12 Eylül 1980’de gerçekleştirilen ve Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en karanlık günlerinden biri olan askeri darbenin üzerinden bugün tam 44 yıl geçti. Cunta yönetiminin, faşist ve insanlık dışı yaptırımları dün gibi hafızalarda. İşte 12 Eylül’ün karanlık geçmişi…

Türkiye’de 1970'lerin sonlarına doğru, iç siyasi çekişmeler ve ideolojik kamplaşmalar iyice artmıştı. Sokaklarda silahlı çatışmalarla sonuçlanan bir kaos ortamı yaşanırken, ekonomik krizler, işsizlik ve enflasyon gibi sorunlarla da mücadele ediliyordu.

Öcalan'la görüşme başladı! DEM Partili vekiller İmralı'da Öcalan'la görüşme başladı! DEM Partili vekiller İmralı'da

Takvimler 12 Eylül 1980’i gösterdiğinde, Genelkurmay Başkanı Kenan Evren ve diğer kuvvet komutanları, ülkenin yönetimine el koyduklarını açıkladı. Türk Silahlı Kuvvetleri, yönetime "ülkedeki anarşi ve terörü sona erdirmek" iddiasıyla müdahale ettiğini duyururken, halk darbe sonrasında yaşanacak olan karanlık günlerden henüz habersizdi.

GÖZALTILAR BAŞLADI

Askeri yönetimin ilk icraatı peş peşe gözaltılar oldu. Birçok yurttaş 'örgüt üyeliği' suçlamasıyla işkencelerle karşı karşıya kaldı. Darbe, sadece solun siyasi ve sosyal gücünü kırmakla kalmadı, aynı zamanda toplumun tüm kesimlerine korku ve baskı iklimi yerleştirildi. Binlerce insan fişlendi, pasaportlarına el konuldu, bir o kadar yurttaş da yurt dışına kaçmak zorunda kaldı.

TBMM LAĞVEDİLDİ, ANAYASA ASKIYA ALINDI

Darbenin ardından siyasi partiler kapatıldı, TBMM lağvedildi, Anayasa askıya alındı ve Türkiye tamamen askeri bir yönetim altına girdi. Kenan Evren başkanlığındaki Milli Güvenlik Konseyi, ülkedeki tüm siyasi faaliyeti durdurdu ve temel hak ve özgürlükleri askıya aldı. Toplumun muhalif kesimlerine, özellikle sol görüşlü kişilere ve örgütlere yönelik kapsamlı bir baskı süreci başlatıldı. Bu süreçte, sol görüşlü sendikacılar, gazeteciler, öğrenciler ve işçiler başta olmak üzere muhalifler gözaltına alındı, tutuklandı ve ağır cezalara çarptırıldı.

SIKI YÖNETİM MAHKEMELERİ KURULDU

Darbe yönetimi, 12 Eylül sonrasında sıkıyönetim mahkemeleri kurarak, tutuklular üzerinde ağır cezalar uyguladı. Bu mahkemelerde özellikle solcu gruplara karşı sert tutum alındı. Ancak sağcı örgütler de baskılardan nasibini aldı. Toplamda 650 bin kişi gözaltına alındı ve yaklaşık 1 milyon 683 bin kişi fişlendi. Bu süreçte 210 bin dava açıldı, çoğu ideolojik temelli bu davalarda yaklaşık 98 bin kişi "örgüt üyeliği" ve benzeri suçlardan yargılandı.

SİYASİ YASAKLARLAR GETİRİLDİ

Ülke genelinde sıkıyönetim ilan edildikten sonra sivil toplum kuruluşlarını hedef alan darbeciler, Türk Hava Kurumu, Çocuk Esirgeme Kurumu ve Kızılay dışındaki derneklerin faaliyetlerini durdurdu. Siyasi partilerin kapısına kilit vuran darbeciler, Süleyman Demirel ile Bülent Ecevit’i Hamzakoy’a, Necmettin Erbakan ile Alparslan Türkeş’i ise Uzunada’ya sürgüne göndererek, siyasi yasaklar getirdi.

“ASMAYALIM DA BESLEYELİM Mİ?”

Ülkeye karanlık günler yaşatan darbeciler, acısı yıllarca hafızalardan silinmeyecek idam kararlarının da mimarı oldu. Darbeden sonra ilk idamlar, 9 Ekim 1980 tarihinde yapıldı. Önce sol görüşlü Necdet Adalı, ardından ülkücü Mustafa Pehlivanoğlu idam edildi. Darbe öncesinde bir askeri inzibat erini öldürdüğü gerekçesiyle hüküm giyen 17 yaşındaki Erdal Eren, 19 Mart 1980’de idama mahkum edildi. Darbeci Kenan Evren’in 17 yaşında astırdığı Erdal Eren için söylediği, “Asmayalım da besleyelim mi?” sözü ise hafızalardaki yerini koruyor. Eren’in idam kararı, Yargıtay tarafından iki kez iptal edilmesine rağmen, Milli Güvenlik Konseyi tarafından onaylanan kararla ve yaşı büyütülerek 13 Aralık 1980’de Ankara Ulucanlar Cezaevi’nde infaz edildi.

EKONOMİK TERCİHLER DE DEĞİŞTİ

12 Eylül darbesi, sadece siyasi değil, ekonomik bir dönüşümü de beraberinde getirdi. 24 Ocak 1980 kararları ile başlayan neoliberal politikalar, darbeyle birlikte hız kazandı. Darbe yönetimi, uluslararası sermaye çevrelerinin taleplerine uygun olarak Türkiye'de serbest piyasa ekonomisine geçişin önünü açtı. Kamu sektörünün zayıflatılması, özelleştirme hamleleri ve işçi haklarının kısıtlanması, darbe sonrası yeni düzenin temel taşlarını oluşturdu. Bu süreç, Türkiye'de sosyal devlet anlayışının yerini piyasa odaklı bir ekonomik düzene bıraktığı bir döneme işaret eder.

ANAYASA YENİDEN YAZILDI

Darbe sonrası kurulan askeri yönetim, Anayasa'yı yeniden yazdı ve yürürlüğe koydu. Anayasa ile birlikte sendikalar, siyasi partiler ve sivil toplum kuruluşları üzerindeki baskılar katlanarak arttı. Kenan Evren’in liderliğindeki askeri yönetim, Türk toplumunu "apolitik" bir nesle dönüştürme gayretindeydi. Bu çerçevede, politik bilinçlenmenin ve sol fikirlerin toplumsal yaşamda yayılmasının önüne geçildi.

SOL İÇİN KIRILMA NOKTASI OLDU

12 Eylül darbesi, sol görüş tarafından Türkiye'nin demokrasi tarihinde karanlık bir süreç ve kırılma noktası olarak yorumlandı. 12 Eylül, sadece siyasi partilere değil, halkın örgütlenme ve taleplerini dile getirme özgürlüğüne de büyük bir darbe vurdu. Darbenin, Türkiye’de sol hareketin zayıflamasına, toplumun politize olmasının önlenmesine ve neoliberal politikaların kökleşmesine zemin hazırladığı gerçeği, bugün hala tartışılıyor.

POSTALLILAR İNSAN HAKLARININ ÜZERİNDE TEPİNDİ

Bugün 12 Eylül darbesi, Türkiye'nin sol kesimi için, demokrasinin askıya alındığı, temel insan haklarının çiğnendiği ve işçi sınıfının örgütlenme hakkının ellerinden alındığı bir dönemi simgeliyor. Ve 12 Eylül, yalnızca askeri bir müdahale değil, toplumu şekillendiren derin bir travmanın kaynağıdır.

ACININ BİLANÇOSU!

Hüküm giyen ‘örgüt üyesi’: 21 bin 764

Vatandaşlıktan çıkarılanlar: 14 bin

Pasaport verilmeyenler: 388 bin

Faaliyetten men edilen dernek: 23 bin 700

Toplam 644 cezaevindeki hükümlü-tutuklu: 52 bin (1990’da kalanlar)

Açlık grevinde ölenler: 14

‘Çatışma’da öldürülenler: 90

Doğal ölüm raporu verilenler: 73

‘İntihar’ ettiği bildirilenler: 43

İşkence sonucu öldürülenler: 171

Açılan işkence soruşturma veya davası: 9 bin 962 (1982-1988 arası)

İşkence yaptıkları suçlamasıyla yargılanan güvenlik görevlisi: 544

Bölge dışına sürülenler: 7 bin 233

Cezaevlerindeki gazetecilerin aldığı ceza toplamı: 3 bin 315 yıl 3 ay

İstanbul gazetelerinin yayın yapamadığı gün sayısı: 300 gün

Gazetecilere istenilen hapis cezası: 4 bin yıl

Cezaevlerindeki gazeteciler: 31

Silahlı saldırıda öldürülen gazeteciler: 3

Yakılarak yok edilen gazete, dergi, kitap: 39 ton

Yasaklanan yayın sayısı: 927

Yasaklanan film sayısı: 927

Haklarında idam cezası istenenler: 7 bin

Ölüm cezası verilenler: 517

Askeri Yargıtay’ın onayladığı idam cezası: 124

Dosyası Meclis’te bulunan idam hükümlüsü: 259

İnfaz edilen idam cezası: 50

İnfaz edilen sol görüşlü idam mahkumu: 18

İnfaz edilen sağ görüşlü idam mahkumu: 8

12 Eylül 1980’de gerçekleştirilen ve Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en karanlık günlerinden biri olan askeri darbenin üzerinden bugün tam 44 yıl geçti. Cunta yönetiminin, faşist ve insanlık dışı yaptırımları dün gibi hafızalarda. İşte 12 Eylül’ün karanlık geçmişi…
Kaynak: HABER MERKEZİ