AKP milletvekillerinin hazırladığı 8. Yargı Paketine ilişkin konuşan Gelecek Partisi Antalya Milletvekili Serap Yazıcı, "Kayyumluk yetkisi TMSF'ye ait. Görevi azami beş yıl sürecek. TMSF'nin o şirket üzerinde yapacağı işlemler neticesinde hiçbir idari cezai mali hukuki sorumluluğu olmayacak. Yani bundan çıkacak sonuç, çok keyfi olarak işletmelere el konulabilir" dedi.
Kamuoyunda "8. Yargı Paketi" olarak bilinen Ceza Muhakemesi Kanunu ile Bazı Kanunlarda ve 659 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, TBMM Adalet Komisyonunda kabul edilerek Genel Kurul gündemine alındı.
Anayasa profesörü Gelecek Partisi Antalya Milletvekili Serap Yazıcı Özbudun, paketle ilgili olarak ANKA Haber Ajansı’na değerlendirmelerde bulundu.
"GAYET SIKINTILI HÜKÜMLER YER ALIYOR"
Yazıcı Özbudun, teklife "yargı paketi" denmesinin doğru olmadığını belirterek, "Çünkü bir pakete, yargı reformu dediğiniz zaman o paketin içeriğinde usul hukukuna ilişkin, ceza hukukuna ilişkin, insan hakları hukukuna ilişkin iyileştirilmelerin olduğunu düşünürsünüz. Şimdi bu paket, usul hukuku, ceza hukuku, ceza muhakemeleri hukukuna ilişkin hatta insan hakları hukukuna ilişkin birtakım hükümler içeriyor ama bunlar iyileştirme mahiyetinde değil. Aksine mevcudun daha gerisine anlamını taşıyor. Bu bakımdan bu bir reform değil maalesef Türkiye açısından gayet sıkıntılı hükümlere yer veriyor.
"ANAYASAYI İHLAL EDİYOR"
Yazıcı Özbudun, teklifin AYM tarafından iptal edilen "örgüt üyesi olmadan suç işleme" maddesine ilişkin şunları söyledi:
"Bu hüküm çok önemli. Çünkü bir kez yazımında suçun tanımını öylesine muğlak ifadelerle gerçekleştirmişler ki bu şu anlama geliyor, yargı organı bir fiili anayasal hürriyet niteliği taşısa dahi hürriyetin meşru alanında olsa dahi, onu bu suçun nitelemesine dahil edebilir. Böylece kişilere anayasal hürriyetlerini kullandıkları halde cezalandırabilir. Oysa bu maddeye ilişkin daha önce Anayasa Mahkemesi'nin verdiği bir iptal kararı var. Pakete baktığınızda diyorlar ki
'Biz bu Anayasa Mahkemesi'nin iptal kararının gerekçelerine uygun bir formülasyon yaptık.' Tam aksine... Mahkeme kararlarının gerekçelerinin kararında ne belirtilmişse o gerekçelerde belirtilen her hususu göz ardı etmişler. Suçu tanımlamak konusunda yargı kuruluşuna çok geniş bir takdir yetkisi sunmuşlar. Böylece aslında hukuk devletlerinin ‘kanunsuz suç ve ceza olmaz’ ilkesi ihlal ediliyor. Biz bu maddeye baktığımız zaman suçu yaratacak makam yargı organı olmaktadır bu da hem hukuk devletine hem de Anayasamızın 38. maddesini ihlal ediyor.
"ANAYASAL BİR HÜRRİYET SUÇ HALİNE GELEBELİR..."
Örneğin 8 Mart Dünya Kadınlar Günü'nde, kadınlar haklarının daha genişletilmesi amacıyla yürüyüş yapabilirler. Bu Anayasa'ya uygun bir fiildir. Yargı organı bu fiili anayasal hürriyet olarak nitelememiş olabilir, suç olarak nitelendirilebilir. Böylece meşru bir anayasal hürriyet suç haline gelebilir yargı kuruluşunun takdirine bağlı olarak."
Teklife göre, suçtan kaynaklanan mal varlığı değerlerini aklama, silahlı örgüt, terörizmin finansmanı suçlarının bir şirketin faaliyeti çerçevesinde işlenmesi halinde kayyum atanmasına karar verildiğinde Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu kayyum olarak atanabilecek. Özbudun, bu maddeye ilişkin ise şu değerlendirmede bulundu:
"Teklifin 22. maddesinde yer alıyor. Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu’na geçici 6. maddeyi ekliyor. Bu maddenin beşinci fıkrasında çok karmaşık olarak ifade edilen bir hüküm var. Bir kere böyle karmaşık hukuk metni yazılmaz. Bu Anayasamızın ikinci maddesinde yer alan hukuk devleti ilkemizin belirlilik unsurunu ihlal ediyor. Bir hukuk normunu okuyan ortalama bir yurttaş o hükmün ne anlama geldiğini anlamalıdır. Bu hükmün ne anlama geldiğini anlamak için bırakın ortalama yurttaş, çok yetenekli bir hukukçu olmak da yetmiyor. Defalarca okumak ve incelemek gerekiyor. Bu hükümle mealen ifade ediyorum. Eğer yargı kuruluşları tarafından bir şirket işletme terörle ilişkili görülürse, o takdirde bu şirkete kayyum atanabiliyor. Kayyumluk yetkisi TMSF'ye ait. Görevi azami beş yıl sürecek. TMSF'nin o şirket üzerinde yapacağı işlemler neticesinde hiçbir idari cezai mali hukuki sorumluluğu olmayacak.
"KEYFİ OLARAK İŞLETMELERE EL KOYULABİLİR"
Yani bundan çıkacak sonuç, çok keyfi olarak işletmelere el konulabilir. Böylece Anayasamızın 35. maddesiyle ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ile garanti edilen mülkiyet hakkı tamamen ihlal edilebilir. Ama bu ihlal fiilini gerçekleştirenlerin hiçbir hukuki sorumluluğu olmayacaktır.
2010 yılında Türkiye bir anayasa değişikliği yaptı. Gene aynı iktidar çoğunluğu bunu gerçekleştirdi. Anayasamızın geçici 15. maddesinin bir ve ikinci fıkraları ilgâ edildi. Bu fıkralar, Milli Güvenlik Konseyi yöneticilerine, yani gençler için söyleyeyim, 12 Eylül'de Türkiye'de yönetime el koyan 5 generale ve onların emirleri altında karar veren bütün asker ve sivillere benzer bir koruma zırhı getiriyordu. Şimdi bir hukuk devletinde kimsenin suç işleme hürriyeti olamaz. Herkes eylemin ve işleminden dolayı hukuken sorumludur, cezaen sorumludur. Şimdi o zamanlar Adalet ve Kalkınma Partisi hükümeti bize bu yaptıkları reformu nasıl takdim ettiler? Türkiye'de hukuk devletini güçlendiriyoruz dediler. Biz de onları destekledik. Tabii ki hukuk devletini güçlendiren bir reformdu bu. Şimdi bakın aynı hüküm TMSF için getiriliyor. Ben de şu soruyu soruyorum. 14 yılda zihin alemlerinde bu kadar köklü değişikliği ne ile açıklayacaklar? Bu hukuk devletinin yok edilmesidir. Bu belli bir gruba suç işleme hürriyetinin tanınmasıdır ve bu mülkiyet hakkının açık ihlali sonucunda olacaktır."