Duydum ki; Merkez Hakem Kurulu'nun hakem eğitmeni Hugh Dallas, 1-1 biten Adana Demirspor- Fenerbahçe maçını değerlendirmiş. Fenerbahçe’nin puan kaybettiği bu maçta net bir penaltısının verilmediğini herkesle paylaşmış. (Batshuayi’nin yere yıkılmasını görmeyen Ali Palabıyık’ın penaltı kararı vermediği pozisyon)
Bunu nasıl görmezsin?
Giresunspor'u deplasmanda 4-0 yendiği maçta Galatasaray'ın lehine verilen penaltı içinse, kol açıklığının yeterli olmadığını ve pozisyonun yüzde yüz penaltı olmadığını söylemiş.
Hesabı kim versin?
Televizyon spor programlarında yorumları izliyorum.
Trabzonspor Kulübü Başkanı Ahmet Ağaoğlu’nun istifası konuşuluyor.
Kulübe 38 yıl sonra 1 Süper Lig şampiyonluğu, 1 Ziraat Türkiye Kupası ve 2 de Süper Kupa kazandırdığı için övgüyle bahseden yorumcular, başkana teşekkür ediyor.
Ancak, kupalardan ne kadar gelir elde edildi ve Ağaoğlu giderken geride nasıl bir ekonomik tablo bıraktı, konuşulmuyor.
Merak ettim ve küçük bir araştırma yaptım.
Karşıma gelirlere rağmen büyük bir borç artışı çıktı!
Trabzonspor’un geleceğinin planlanmasını olumsuz etkileyecek bu borçların konuşulmamasını, futbol medyasında bir kısım yorumcunun başkanla kişisel ilişkisinin tatlı dozuna bağladım!
Elbette kupalar önemli. Ama daha da önemlisi bugünü ve geleceği yönetebilecek vizyoner finansal politikaları sağlamış olarak görevi bırakabilmekti. Başarının getirisini planlı yönetebilmek.
O bir kısım futbol medyasının da tartışabilmesi.. Geçen senenin şampiyon takımı, bir sonraki sene neden altıncı sıraya geriledi? Avrupa’da başarısız sonuçların nedenleri ne?
Yönetim kurulu üyelerinden birkaçının, Ağaoğlu'nun istifa etmesi için harekete geçmesinde
siyasi ilişkilerinin etkisi neler olabilir?
Şampiyon kadronun çoğunun elde tutulması gerekirken, aksine satılmasının yönetim açısından amacı nedir?
Şampiyon takımın satılan oyuncularından elde edilen gelirden daha fazlasının, yeni transferlere harcanmasında kimler etkili oldu?
Kulübün sahibi olan taraftarlar, yönetimin finans politikalarını neden sorgulamıyor?
...
Oysa Ağaoğlu, göreve geldiği birinci yılın sonunda kulüp borcunu 1 milyardan 928 milyon liraya düşürdüklerini açıklamış; bu finansal politika devam ederse 5 sene sonra borcun tamamından kurtulacaklarını müjdelemişti.
Beş sene sonra bırakın borçtan kurtulmayı, kulübün borcu bilakis 3 milyar 600 milyon lira civarına kadar yükseldi!
Başkan, gelirleri borçtan düşmeyi önceleyip transfer yapmamış olsaydı, futbol
takımı bu sezon yine en kötü ligin altıncı sırasında olurdu.
O zaman kulüp tarihine kazandırdığı kupalarla efsane başkan olarak geçerdi. Şimdi, Trabzonspor Kulübü tarihine pazar büyüklüğünü sağlayamamış, kurumsal itibarı sorunlu ve
istifa etmek zorunda kalmış bir başkan olarak geçti.
Transfer aşkı kime yaradı?
Deniyor ki: Abdullah Avcı, kulübe teknik direktör olduktan sonra yapılan tüm transferlerde tek yetkili ve seçici rolünü oynayan isimmiş. Bir “transfer aşkı” varmış.
Ana transfer döneminde de kesenin ağzı sonuna kadar onun istekleri doğrultusunda açılmış.
Geçen yılın ara transferinde de hiç dur durak denmeden, ‘önemli’ diye sunulan futbolcular alınmış. Ara transferde 8 oyuncu ve bu sezonun başında da 13 yeni isme oluk oluk para aktarılmış.
Abdullah Avcı’nın istediği oyuncular transfer edilirken, istemediklerine kapı gösterilerek, birçoğuna yüklü paralar ödenmiş.
Paranın kaynağını neresi olduğu sorulmamış bile!
Çünkü kulübün Bankalar Birliği ile yaptığı borç yapılandırma anlaşması nedeniyle kasaya giren 75 milyon Euro'luk kaynak varmış!
Paranın bir kısmıyla diğer banka borçları kapatılmış. Ancak kalanla da kulüp futbolcu çöplüğüne döndürülmüş.
Ayrıca iktidarın desteğiyle yapılan sponsorluk anlaşmalarından, isim hakkından, naklen yayınlardan, futbolcu satışlarından, lisanslı ürün satışından, stat gelirlerinden gelen paralar devasa bir servete dönüşmüş ama hazıra dağ dayanmamış. Hem bu büyük servet tüketilmiş hem de kulübün borcu 3 milyar 600 milyon lira civarına yükseltilmiş.
Avcı'nın her başarısız sonuçta, “Bu kulüpte 27 ayda en çok puanı topladık, en fazla kupayı kazandık” demesine, bir kişi bile “Bu kadar puana, bu kadar başarıya ve gelirlerin kat kat artmasına karşın, siz göreve gelirken 1 milyar 150 milyon lira olan borcun 3 milyar 600 milyon liraya fırlamasını nasıl açıklarsınız?” diye sormamış. Tüm bu konuşulanların üzerine, efsane oldukları söylenen başkan ve teknik direktörün istifa etmesi tuhaf değil mi?