para cezasına çarptırıldı. AİHM, Sarkozy’nin bir siyasetçi olarak kendisini şoke edebilecek ağır hakaretleri kabullenmesi gerektiğini, demokrasilerde bu türlü sözlerin ifade özgürlüğü olduğunu belirtti.

Hatırlayacaksınız… ANAP Milletvekili Ekrem Pakdemirli, Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’e, “yalancı, iftiracı, Çankaya’nın şişmanı, dar kafalı” gibi sözler sarf etmişti. Tazminata mahkum oldu. AİHM Türkiye’yi haksız buldu. Gazeteci Erbil Tuşalp, Erdoğan’a “yalancı” demiş ve akli dengesinin yerinde olmadığını ima etmişti. Ve bu sözlerinden dolayı mahkum olmuştu. Ama AİHM’de aklandı ve Türkiye tazminata mahkum oldu. Demem o ki, AİHM’in ifade özgürlüğü anlayışı, yani demokrasiyle yönetilen medeni ülkelerle Türkiye’nin özgürlük anlayışı hep çakıştı. Şiddete teşvik ve nefret söylemi gibi istisnalar dışında özgürlüğün sınırlanamayacağı hep Türkiye ile Avrupa’yı karşı karşıya getirdi. Avrupa’da özgürce eleştiri yapabilmek, eleştirinin içeriğinin hep önüne geçti. Türkiye’de ise tam tersi…

İşte bu nedenle Anayasa Mahkemesi’nin bu kararını çok önemsiyorum. İfade ve düşünce özgürlüğünün altını çizdiği ve bundan sonraki kararlar için “içtihat” oluşturacağı için…