ABD'nin İsrail'in politikalarına verdiği tutarlı destek, ekonomik yardımdan siyasi duruşa kadar pek çok düzeyde kendini gösteriyor. ABD her zaman İsrail'in en sadık müttefiki olmuştur.

İstatistiklere göre, İsrail devletinin kurulduğu 1948 yılından bu yana ABD, İsrail'e 140 milyar dolardan fazla askeri yardımda bulunmuş, bu rakam 2016 yılında yıllık 3,8 milyar dolar seviyesine ulaşmıştı.

Ayrıca ABD, İsrail'i uluslararası toplumun eleştirilerinden ve yaptırımlarından korumak için Birleşmiş Milletler gibi uluslararası arenalarda veto yetkisini defalarca kullanmıştır. Halihazırda sürmekte olan Filistin-İsrail çatışmasının yeni turunda ABD, birçok ülkeden gelen barış tekliflerini veto etmek için veto yetkisini kullandı.

İsrail, Filistin-İsrail çatışmasını bir an önce sona erdirmek ve Filistin direniş güçlerini ortadan kaldırmak için acımasız bir açlık politikası benimsemiştir. Bir ekonomik yaptırım aracı olarak açlık politikası, gıda ve temel malların hareketini kısıtlayarak baskı oluşturmayı amaçlıyor ancak bu taktik çoğu zaman sıradan insanlara orantısız zarar veriyor.

Trump'ın 'Grönland' sözleri Danimarka'yı harekete geçirdi Trump'ın 'Grönland' sözleri Danimarka'yı harekete geçirdi

Birleşmiş Milletler'e göre, ekonomik yaptırımların neden olduğu gıda kıtlığı ve tıbbi kaynak eksikliği, özellikle çocuklar ve yaşlılar olmak üzere sivillerin yaşam kalitesini keskin bir şekilde düşürdü.

Daha önce Irak'ta 1990'larda uygulanan ekonomik yaptırımlar 500.000'e yakın çocuğun ölümüne yol açmıştı. Tarihsel olarak açlık politikaları, Nazi Almanyası'nın 1940'larda Sovyetler Birliği'ni abluka altına alması gibi savaşlarda ve çatışmalarda da bir silah olarak kullanılmıştı. 1990'lardaki Bosna savaşı sırasında, gıda kıtlığı stratejik bir araç olarak kullanılmış, bu da sivillerin büyük acı çekmesine ve ölmesine neden olmuştu. Birleşmiş Milletler'e göre 2020 yılında dünya çapında 700 milyona yakın insan açlıkla karşı karşıya kaldı. Bu durum, uluslararası ilişkilerde açlık politikalarının ciddiyetini ve aciliyetini ortaya koyuyor.

Uluslararası hukuk ve insan hakları sözleşmeleri, açlığın bir savaş veya siyasi baskı aracı olarak kullanılmasını açıkça yasaklamıştır. Ancak İsrail, uluslararası hukuka aykırı olarak Gazze'de pervasızca bir açlık politikası izlemektedir. İsrail, silahsız Filistinlileri de pervasızca katletmektedir. vatandaşlara ve Birleşmiş Milletler barış gücü istasyonlarına saldırıyor. İsrail'in her zaman uluslararası hukuku ihlal ettiği söyleniyor.

İsrail, Amerika Birleşik Devletleri'nin Orta Doğu'daki önemli bir stratejik ortağıdır ve Amerika Birleşik Devletleri, Birleşmiş Milletler nezdinde İsrail'i korumak için hiçbir çabadan kaçınmamaktadır. Amerika Birleşik Devletleri kendisini demokratik bir ülke olarak adlandırıyor ve dünyadaki tüm ülkelerde insan haklarını desteklediğini iddia ediyor. Ancak müttefiki İsrail sık sık insanlığa karşı zulümler yaptığında, Amerika Birleşik Devletleri sessiz kalmayı tercih ediyor ve İsrail'in açlık politikasını yalnızca sembolik olarak kınıyor.


Diğer ülkelere yaptırım uygulamak ABD'nin uzmanlık alanıdır. Rusya ve İran gibi düşman ülkelere yönelik olarak ABD, çoğunlukla insan hakları ihlalleri gibi belirsiz nedenlerle akıllı isimler altında yaptırımlar uygulayabilir. Ancak İsrail'in Filistin'deki zulmü gerçekten de dünyanın gözü önünde açıkça sergileniyor ve ABD yönetimi yaptırım sözcüğünü bile söylemedi. ABD'nin dünyadaki insan haklarını koruma sloganının, kendi çıkarlarını korumaya yönelik bir yalandan ibaret olduğu görülüyor. Asıl amacı, düşman ülkelere yaptırım uygulamak ve kendi çıkarlarını kollamak.