22 Nisan Uluslararası Tabiat Ana Günü ve Türkiye

Yayın tarihi: 22 Nisan 2020 Çarşamba 12:37 pm - Güncelleme: 22 Nisan 2020 Çarşamba 3:40 pm

Prof. Dr. İ. Melih Baş

Her yıl 22 Nisan Birleşmiş Milletler tarafından Dünya Tabiat Ana Günü (International Mother Earth Day) olarak kutlanmaktadır. Bu kutlama kararı 2009 yılında elli ülkenin kararıyla alınırken “dünya ve ekosistem bizim evimizdir” düşüncesiyle “doğa ve dünya ile uyum” yaklaşımı esas alınmıştı. Tabiat ana teriminin benimsenmesi de insanlar, diğer canlılar ve gezegendeki diğer varlıklar arasında karşılıklı bağımlılığı yansıtması nedeniyledir. Düzenlemenin teklifi Bolivya tarafından sunulmuştu.

Bu kararın alınmasını Genel Kurul Başkanı Miguel d’Escoto Brockmann şu sözlerle kutlamıştı: “Uluslararası Tabiat Ana Günü doğada yaşadığı saptanan tüm canlıların yaşayabilmesinin temeli olan varlığın dünya olduğu görüşünü güçlendiriyor. Doğayla sorunlu ilişkilerimizin yeniden inşası konusunda ortak sorumluluklarımızın ilerletilmesi dünyada insanların birleşmesini sağlayacaktır”.

Bu yıl Birleşmiş Milletler tarafından yapılan açıklamaya bakıldığında göze çarpan hususları aşağıdaki özetle sunalım:

Tabiat ana bize net biçimde harekete geçme çağrısı yapıyor. Doğa acı çekiyor. Avustralya yangınları, sıcaklık rekorları ve Kenya’daki çok kötü çekirge işgalleri… Şimdi de COVID-19 ile karşı karşıyayız. COVID-19 ekosistemimizin sağlığı ile bağlantılı ve dünya çapında salgın durumuna gelmiş bir sağlık sorunu.  

İklim değişikliği, doğada insan eliyle yapılan ve biyoçeşitliliği tahrip eden değişiklikler ki, ormansızlaştırma, arazi kullanımındaki betonlaşma, yoğunlaştırılmış yani entansif tarım ve kümes hayvanları üretimi veya yasa dışı yaban hayatı varlıkları ticareti (hayvanlar başta olmak üzere elbette), teması ve giderek hayvanlardan insanlara enfeksiyon hastalıklarının (zoonotik hastalıklar) geçişini artırabiliyor.    

Birleşmiş Milletler Çevre Programı teşkilatına göre insanlarda her 4 ayda bir ortaya çıkan yeni bir enfeksiyon hastalığının yüzde 75’i hayvanlardan geliyor.

Bu bize insan, hayvan ve çevre sağlığının ne kadar yakın ilişkili olduğumuzu gösteriyor.

Artan hava kalitesi ve azalan sera gazı çıkarımlarındaki gözle görünür olumlu gelişmeye aldanmayalım, bunlar ekonomik yavaşlamanın ve insanların zorunlu yaşam koşullarının ardından geldi.  

Bu yılki Tabiat Ana Günü’nde her zamankinden daha fazla sürdürülebilir kalkınmaya geçmemiz gerektiğini anımsayalım. Bu başta insanlar olmak üzere gezegenimizin tümü için önemli ve gerekli. Doğa ve dünya ile uyumu geliştirelim”.

Bu açıklamada da net biçimde vurgulanan bir husus var ki, oda şu: Endüstriyel hayvancılık insanlık başta olmak üzere gezegenin başına bu tür belalar açıyor. O nedenle endüstriyel hayvancılığın sorgulanması ve köktenci biçimde düzenlenmesi ve birçok uygulamasından vazgeçilmesi gerektiği çok açıktır. Ancak bu konu kamuoyunda çok garip ama fazlaca tartışılmamaktadır. Gerçi kuş gribi ve domuz gribi sırasında bir miktar gündeme gelmişti ama üstünde fazlaca durulmadı. Çok fazla sayıda, çok sıkışık barınaklarda yaşayan ve genetik farklılıkları son derece daralmış hayvanların oluşturduğu bu sistem bu olumsuz gelişmeyi kolaylaştırıyor. Bu sisteme endüstriyel hayvancılık diyoruz. Oysa ki, çözüm var: küçük çiftlikler (ayrıntılı bilgi için bkz. Grain adlı kuruluşun sitesindeki yazı: https://www.grain.org/en/article/556-bird-flu-crisis-small-farms-are-the-solution-not-the-problem)

Çin’de endüstriyel hayvancılığın köşeye sıkıştırdığı kimi köylü kesimlerinin vahşi hayvan (yarasa vb.) ticaretine yönelmesini eleştirebiliriz. Burada bir kritik soru var: Bu satılan yaban hayvanlarını hangi ülkeler satın alıyor? Yabani Hayatı İzleme Ağı TRAFFIC’in çalışmasına göre ilk sırada AB ülkeleri yer alıyor. TRAFFIC Dünya Doğayı Koruma Vakfı (WWF) ve Dünya Koruma Birliği (IUCN) tarafından oluşturulan ortak bir program. AB ülkeleri içinde ilk sırada kim var biliyor musunuz? İtalya! Biliyorsunuz COVID-19 sürecinde en büyük hasarı gören ülkelerden biri. Oysa çok hoş bir İtalyan özdeyişi vardır: Moglie e buoi dei paesi tuoi villagio (Evleneceğin kadını ve ineğini kendi köyünden seç)

Bu yaban hayatı yasadışı ticaretinin hacmi taa 2005 yılında (o da ölçülebilen kadarıyla) 222 milyar Avro imiş, bugünün rakamını varın düşünün, kaça katlanmıştır ve kaç milyar dolar olmuştur kimbilir! Neoliberalizm affetmez, insanı yabancılaştırarak para kazanır, sonra da sapıklaştırarak para kazanır, daha sonra hasta edip sağaltarak da para kazanır, kimilerini de öldürerek (onlar da sistematik hata elbette) maliyetleri azaltır! Bilirsiniz gerçi.

SAHİ NEYDİ SÜRDÜRÜLEBİLİR KALKINMA ?

IISD (International Institute for Sustainable Development) Uluslararası Tabiat Ana Günü’nün gezegenin iyilik hali açısından Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları (SKA) konusunu gündeme getirmek için çok önemli bir fırsat olduğunu belirtiyor. Bizce de öyle. Kısaca şu 17 SKA’ya bakalım.

Bu 17 SKA aslında 2030 Sürdürülebilir Kalkınma Gündemi bağlamında 3+1 P (İnsanlar, Gezegen, Refah ve bunlar aracılığıyla Barış) için belirlendi. Bunların içinde hem ekonomik, hem sosyal ve hem de ekolojik amaçlar var.  Bu amaçların nasıl ölçüleceğine gelince, 169 hedef (target) ve tekrarsız 232 gösterge belirlenmiş.

  1. Her yerde ve her çeşit yoksulluğun son bulması,
  2. Açlığın sona ermesi, gelişmiş besin güvenliği sağlanması ve sürdürülebilir tarımın teşvik edilmesi,
  3. Sağlıklı yaşam ve her yaşta iyi olma halinin sağlanması,
  4. Eğitimde adil kalite sağlanması, hayat boyu öğrenimin teşvik edilmesi,
  5. Cinsiyet eşitliğine ulaşma ve tüm kadınların ve kız çocuklarının güçlenmesi,
  6. Herkes için su ve sıhhi tesisat mevcudiyeti ve sürdürülebilir kullanımı sağlanması,
  7. Herkese göre makul fiyatlı, güvenilir, sürdürülebilir ve modern enerji sağlanması,
  8. Herkes için sürdürülebilir ve kapsayıcı ekonomik büyüme, tam ve üretken istihdam ve yaraşır iş sağlanması,
  9. Dirençli altyapı oluşturulması, kapsayıcı ve sürdürülebilir sanayileşme ile yeniliğin teşvik edilmesi,
  10. Ülkeler içinde ve arasındaki eşitsizliğin azaltılması,
  11. Şehirlerin ve yerleşim yerlerinin kapsayıcı, güvenli, nezih ve sürdürülebilir hale getirilmesi,
  12. Sürdürülebilir tüketim ve üretimin sağlanması,
  13. İklim değişikliği ve bunun etkilerine karşı acil önlemlerin alınması,
  14. Okyanuslar, denizler ve deniz kaynaklarının sürdürülebilir kalkınma çerçevesinde korunması ve sürdürülebilir şekilde kullanılması,
  15. Ekosistemin korunması, yeniden oluşturulması ve sürdürülebilir biçimde kullanılması, çölleşmeye karşı mücadele edilmesi; toprak bozulmasının durdurulması ve tersine çevrilmesi, biyolojik çeşitlilik kaybının durdurulması,
  16. Barışçıl ve kapsayıcı toplumların sürdürülebilirlik açısından teşvik edilmesi, herkesin adalete ulaşmasının sağlanması ve her seviyede etkili, sorumlu ve kapsayıcı kuruluşların oluşturulması,
  17. Uygulama araçlarının güçlendirilmesi ve sürdürülebilir kalkınma adına küresel ortaklıkların canlandırılması.

Peki Türkiye’nin bu belirlenen hedef ve göstergelere göre durumu nasıldır? Buna ilişkin bir rapor çıktı geçen yılın sonunda. Cumhurbaşkanlığına bağlı Strateji ve Bütçe Başkanlığı’nın hazırladığı “SKA Değerlendirme Raporu”na şu bağlantıdan ulaşılabilir:  http://www.sbb.gov.tr/wp-content/uploads/2020/03/Surdurulebilir-Kalkinma-Amaclari-Degerlendirme-Raporu_13_12_2019-WEB.pdf. Raporda Türkiye’nin durumu ne alemde sorusunun yanıtını başka bir yazıya (hatta yazılara) bırakalım.

SKA’LARA ELEŞTİREL BAKIŞ

SKA’ların hedeflerine ulaşılabilmesi ekonomik sistemin köktenci bir yapısal değişimini gerektirmektedir. Bu amaç ve hedeflere ekolojik olarak doğa düşmanı, sosyal olarak yeni köleliğe dayalı ekonomik neoliberal sistemle ulaşılamaz. Ekolojist ve toplumcu bir yapı tasarımı ve bu amaçla devrimci bir dönüşüm gereklidir. Aksi halde bütün bu çabalar hoş ve de boş birer ninni olarak kalacaktır.

SKA ENDEKSİ VE TÜRKİYE

Bir Çinli generalin deyişini 1990 yılında Türkçe’ye çevirmiş, hem bir kitabımızda kullanmış hem de çeşitli ortamlardaki eğitsel ve ekinsel etkinliklerimizde kullanarak yayılmasını sağlamaya çalışmıştık. Gerçekten de deyiş tuttu. Bu deyiş şu: “Yönetmek için ölçmeli, ölçmek için tanımlamalısın.” Şimdi bu bağlamda ülkelerin SKA başarımı ile ilgili bir çalışma olarak 1990-2015 döneminin incelendiği SKA Endeksi 2015 çalışmasına bakalım. Meraklısına ayrıntılı bilgi için şu bağlantıyı önerelim: https://www.sustainabledevelopmentindex.org/

Bu değerlendirme çizelgesinde en üstte 1. sırada 0,859 puan ile Küba var. Ülkemiz ise 0,662 puan ile 61. Sırada!

Gelelim 2019 yılına. Birleşmiş Milletler şemsiyesi altında çalışan Sürdürülebilir Kalkınma Çözümler Ağı’nın SKA Endeksi 2019 Raporu’na bakalım. Bu çizelgede 162 ülke içinde 68,5 puanla 79. sıraya düşmüşüz. Hangi ülke hangi sırada, meraklısı bakabilir. İlk sıradaki ülkenin puanı 85,2. Bu raporun da bağlantısını verelim: https://dashboards.sdgindex.org/#/

Dönelim bize. Elbette düşmez kalkmaz bir Allah, ama bu yazgıyı (kaderi) kim yazdı? Son dört-beş yıldır, kaptan köşkünde kim var ülke yönetiminin? Gerçekten biz bize yetiyoruz! Başkaca bir etmene gereksinmemiz yok!

Bu konuda söylenecek ve yazılacak çok söz var. Bunları diğer yazılara bırakıp, bu konuda bütüncül bakışı gösteren önemli bir ölçüm daha var, ona bakalım.

ÜLKELERİN DÜNYA LİMİT AŞIM GÜNÜ

Her yıl dünyada her ülkenin ekolojik ayak izi ve biyokapasite hesapları yapılarak o ülkenin kendi hakkını yılın hangi gününde bitireceği ölçülmektedir. Buna Dünya Limit Aşım Günü de (Earthovershoot Day) deniyor. Meraklısı ayrıntılı bilgi için şu bağlantıya ulaşabilir: https://www.overshootday.org/newsroom/country-overshoot-days/

Kısaca en hızlı (kötü) mahşerin beş atlısına bakalım: Katar (Şubat 11), Lüksemburg, Birleşik Arap Emirlikleri (7 Mart), Kuveyt (10 Mart) veee ABD (14 Mart). Bir de en yavaşlara bakalım: Endonezya ( 18 Aralık), Ekvator (14 Aralık), Irak ( 7 Aralık), Nikaragua ( 5 Aralık) , Küba (1 Aralık). Kim daha ileri, ABD’mi yoksa Küba mı?

Ya Türkiye? 26 Haziran’da yani yılın yarısı tam bitmeden yıllık ekolojik ayak izimiz ile yıllık biyokapasitemizi tüketmiş olacağız. Tevfik Fikret “Yiyin efendiler yiyin” diye yazmıştı şiirinde . Bu ne iştah bu ne çılgınlık değil mi?

SONSÖZ

Cem Karaca ne diyordu: Beni ben mi delirttim? Orhan Veli’nin dediği gibi “bizi bu güzel havalar mahvetti”. Güzel hava derken kastımız neo-liberalizmin tüketim sarhoşluğu ve Erich Fromm’un dediği gibi olmak yerine sahip olmanın dayanılmaz hafifliği!