140journos'un Türkiye’de koronavirüs salgınına ilişkin hazırladığı belgeselde, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu ile Sağlık Bakanı Fahrettin Koca arasındaki ilişkiye dair iddialar yer aldı. Belgeselde salgın yönetiminde yolsuzluk yapıldığı iddia edilirken, Soylu-Koca çatışması olduğu söylendi.
140journos, Türkiye’de koronavirüs salgınının seyrettiği süreci ve bu süreçte gelişen siyasi ilişkileri de irdeleyen 'veba' isimli bir belgesel hazırladı.
Belgeseli, “Veba mikrobu, hazırlıksız yakaladığı toplumların çatlaklarına yerleşir ve onları alabildiğine büyütür. bu vebaya karşı koymanın bilinen tek yolu, ahlâklı olmaktır. bir romanın son sayfaları” ifadeleriyle anonslayan 140journos, üst düzey bir Türk bürokratın görüşlerine de yer verdi.
Güvenlik nedeniyle bürokratın kimliğine yer verilmeyen hatta yerine bir dublör oynatılan ve "Üst düzey bir Türk bürokratla yapılan bu röportaj, haber kaynağının güvenliği nedeniyle bir dublörle birebir canlandırılmıştır" notu düşülen belgeselde çeşitli iddia ve ithamlar yer aldı.
Söz konusu 'bürokrat' videoda, Sağlık Bakanlığı’nın Dünya Sağlık Örgütü’ne verileri eksik verdiğini öne sürdü.
'Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’nın özel sektörden geldiğini bu nedenle de pandemi yönetimde bütün güç ve kontrolün altında olmasını istediğini' ifade eden 'bürokrat', "Özel sektörden gelen bir yönetici olması nedeniyle, bütün güç ve kontrolün kendi kontrolü altında olmasını istiyor. Bu şekilde bir krizi yönetemezsiniz" dedi.
'ANKARA’DA SİYASETÇİLERİN TİCARİ BAĞLANTILARI VAR'
Belgeselde gece yarısı ilan edilen ve krize neden olan sokağa çıkma yasağı görüntüleri akarken 'bürokrat' şunları öne sürdü:
"Aslında bütün bu yaşananların arkasında Bakan Soylu ile Bakan Koca arasındaki büyük bir çekişme yatıyordu. Bu devam eden sürtüşme de Soylu’nun elinde Bakan Koca aleyhinde çok ciddi dosyalar olduğunu biliyorum. Sağlık Bakanlığı’nın veri sakladığına dair… İçişleri Bakanlığı’nın bu verileri alıp hazırlamasının bir anlamı vardı. Sen bir hata yapıyorsun, ben bunu alıp yukarıya da bildiriyorum. Toplumun da gözüne sokuyorum anlamına geliyordu. Tabii bu arada her şey yavaş yavaş ortaya çıkmaya başladı. Ankara’da siyasetçilerin ticari bağlantıları var. Soylu ile kardeşi medikal sektöründe iş yapıyorlar bu arada anlayacağınız iki taraf arasındaki kavga çok büyük."
Belgeselde ifadelerine yer verilen Pittsburgh Üniversitesi McGowan Enstitüsü'nde Öğretim Görevlisi ve Enstitüsü Bilim Kurulu Üyesi Doç. Dr. Ergin Koçyıldırım, "O dönemde o kadar çok zatürre vakalarında artış oluyor ki, normalin üstünde nefes darlığı vakaları, grip bulguları ve bir takım zatürre vakalarıyla karşılaştıklarını görüyoruz. Türkiye'de bununla ilgili Sağlık Bakanı'nın ilk kamuoyuna yaptığı açıklamalar 22 Ocak tarihinde Anadolu Ajansı'nın editör masası programına katılarak başladı. Ama o dönem öyle bir dönem ki, gerek bakanlık olsun, gerek Türk kamuoyu olsun 'bu hastalık bize gelmez, bizden uzak, nasılsa Çin'de başladı bu' havasındalar. Oldukça duyarsız bir tavırdalar. Dolayısıyla 'biz böyle bir virüsün varlığını biliyoruz, fakat yine de bize gelmez' bakış açısı sebebinden çok da fazla kaale alınmıyor fakat çevre hastanelerden şüpheli numunelerin gönderilmesi başlıyor ve bu şüpheli numuneler Sağlık Bakanlığı'nda çalışılmaya başlayınca bakıyorlar ki bazı testler pozitif çıkıyor." ifadelerini kullandı.
"BAKAN KENDİ İNİSİYATİFİYLE TEST SONUÇLARINI NEGATİF DEĞERLENDİRMEYE ALDI"
Konuya ilişkin Türk bürokrat, "Ama burada enteresan bir şey oldu. Sağlık Bakanı kendi inisiyatifi ile bu testlerin sonuçlarını negatif olarak değerlendirmeye aldı. Ben Sağlık Bakanı'nın müthiş bir risk aldığını düşünüyorum" yorumunda bulundu.
İlk vakalarla ilgili değerlendirmelerini sürdüren Dr. Koçyıldırım, "21 Ocak'ta testi pozitif çıkan ilk hastayı apar topar Sağlık Bakanlığı'na ait bir ambulans uçakla Vuhan'a, geldiği yere geri gönderiyorlar. Bu arada ağırlaşan hastalar oluyor, hayatını kaybeden hastalar oluyor, ama hala sağlık bakanlığı bu bilgileri kamuoyundan gizliyor. Doktorlar aralarında konuşmaya çalışıyorlar çünkü bu bir bulaşıcı hastalık. Tabi bununla birlikte IMF de Kovid-19'dan etkilenen ülkelere 50 milyar dolar yardım yapılacağını açıkladı. Biz de arkadaşlarla aramızda şaka yapıyorduk, 'Bak kesin artık yarın Türkiye açıklar bunu duyarsa' dedik. Gerçekten de öyle oldu" dedi.
Bürokrat, şu ifadeleri kullandı:
"Özellikle sağlık personelinin de artan vaka sayılarından rahatsızlığını dile getirmeye başlaması, Türk Tabipler Birliği'nin rakamları da ortaya dökülmeye başlayınca Sağlık Bakanlığı vakaları açıklama kararı almak zorunda kaldı."
DR. KOÇYILDIRIM: DSÖ AVRUPA DİREKTÖRÜ HANS KLUGE'YE TÜRKİYE ZİYARETİNDE DİYET ÖDEMESİ YAPILDI
Dr. Koçyıldırım şöyle devam etti:
"Gecenin geç saatlerinde kanlanmış gözleriyle bir takım bilgiler vermeye çalışan bakana bir anda sempati gelişti. Ama bilmiyorlardı ki bakan, adeta bir tüccar gibi bu salgına hazırlanması, ilk hastayı kamuoyuyla paylaşmaması aslında başından beri salgınla ilgili doğruları söylememiş. Dünyanın her yerinde bir hastaya bir tanı koyduğunuz zaman her hastalığın her tanının bir kodu var. Derhal DSÖ bu hastalığın nasıl kodlanacağına dair bir takım raporlar yayınlar ve bu kılavuz Türkiye'nin de içinde olduğu ülkeler tarafından kabul edildi. Fakat Türkiye hiçbir zaman bunu uygulamadı. Türk Tabipleri Birliği, Türkiye Cumhuriyeti Sağlık Bakanlığı'nın bu kılavuza uymadığını Dünya Sağlık Örgütü'ne şikayet etti. O dönemde herkes zoom toplantılarıyla birbiriyle haberleşiyordu. Buna rağmen DSÖ Avrupa Direktörü Hans Kluge ilk yurtdışı seyahatini Türkiye'ye yaptı. Hans Kluge ülkeye geldikten sonra ona adeta yeni Türkiye'nin alışık olduğu şekilde bir diyet ödemesi yapıldı. Bunun karşılığında da Hans Kluge bildiği bilgileri ne DSÖ'yle ne de kamuoyu ile paylaştı"
TÜRK BÜROKRAT: DSÖ SEÇİMLERİNDE BİR TÜRK ADAYIMIZ VARDI FAKAT BİZ SEÇİMLERDE HANS KLUGE'NİN DESTEKLENDİĞİNİ BİLİYORUZ
DSÖ Avrupa Direktörü Hans Kluge'nin Türkiye ziyaretine ilişkin ise Türk bürokrat, "DSÖ'nün Türkiye'ye gelmesinin sebebi Türkiye'nin veri sakladığı bilgisiydi. Türk Tabipler Birliği'nin Dünya Sağlık Örgütü'ne TTürkiye'deki vakaların düşük gösterilmesi sebebiyle Türkiye'ye şikayet etmesiydi. DSÖ seçimlerinde bir Türk adayımız vardı fakat biz seçimlerde Hans Kluge'nin desteklendiğini biliyoruz" iddiasına yer verdi.