'Batılı' olmaya karar veren Osmanlı'nın, batı kurallarını bilme ve öğrenmeye şiddetle ihtiyacı vardı. Ahmet Mithat Efendi, Batı kültürünü ve gerçek batılı yaşam tarzını tanıtma amacıyla bir kitap kaleme aldı.
Kitapta, Avrupa’ya gidecek bir kimse için, yol boyunca ortaya çıkması muhtemel güçlüklerden, kalacağı otellere; ağırlanırken nasıl davranacağından, nerede nasıl yemek yenebileceğine; garsonlara verilecek bahşişlerden, ev ya da protokol ziyaretlerinde nasıl davranılacağına kadar pek çok konuda bilgiler yer alıyordu.
Bu kitap günümüzde 'Kırmızı Kedi' yayınevinden, "Avrupa Adab-ı Muaşereti-Yahut Alafranga" adıyla yayımlandı.
ŞEHİR VE MEDENİYET
Türk Dil Kurumu'nun 'Adabımuaşeret' şeklinde bitişik yazılması gerektiğini söylediği bu kelime, ahlâkî davranışları, nezaket ve görgü kurallarını ifade eder. Batı kültüründe nezaket kuralları, şehir ve şehirli olmakla, dolayısıyla medenîlikle ilişkilendirilir. Arapça'da "medenî" ve "medeniyet" kelimeleri "şehir" anlamındaki "medîne"den türemiş. Fransızca "politesse" de Yunanca'daki "polis" (şehir) kelimesine dayanır. Yani, görgü kurallarını uygulayabilen kişinin 'Medeni' yani 'Şehirli' olduğu söylenebilir.
Frasızcada 'Savoir Vivre' denen ve Osmanlının tanzimat döneminde de 'yaşam biçimi'ne dönüşen bu davranış şekli, Cumhuriyet döneminde titiz bir şekilde uygulandı. Öyle ki, 'Protokol' dendiği zaman Türkler akla gelirdi. Mesela Avrupa Konseyi'nin Protokol Bölümünü çok uzun yıllar Türkler yönetti. Önce İzzet Sedes, daha sonra da Muammer Topaloğlu, Avrupa Konseyi Protokol Müdürlüğü görevini yaptılar. Bu iki değerli uluslararası bürokrat, Avrupa'ya 'Protokol' ve 'Adabımuaşeret' öğrettiler.
Gelgelelim bu hafta yaşananlara...
Avrupa Birliği'nin üst düzey yöneticilerinin Ankara ziyareti sırasında yaşananlar, ziyaret nedeninin tamamen önüne geçti.
#Giveheraseat (Onabirkoltukverin), #Sofagate (Kanepegate), #Chairgate (Koltukgate) #womansrights (Kadın hakları) tagleri açıldı, dünyanın en çok konuşulan sohbeti haline dönüştü.
AB Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen’in ayakta kalmasına karşı çığ gibi büyüyen tepki ve görüşlerdi bunlar. Tepkiler, Erdoğan'dan daha çok, Charles Michel'e yöneldi. Sanki 'Erdoğan'dan zaten zarafet beklemiyoruz ama Michel nasıl bunu yapar?' serzenişi vardı.
Von der Leyen’in Beştepe’deki görüşme öncesinde ayakta kaldığı an bocalayıp, içine düştüğü durumdan memnun olmadığını ifade etmek için Almanca “Ähm” diye mırıldandığını gösteren görüntülerin etkisi, Türkiye’nin bir gece yarısı kararnamesi ile İstanbul Sözleşmesi’nden çıkmasının hemen sonrasına denk gelmesi nedeniyle daha da büyüdü.
“Türk misafirperverliği” başlığıyla von der Leyen’in ikinci sınıf başkan muamelesi gördüğünü yazan Politico Brüksel, “Oturma planlarınızı yaparken, AB ile aranızdaki Gümrük Birliği anlaşmasının seviyesini yükseltme kararını kimin vereceğini aklınızda bulundurun. İki başkan davet ediyorsanız, üç koltuk hazırlayın” tavsiyesinde bulundu.
Ancak en ağır eleştiriler, AB Konseyi Başkanı Charles Michel’e yapıldı. “Bilgisiz, sersemlemiş, idrakı yavaş" ifadeleri kullanıldı. Charles Michel’in Ursula von der Leyen’den üst seviyede olmamasına rağmen kameralara “manspreading” (erkeklerin bacaklarını yayarak oturması) yaparken yakalanması ve von der Leyen’e kendi koltuğunu önermemesi ve Erdoğan’a kadın hakları dersi verme fırsatını tepmiş olması en çok eleştirilen unsur oldu.
AB Komisyonu Sözcüsü ise, von der Leyen’in Michel ile aynı seviyede muamele görmesi gerektiğini belirterek, hem Ankara'yı hem de üstü kapalı olarak Michel'i eleştirdi.
Gelelim Brüksel cephesine, AB protokol kurallarına göre von der Leyen’in konumu devlet başkanına en yakın olan konum, ancak AB Komisyonu Başkanı ile AB Konseyi Başkanı birlikte seyahat ettiklerinde protokolde aynı seviyede yer alıyorlar.
Gönül isterdi ki; Erdoğan salona girdikten sonra protokoller olarak eşit durumda olan ama kadın olması nedeniyle önce Ursula'nın hemen yanındaki koltuğa oturmasını beklesin. Ve daha sonra da Michel'e diğer yanındaki koltuğa oturması için bir işaret yapıp, onun da oturmasını bekledikten sonra kendisi yerini alsın.
Gönül istiyor işte...
Nereden nereye...
Ahmet Mithat Efendi'den bu yana neler değişti neler...