Ahmet Şık’tan Şiban-Turgut raporu: Ağır işkence ve kitlesel dayak

Yayın tarihi: 2 Kasım 2020 Pazartesi 10:40 am - Güncelleme: 2 Kasım 2020 Pazartesi 10:40 am

Milletvekili Ahmet Şık, Van’da askerlerce helikopterden atıldıkları iddia edilen Osman Şiban ve Servet Turgut’la ilgili rapor hazırladı. Şiban’ın 100-150 kadar asker tarafından linç edildiklerini anlattığı raporda, olayın ‘helikopterden atılma’ olarak yerleştiği ancak bunun kitlesel dayak ve linç işkencesini gölgede bıraktığı ifade edildi.

Bağımsız milletvekili Ahmet Şık, 11 Eylül 2020 tarihinde operasyona çıkan askerler tarafından Van Çatak ve Şırnak Beytüşşebap sınırları arasında kalan kırsal alanda bulunan Çığlıca Köyüne bağlı Sürik (Yoğurtlu) Mezrası’ndan gözaltına alındıktan sonra işkence gören Osman Şiban ve Servet Turgut’un yaşadıklarıyla ilgili rapor hazırladı.

Gözaltına alındıktan sonra koma halinde hastanede bulunan ve 20 gün sonra 30 Eylül’de vefat eden Turgut ve Osman Şiban’la ilgili ‘Faillerin yalanı devletin lincini örtmek için nasıl ‘gerçeğe’ dönüştü’ başlıklı raporda tedavisi Mersin’de sürdürülen Osman Şiban’ın ve olayla ilgili bilgisi, tanıklığı olan kişilerin anlatımları yer aldı.

KOMUTAN, ÖNCE AHMET ŞIK’I İKTİDAR MİLLETVEKİLİ SANMIŞ

Van Valisi, İl Jandarma Alay Komutanı, Van Cumhuriyet Başsavcısı ve soruşturmayı üstlenen savcının kendilerine iletilen randevu taleplerini reddettiği belirtilen raporda şu not dikkat çekti:

Van İl Jandarma Komutanı Tuğgeneral YÜKSEL YİĞİT, yine Ahmet ŞIK’ın TBMM makam sekreteryası tarafından aranarak 23 Ekim 2020 günü herhangi bir saat için randevu talebi iletilmiş, talep telefona çıkan haber astsubayı vasıtasıyla emir subayına iletilmiştir. Daha sonra sekreteryaya yapılan geri bildirim ile Ahmet ŞIK’ın muhtemelen iktidarı paylaşan AKP ya da MHP vekillerinden biri olduğu düşüncesi ile, ŞIK’ın Van’a kaçta geleceği sorulmuş, uçağın iniş saatine göre bir karşılama aracı gönderebilecekleri iletilmiştir. Sekreterya tarafından ŞIK’ın Van’da olduğu yanıtı verildikten yarım saat kadar sonra, haber astsubayı tarafından yapılan geri bildirim neticesinde Tuğgeneral YİĞİT’in Alay’da olmayacağı ve bu nedenle randevu veremeyecekleri yanıtı alınmıştır.”

‘HELİKOPTERDE BİZİ ÇOK DÖVDÜLER’

Servet Turgut ve Osman Şiban’ın, 11 Eylül günü üç örgüt mensubu ve üç askerin öldüğü çatışmadan sonra, askerler tarafından bölgede yapılan arama tarama faaliyetleri sırasında gözaltına alındığı bilgisi verilen raporda Osman Şiban’ın geniş anlatımları yer aldı. Şiban, akşam saat 4-5 gibi askerlerin Servet Turgut’u getirerek kendisini de aldıklarını ve saman yapılan bölgeye götürerek helikoptere bindirdiklerini anlattı. Helikopterde iki PKK’linin cenazesinin de bulunduğunu belirten Turgut “Bizi döverek helikoptere bindirdiler. Ne köyden alırken ne de helikopterin içinde bizi suçlayan hiçbir şey söylemediler. Ben öyle bakıyordum askere benim yüzüme yumruğu yapıştırdı. ‘Bakmak yasak, konuşmak yasak, sağa sola bakmak yasak’ diyerek bana vuruyordu. Yüzüme vuruyordu hep. Servet’e de vuruyorlardı. Helikopter içinde bizi çok dövdüler” dedi.

‘HELİKOPTERİN KAPISININ AĞZINDAN AŞAĞIYA İTİLDİK’

Osman Şiban, helikopterin Van İl Jandarma Alay Komutanlığı içindeki piste iniş yaptıktan sonrasını da şöyle anlattı:

“Helikopter indi. İçindeki askerlerin de hepsi inmiş. Ben de böyle sağa sola baktım. Bizi daha indirmemişlerdi. Helikopterin içinden görünüyor. Baktım dışarıya çok asker var. Belki 100-150 tane asker var. Kuşatmış asker, hazır durumda bekliyordu. Silahı da var üstlerinde. Birisi, ‘O teröristleri indirin aşağıya’ dedi. Baktım, iki asker yukarı geldi. Önce cenazeleri attılar. Sonra bizi de attılar. Helikopterin kapısının ağzından arkamızdan aşağıya itildik. Servet’le betonun üzerine düştük. Servet’i de attılar, o da benim yanımda. Attılar. Hani yere attılar, biz de yere düştük. Biz öylece yerdeydik. Birini duydum, dedi ki ‘Ya bu terörist sağdır’, öyle duydum. Sonra o gördüğüm 100-150 asker üzerimize çullandılar. Tekmeler, yumruklar… Vallahi bizi yere sürdüler. Her birimizin başında 10 kişi, 20 kişi. 10 kişi bir kişinin üstüne geçiyordu, hepsi bize yetişip dövüyordu bizi. Bize ne yaptılar bilmiyorum. Bana ne yaptılar bilmiyorum. Yere attılar, oradan sonra başıma geçtiler. Ezdiler başımdan. Helikopterin içinde de orada da dövdüler bizi. Dayak atarlarken ‘Teröristler’ diyorlardı bize. Biz köylüyüzdür, vatandaşız. Bize de terörist diyorlar. Artık ne kadar geçti bilmiyorum. Yerdeyken başımın üstünden geçti, ne yaptılar ne ettiler ben hatırlamıyorum. Orada ben bayılmışım. Nasıl hastaneye getirdi hiç hatırlamıyorum. Gözümü açtım baktım yanımda biri var, avukat. Ben çok korkuyordum. Ağlamaya başladım. Polisler de vardı çok. ‘Beni askere teslim etme, beni öldürecekler’ dedim. Dedi ki bana ‘Korkma. Ben buradayım. Akrabaların burada. Seni dövemezler artık’. Ben öyle hatırlıyorum başka hiçbir şey yok. Bana bunları yaptılar.”

ASKERLER ‘HELİKOPTERDEN ATLAYARAK KAÇMAYA ÇALIŞTILAR’ DEMİŞ

Raporda, helikopterden atılma iddiasına ilişkin ise şu tespite yer verildi: “Tanıklar, Şiban’ı hastaneye getiren sivil jandarmaların tıbbi müdahale sırasında görevli personel ve çevrede bulunanlara, “Bunlar terörist. Çatışmada aldık ama getirirlerken helikopterden atlayarak kaçmaya çalıştılar” şeklinde konuşmalar yaptıklarını anlatmıştır. Bu ifadelerden de
“Helikopterden atlama/atılma/düşme” iddialarının kaynağının bizzat failler olduğunu söylemek mümkün olacaktır. Askerlerin ağır yaralanmayla sonuçlanan bu dayak/linç işkencesine açıklama yapılamayacağını düşünmüş olma ihtimallerinden hareketle, hastane personeli ve çevrede bulunanlara sarf ettiklerinin değerlendirildiği bu sözler, yakınlarını hastanede koma halinde bulan ailelerce de duyulmuş ve aile durumu HDP Milletvekili Murat Sarısaç, avukatlar ve gazetecilere aktarmıştır.”

‘HELİKOPTERDEN ATILMA SADECE BİR DETAY’

Raporun sonuç bölümünde ise şu tespitler yer aldı:

Olaya ilişkin kamuoyu kanaatini şekillendiren, muhalefetin, hak savunucuları ve medyanın da sahiplendiği “helikopterden atıldılar” bulgusu, aslında faillerin suçlarını gizleme telaşıyla ortaya attıkları “resmi yalanın” biçim değiştirmesinden ibaret görünmektedir. “Helikopterden atladılar” şeklindeki beyan, kayıtlara “yüksekten düşme” ve bu dolayımla “helikopterden düşme” şeklinde girmiştir. Bir yurttaşın ölümüne bir diğerinin de ağır şekilde yaralanması suçunun failleri olan askerler nezdinde “helikopterden atlamış” olan köylülerin yaşadığı işkence/linç, aileler ve peşi sıra Türkiye kamuoyu nezdinde “helikopterden atıldılar” şeklinde yerleşmiş görünmektedir.
Yani faillerin yalanı, müdafilerin gerçeğine dönüşmüş, olayın aslını oluşturan kitlesel bir dayak ve linç işkencesi gölgede kalmış demek yanlış olmayacaktır. İşkenceden sağ kurtulabilen Osman Şiban’ın, yere inen helikopterden askerler tarafından arkalarından itilerek beton zemine düşürülmelerini, yaşadığı ağır travmaya da bağlı olarak “Atıldık” diye ifade etmesinin de bu iddianın yaygınlaşmasında rol oynadığını söylemek mümkündür. Şiban’ın anlattıklarına bakıldığında helikopterden atılma olayının, işkence ve kitlesel dayak ile geçen birçok saatin sadece bir detayı olduğu, TURGUT’u öldüren ve ŞİBAN’ı ağır yaralayan olayın esasen ağır işkence ve kitlesel dayak olduğu anlaşılmaktadır.”