Ertürk Akşun | Toplumu yönlendirme sanatı!

Yayın tarihi: 20 Mart 2021 Cumartesi 11:49 pm - Güncelleme: 20 Mart 2021 Cumartesi 11:52 pm

George Gallup 1936 yılında kamuoyu yoklamalarıyla ilgili ilk şirketini kurduğunda dünya siyasetini değiştireceğinden habersizdi elbette. Kapitalizm gelişme dinamiklerinin biri de şudur: İhtiyaç yarat, o ihtiyaca göre yeni aletler tasarla, o aletler daha fazla talep yaratsın…

Tıpkı Marc Zukenberg’in arkadaşsızlıktan, arkadaş bulmak için kurduğu Facebook’un insanların gündelik hayatını ve davranışını değiştirmesi gibi. Elbette akıllı telefonların gelişmesinde sosyal medya uygulamalarının büyük etkisi var. Sanayi devrimin en ilgi çekici gelişmelerinden birisi buna güzel bir örnektir. Uçan mekikler devrimi bile denmiştir adına. Önce daha hızlı dokuma yapacak iğneler keşfedilmiş, ama o makinalara iplik yetiştirilmeyince, bu kez de iplik eğirme alanında devrim yapılmış, iplikler fazla gelince iğneler daha da hızlanmış ve çoğalmış…

Sanayi devriminin ve elbette kapitalizmin doğuş ruhu budur. Talep yaratmak talebe uygun arzı sunmak, arz fazla gelince tekrar talep yaratmak, arz fazlasına uygun talep yaratamayınca krize girmek.. Yani istikrarlı büyüme dönemlerini izleyen krizler şeklinde akan döngüsel bir süreç.. Ya da yükselen bir helezonik döngü, kapitalizmin doğasıdır.

Araştırma şirketleri veya kamuoyu yoklama kuruluşları siyaseti bir taraftan şekillendirir ve değiştirirken, diğer taraftan siyasette bu tür şirketlerin yönünü ve toplum nezdinde daha etkili olmalarını sağlayacak yeni araçlar geliştirilmesine yardımcı oldu. Neyse.. Buradan Gobels’lere gelecek değilim, ama son dönemde bu konularda dünyanın tartıştığını söylemek zorundayım. Post-truth (doğru ötesi /sonrası ya da yeni doğru) kavramı, yalanın veya manipülasyonun günümüzdeki serüvenini anlatıyor. Bu konuyu da burada keserken, meraklısına Yalın Alpay’ın “Yalanın Siyaseti” ve Tevfik Uyar’ın “Safsatalar” kitaplarını öneririm.

Konumuza dönersek, siyasette yönlendirme aracı olarak kamuoyu yoklamalarının etkisinin olup olmadığının bilinmesi önemlidir. George Gallup1936 yılında“Gallup” isimli araştırma ve kamuoyu yoklama şirketini kurup ilk anketi yaptığında, dünya siyasetinde de büyük bir değişime yol açacaktı. Gallup bunu “örnek grup araştırması” fikrinden almıştı.

Ocak 1939’da ABD’de Franklin D. Roosevelt başkanlık seçimlerine girmeden önce yaptırdığı bir kamuoyu yoklamasında hiç beklenmeyen sonuçlarla karşılaştı. Bunun üzerine seçim propagandasını tamamen değiştirdi. Bu ankette; “Sovyetler Birliği ile Almanya arasında bir savaş çıksa hangi tarafın kazanmasını istersiniz?” sorusu sorulmuştu. Soru basitti, ama cevap çok şaşırtıcıydı. Amerikalıların %83’ü Sovyetlerin kazanmasını, sadece %17’si ise Almaların kazanmasını istediklerini söylemişlerdi. Sonrasında, Soğuk Savaş yıllarına kadar Amerikan siyaseti bir ölçüde bu sonuçlara göre belirlendi.

* * *

Geçenlerde bir kamuoyu yoklaması daha yapıldı ve çok şaşırtıcı bir sonuç açıklandı. Bunu ben sevgili Merdan Yanardağ’ın ‘teweet’inde gördüm ve paylaşıyorum; AKP %20, MHP %2.4, CHP %29, İYİ Parti %16.5, HDP %10 vs diye gidiyor. Yanardağ, Twitter mesajında şöyle devam ediyor; “ Bir Amerikan araştırma şirketinin yüz yüze görüşme yöntemiyle(yüz yüze önemli bir ayrıntı, çünkü bir çok kişi yeni faşizm altında yaşadığı için, gerçek fikrini söylemekten korkuyor göndermesi yapılıyor) yaptığı anket… İyi Partili Aytun Çıray açıkladı. Burada belki tek sorun MHP oylarının beklenenden daha küçük çıkmasıdır. Geri kalan sonuçların tümü olasılık dahilindedir. Dikkat ‘olasılık’ dedim, ‘mutlak’ demedim. CHP’de beklenenden biraz yüksek, ihtiyatla yaklaşılabilir, ama böyle bir sonuç da mümkün. Çünkü 31 Mart yerel seçimlerinde CHP’nin aldığı oy oranı da neredeyse aynı seviyede.”

Anketler yukarıda bahsettiğimiz gibi iki yönlü kullanılıyor. Birincisi, toplumun nabzını tutup -ki Roosevelt’in yaptığı buydu-ona göre siyaset belirlemek. İkincisi, toplumu yönlendirmek.. Olmayan ama gerçeğe yakın oranlar üzerinde oynayıp, anketler aracılığıyla toplumun genelinde bir baskı oluşturmak mümkündür. Hele ki bizim gibi üçüncü dünya ülkelerinde halkın iktidara her zaman yakın durmak istediği de düşünülürse, yani kalabalıkların güce tapınmasıyla da güçten etkilenmesi tipik bir veri olduğundan, bu tür anketler önde gideni daha da öne geçirmek için iyi bir araçtır. Bu yazıda daha çok, birinci yöntem üzerinde konuşalım istedim. Yani toplumun nabzına göre siyaset oluşturma yöntemleri üzerinde biraz duralım.

* * *

İktidarın kendi yaptırdığı ve kaybetmek üzere olduğunu gördüğü anketlere göre, son günlerdeki en önemli stratejisi, Millet İttifakı’nın önemli bir parçası olan İYİ Parti’yi koparmak ve kendi saflarına çekmek ya da işlevsiz hale getirmek.. Son koz olarak da HDP milletvekillerinin dokunulmazlığının kaldırılması için Meclis’te yapılacak oylama. Burada Meral Akşener’in siyasi manevrasını alkışlamak gerekiyor. Milliyetçi bir tabana mensup olan, ama sonrasında merkez sağın tüm oylarına göz diken Meral Akşener, “O zaman HDP milletvekilleri istifa etsin bakalım kim istifasını kabul etmek için parmak kaldırıyor” diye tam yerinde bir çıkış yapıyor. Çünkü, HDP milletvekillerinin istifalarını kabul edecek Cumhur İttifakı erken seçimi de göze almış olacak, ama onların böyle bir niyeti elbette yok ve bu nedenle belirledikleri strateji basit bir hamleyle yok oluyor.

Ama sormak istediğim başka bir soru var. Kafamı kurcalayan bu soru sanırım birçok kişinin de kafasını karıştırıyor. HDP milletvekilleri neden istifa etmiyor? Ama daha karışık olanı ise Pervin Buldan’ın geçen hafta, “Bizi zorlamayın, tüm olan biteni açıklarız” dedikten sonra HDP’lilerin tekrar suskunluğa bürünmeleri.. Acaba HDP kanadı hala AKP ile yapabilecekleri bir anlaşmanın mı peşinde? Sormadan duramıyorum.

Bitirirken ana konuya dönersek; AKP kendi yakın çevresindeki kamuoyu şirketlerine yaptırdığı anketlerde oylarının eridiğini fark ediyor. Bu nedenle türlü türlü stratejiler geliştiriyor, ama olmuyor, erime devam ediyor. Bunun üzerine iktidar yeni hamleler geliştiriyor, baskı aygıtlarını harekete geçiriyor. Ama muhalefet, “gidicisiniz” demenin ötesine geçmekten korkuyor. İktidarı silkeleyecek, toplumda güven yaratacak etkili bir siyasal mücadele için harekete geçmiyor. İşte bunu da anlamakta güçlük çekiyorum. Çünkü, bu halkın “gidici” olanların yanında durmayacağını hepimiz biliyoruz.