“Akan gözyaşları, içinde….” İşte Atatürk’ün hayattaki son beş dakikası

Yayın tarihi: 10 Kasım 2021 Çarşamba 12:03 am - Güncelleme: 10 Kasım 2021 Çarşamba 4:54 pm

Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ü saygı ve özlemle anıyoruz.

10 Kasım 1938, saat 9’u 5 geçe, Dolmabahçe’de saatler durdu Türkiye’de hayat durdu.  İşte 10 Kasım 1938’de Atatürk’ün son anlarında yaşananlar :

“Kimsenin elinden bir şey gelmiyordu” İşte 9 Kasım 1938’de Dolmabahçe Sarayı’nda yaşananlar

9 Kasım’ı 10 Kasım’a bağlayan gece oldukça sıkıntılı geçti. Atatürk’e kısa aralıklarla oksijen verildi. Sabaha doğru boğazındaki hırıltılar azaldı.

Şafak doğarken sarayın dışında İstanbul, parlak ve güneşli bir sonbahar sabahına hazırlanıyordu. İçeride ise, kutsal nöbettekilerin içindeki son umut ışıkları sönmek üzereydi.

Saat 9’u 5 geçe Türkiye’de hayat durdu

Saat 08.00’de Dr. Mehmet Kâmil Berk ve Dr. Nihat Reşat Belger Atatürk’e glikozlu serum verdiler. O sırada yüzünün daha da solduğu ve birden gırtlağından ‘Hiii… hiii…’diye sesler çıkarmaya başladığı görüldü.

Saat 09.00 olduğunda göğsü hızla inip çıkmaya başladı.

Dünyadaki son 5 dakikasına gözleri kapalı giriyordu.

Dışarıda bütün bir ulus, endişe içinde radyo basında bekliyordu.

Savarona, son bir saygı duruşu için Dolmabahçe önüne demirlemişti.

İçeride saray tam bir sessizliğe gömülmüştü.

CHP’den 10 Kasım mesajı: Umudunu yitiren gençler için…

Odada başucunda Mehmet Kâmil Berk, bir elini karyolaya yaslamış, diğer elindeki ıslatılmış pamukla Atatürk’ün ağzına su vermeye çalışıyordu. Bu arada akan gözyaşları, ak bıyıklarını ıslatıyordu. Arada bir başını Operatör Mim Kemal Öke’nin omzuna dayayıp, hıçkırıyordu. Ayakucunda üzüntüsünden sapsarı kesilmiş bir çehreyle Prof. Dr. Süreyya Hidayet Serter ile Dr. Abravaya Marmaralı taban reflekslerini kontrol ediyorlardı.

Prof. Dr. Akil Muhtar Özden kendinden geçmiş, odanın içinde telaşlı adımlarla durmadan dolaşıyor; hem ağlıyor, hem de mütemadiyen:

‘Aman yarabbi….’ diye mırıldanıyordu.

10 Kasım tarihli gazeteler sergileniyor: Bir güneş söndü

Muhafız Komutanı İsmail Hakkı Tekçe ve Genel Sekreteri Hasan Rıza Soyak da yatağın sol tarafında ayakta bekleşiyorlardı Uyuşmuş, donmuş gibiydiler.

Hizmetlilerden Mehmet Mete, Rıdvan Gurari ve Rıza Tığlı ile Binbir Hanım bir kenara büzüşmüşlerdi.

Kılıç Ali ellerini kavuşturmuş, son saygı duruşundaydı:

Kılıç Ali (silah arkadaşı):

‘Hayatına kastedilmemesi için icabında canımızı fedaya azmetmiş olduğumuz büyük Atatürk gözümüzün önünde güpegündüz fani hayata veda edip gidiyor, herkes ellerini kavuşturmuş, büyük bir acz içinde tazimkârane bir vaziyet almış duruyor ve kimsenin elinden bir şey yapmak gelmiyordu. Aman yarabbi… Adeta dehşet içindeydik.

TBMM’de 10 Kasım töreni

Bir ara Hasan Rıza dayanamadı, büyük bir teessür içinde bana:

‘Kılıç bak, koca bir tarih göçüyor’ dedi.

Saat tam 9’u 5 geçiyordu.’

Hasan Rıza Soyak (genel sekreteri) :’Birdenbire gök mavisi gözleri açıldı ve sert bir hareketle başını sağa çevirdi. Ben de artık hıçkırıklarımı zapt edemedim. Diz çöktüm. Sağ elini ellerimin içine aldım. Öptüm ve yüzüme sürdüm.’

Soyak’ın ardından Muhafız Komutanı İsmail Hakkı Tekçe de aynı eli öptü ve yorganın altına koydu. Bu arada Prof. Dr. Mim Kemal Öke Atatürk’ün açık gözlerini kapattı. Dr. Kâmil Berk de ‘G.M.K.’ (Gazi Mustafa Kemal) markalı beyaz bir mendille çenesini bağladı.

Tarkan’dan ‘Unutmamalı’ paylaşımı

Salih Bozok (yaveri) :

‘Hekimler büyük ölünün odasından çıktıkları zaman yüzüm kim bilir nasıl korkunç bir hal almıştı ki operatörü Mim Kemal Bey telaşlanarak:’ Nereye gidiyorsun’ diye sormaya mecbur oldu. ‘Hiç’ dedim, ‘gidiyorum. îşim bitti artık. ‘Fakat Mim Kemal Bey bırakmadı. Kolumdan tutarak aşağı kadar indirdi. Kalbim, iki değirmen taşı arasına düşmüş bir buğday tanesi olsa ancak bu kadar ezilirdi. Ne ağlayabiliyor, ne konuşabiliyor, ne de konuşulanları anlıyordum. Bir ara büsbütün kendimden geçmişim. Odadan deli gibi fırladım.’ Nereye?’ diye arkamdan koştular. ‘Şimdi geliyorum’ dedim. Bundan sonrasını hiç, ama hiç hatırlamıyorum.’

Atatürk Köşk’ü neden yerinden söktürüp taşıtmıştı

Atatürk’ün Yaveri Salih Bozok, şuursuzca sarayın merdivenlerinden aşağı koştu. Alt katta boş bulduğu bir odaya dalıp kapıyı kapattı. Az sonra içeriden tek el silah sesi duyuldu. Sesi duyup odaya koşanlar içeride onu kanlar içinde buldular. Tabancasından kalbine sıktığı bir kurşunla devrilmişti…

Kaynak:

Sami Çelik – Atatürk’ün Son 100 Günü

Hasan Rıza Soyak – Atatürk’ten Hatıralar

Can Dündar – Sarı Zeybek

Hulusi Turgut – Atatürk’ün Sırdaşı Kılıç Ali’nin Anıları

Atatürk’ün ilk defa gözlerinden yaş geldiğine tanık olunan olay…

Devlet erkanı Anıtkabir’de